o sadece problem teşkil eden şeyleri bir araya getirerek ahenkli bir örneğe uydurmaktan mı ibaretti? birazcık düşünceyle eşyaya verilebilecek bir mantıkî tutarlılık mıydı? yoksa o bir zihni kavram, maharetli bir terkipten doğan bir ahenk, bir sanat eseri miydi?
bulunması ne kadar güç bir şey!
onu elde etmek için ne kadar gitmek gerekiyordu? hakikati bulacağız diye insanların mahremiyetine girmeye, evlerine burnumuzu sokmaya, odalarına girmeye, aile sırlarını gizleyen perdeleri kaldrmaya ve oralarda tecessüsümüzü tatamin edecek şeyler aramaya hakkımız var mıydı? kaç defa, iki, üç yahut dört yazar da aynı muhasaradan, aynı savaştan bahsettikleri halde birbirinden çok farklı şeyler söylemişlerdi. Bunlardan hangisini seçecektik? nasıl oluyordu da hadiseler yazıya dökülür dökülmez, işin içinde gizli bir el varmış gibi bir roman havasına bürünüyor?
insanların bazıları hakikaten şeytandan daha aşağılık.
insan bazı hakikatleri öğrenmek için ömrünün kalanından vazgeçmeyi dahi dileyebilir.
Umarım tüm o rezil yalanlar bir bir gerçeğin olur da yaptıklarının bedelini bu dünyada çekmeden can veremezsin şeytan... allah'ın gazabı senin ve senden olanların üzerine olsun; amin, amin ve amin kere amin.
şiir, tebliğ değil de, telkin, mantıki muhasebe silsilesi değil de delil ve ispat merdivenlerine ihtiyaçsızlık içinde, yine doğru ve doğrulayıcılık usulüne aittir...
hakikat, sadece doğrunun değil, iyi ve güzelin de en yüksek prensibidir.