Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
içimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
iki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...
dağ başında bir avcı kulübesi
yerler diz boyu kar
ocakta ateş
dışarda rüzgar
hadi gel
önce sevişmeliyiz uzun uzun
yerdeki ayı postunun üzerine uzanmalıyız
bütün vücudunu santimetre karelere ayırıp
birer birer öpmeliyim
ve sonra sımsıkı sarılmalıyım sana
böylece ölmeliyiz
aradan yıllar geçip
bizi buldukları zaman
etlerimiz çürümüş olsa da
kemiklerimiz ayrılmamalı birbirinden
hadi gel
nefes almak hüner değil
seninle ölmek istiyorum...
Ve anladık ki eskiden harfler daha kıymetliydi...
Bir Mektup yazardın,
Aylar süren ayrılıkların sessizliği kapanırdı...
Bir Mektup için aylarca yol gözlenirdi...
Yenisi gelene dek yeniden yeniden okunurdu...
Şimdi Telefon var...
Mesaj var ama,
Bir NASILSIN'a muhtaç binlerce insan var...
tek başıma oturuyorum - doğru
ama ben burada sedasız otururken
eserim- balım yarıyordur birilerine
o tanır kendini tanıyan yürekleri
çoğalıyoruz daha derine - duyuyorum!
“Senin gönlün daima meshur ve musahhardır, Mazursun… Sen gamın ne olduğunu hiç bilmedin, Mazursun. Ben sensiz bin gece kan yuttum, Sen bir gece sensiz kalmadın, Mazursun…”
'' kapılar tutulmuş neylersin ?
neylersin içerde kalmışız ?
şehir yenilmiş, açlıktır başlamış,
neylersin ?
neylersin karanlık da bastırmış ?
sevişmezsin de neylersin ? ''
“Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına?
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına?
niye hiç kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
‘Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna’ bi çocuk demiş.. bi çocuk öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna demiş..”
cins cins “ahbes”in çocukları,
mutlak fikire düşman.
kiminde fikirsiz bez parçası bayrak
kiminin gırtlak hela arası
gerçeğinin alt yapısı
çağdaş medeniyete doğru
kimi diskotek yollarından
nerde o dağ gibi insanlar
nasıl doğdu bu fareler
uçan köprüler nesiller arası
uçan köprüler ülkeler arası
uçan köprüler…
tek istikamet, kâbe;
ve tek örnek , sahabe..
böyle yükseldi sütun,
böyle kuruldu kubbe.
(...)
vatan, yüzelli yıldır,
mânâda bir harabe.
her şey, her şey islâm'da;
ferde ve kavme rütbe.
bizde kutsî emânet;
bizde yarın galebe!
gün geldi, saat çaldı;
işte yol, koş tâkibe!
yetmez mi esâretin;
ey türkoğlu, davran be!"
-elbirlik olmak-
gayesine ermemiş savaş
bitmemiştir diyenlerle
omuz omuza dayanmak
kalelerine emperyalizmin
ne dur
ne durak
ne rahat
yükseğe
daha yükseğe
en yükseğe
dikilsin
bu bayrak.
bu bayrak
yükselen mücadelemizin
düşenler varmış
düşenler olurmuş
düşsün
aralık kalmaz bu saflar.
(...)