Bonus reklamlarının derhal kalkması gereken kisidir. Normalde televizyon izlemem daha çok belgesel falan ama insan rastlıyor işte. Bir an panik oldum kanalı değiştirmek için elime aldığım kumandayı televizyona fırlattım o nasıl bir ses yarabbim? Burdan sesleniyorum Kaldırın şu reklamı nolur.
türkiye'de senaristlik yaparak harcanan kadın. şimdi yazdığı senaryolara laf ediyorsunuz da allah aşkına bu kadın ne yapsın? kadın haftada bir buçuk saatlik senaryo yazmak zorunda. bak elin amerikalısına haftada yirmi dakika bilemedin yarım saat süren senaryo yazıyor. sonra ''yerli dizileer çok kötü yaaaa. en iyisi yabancı diziler.'' deniliyor. siz bu kadarın çıktığına bile şükredin. haliyle her hafta insan bir buçuk saatlik senaryo yazmaktan artık kafası bulanır ve iyi senaryo yazamaz. oysa verin bu kadına yarım saatlik dizi senaryosunu bakın kim kötü. eleştirirken lütfen bunları da düşünelim.
9 haziran 2013 tarihli yazısını okuyup edebi olarak beğendiğim yazar.
güzel tasvirler, esprili yaklaşımlar falan.
hoştu.
lakin boştu.
o özal'dan örnek vermiş, oradan devam edelim.
özal, kendisine, eşine, kızına, ağza alınmayacak şekilde küfürler edilen, pankartlar açılan parka dediğin gibi don paça gider "ahh gençler vahh gençler" deyip yanaklarını sıkar mıydı sence gülse hanım?
özal, kendisini diktatörlükle suçlayan ve amaçlarının ağaç böcek olmadığı kendisini devirmek olduğu alenen belli olan bir güruha senin dediğin gibi anlayışlı yaklaşır mıydı gülse hanım?
olayları ve kişileri ve tepkileri değerlendirirken o günün şartlarını göze almak lazım değil mi?
bu olay özal döneminde yaşansaydı ben kendisinin yazdığınız gibi durumu tereyağından kıl çeker gibi çözeceğine inanıyorum.
ama bugün rte'nin yerinde özal olsaydı bahsettiğiniz senaryo işlemezdi gülse hanım.
şahsına, yönetimine, partisine, valisine, polisine böyle sinkaf eden, dahası onu "devirmeye" ant içmiş bir güruhla oturup güzel güzel istişare edeceğine ihtimal vermiyorum.
polis onunla fotoğraf çektirmek istemedi diye darılan kadın. yazık lan o kadar ünlüsün ama polis fotoğraf çektirmeyip sana "normal" insan gibi davranıyor. bak sen şu hain polise.
--spoiler--
Bu yazı yazılırken olaylar hâlâ devam etmekte. Az önce Teşvikiye Caddesinden yüzlerce üniversite öğrencisi yürüdü, millet kaldırımlardan, dükkanlarından çıkıp pencerelerinden sarkıp alkışlıyor! Dayanamadım pazar yazımın bir kısmını şimdiden paylaşıyorum . Gezi Parkının tercümesi: Eeeah yetti beaaa!
Şehrin ender yeşilliklerinden birinin duman edilip, Topçu Kışlası çakması bir rezidans-alışveriş merkezi yapılmasına direndi şuurlu istanbullu. Gitti, sakince, kibarca, silahsızca nöbet tuttu. E niye saldırdınız onlara kardeşim? Parkı korumaya yönelik bir eylemdi. Ama son dönemin duygusal birikimi ve polisin saldırgan tavrıyla büyüdü, yayıldı, bir kırılma noktası olmaya gidiyor. Mizahçının antenleri açıktır. Şimdi yazacaklarımı, Ak Partinin akıllı başlı insanları okusun: Bakın kardeşim, millet çok sıkıldı! Otoriter tavır artık kristalize oldu, kafamızın üstünde sallanıp duruyor! Halka vergisiyle verilen hizmetleri, devlet tiyatrosuydu, şehir tiyatrosuydu, parktı, bahçeydi, kafanıza göre halktan geri alıp duruyorsunuz! Saygı göstermiyorsunuz, dinlemiyorsunuz kardeşim! Tek manevi değerimiz islam değil, anlamak istemiyorsunuz! islamın yanında, cumhuriyet de, mili bayramlar da, Atatürk de, yaşam tarzlarımız da, sadece anayasal bir ilke gibi görünen laiklik bile milletin manevi değeridir! Çünkü özgürlüğü, ümmet değil millet olmayı, birey olmayı, hakkı hukuku, adaleti, hayatını istediği tarzda yaşamayı, kadın haklarını, eşitliği, pozitif bilimi, aydınlığı sembolize eden kelimelere dönüşmüşlerdir! Laiklik, trafikte biriyle kavga etsem, o beş vakit namaz kılıyor ben kılmıyorum diye hakimin onu haklı bulmamasının garantisidir mesela! Hayata dair, gelecek umutlarına dair, kalbi duygulardır artık bu kavramlar! Bunu fena halde gözden kaçırıyorsunuz! Alkol malkol derken özgürlüklere çatır çatır müdahale ediyorsunuz, Ama.. diyene basıyorsunuz gazı! Ve Biz yaparız, kimseyi de takmayız diyorsunuz! Sizin alınız al, inandım, sizin morunuz mor, inandım, ama benim dengemi bozmayınız yav! Gezi eyleminin temel meselesi ağaçlardır. Ama eylemin büyüyüp yayılmasındaki sivil ve duygusal altyapının tercümesi şudur: Eeeah yetti beaaa!
--spoiler--
Son günlerin en çok konuşulan ve çok acayip şaşırılan olayları: TC ibaresinin resmi kurumlardan kaldırılması, 1 Mayısa sert müdahale ve gündemin tırıvırıları, mesela hosteslerin topuzlarının kafalarının neresine denk geldiğinden kırmızı rujlarına kadar müdahale, mesela milli içkimizin ayran olduğunun resmen bildirilmesi
Amanın kimilerinde nasıl bir şaşkınlık, nasıl bir dehşet içinde kalma, nasıl bir Nayır nolamaz tepkisi.
Hepsi: Ben şok!
Pardon da Ya ne olacaadı?
Sen ne bekliyordun kardeş?
Londra mı burası? Taksim Meydanı Hyde Park mı ki çıkıp istediğimiz siyasi mesajı özgürce bağıra çığıra anlatalım?
Fransa mı burası da koskoca cumhuriyetin başharfleri resmi kurumlardan kaldırılınca yer yerinden oynasın, halk galeyana gelince sorumlular istifa etsin?
isviçre mi burası da içen de içmeyen de başımın tacı, vergini öde, suç işleme yeter sevgili vatandaşım, akşamcı sofrandan, inancından, ibadetinden, günahından sevabından, özel hayatından bana ne diyen yönetici beyinler memlekete hâkim olsun?
Rujun mujun yasaklandığı yer Almanya mı da küçük dilini yutuyorsun? Saça eteğe, ruj rengine yasak koymayı bırak, Karımın, kızımın, çalışma arkadaşımın etek boyu, ruju senin nerene battı, göster, esas orayı düzeltelim der Alman, kendine gelemezsin! (izmirli de, mesela, hem bunu der, hem kendini tutamayıp peşinden kovalar!)
Hakikaten bu olanlara niye şaşırdın kardeş? Koy o fırlayan gözlerini yuvalarına geri!
Papatya tarlasında mı yaşıyorsun? Senin beklentin neydi ki?
Nasıl hayallerin vardı bu günlerle ilgili?
Senin hayretini yirim! Ne toz pembe tipsin ya! Ne güzel kafalar bunlar. Ne içiyorsan, ayran olur, absent olur, gözünü seveyim bana da yolla!
Aaa hiç bunların olacağını beklemiyorduk, böyle demiyorlardı. Ben şok!
O zaman hadsizce Nâzım Hikmetten ilham alarak:
Yavru köpek gibisin canım kardeşim.
Maluma kafanı yana eğip, gözünü açıp, öyle şaşkın bir bakışın var ki
Kabahat senin demeye de dilim varmıyor ama
Saflıkta memleketi
yakan sınırsın resmen canım kardeşim!
şu kadarı var ki.. avrupa yakası ve hayat bilgisi dizisi karakterlerine ufak bi deyinelim.. mesela; burhan, gaffur, mennan, amil..
biraz google search yapan arkadaşlar bunların müslümanlığın tanrısının isimleri olduğunu öğrenir.. hani şu meşhur 99 isimlerden.. bir de bu karakterler nasıl insanlar ona bakalım.. mesela şu kelimelerle tanımlayabiliriz onları; "psikopat, sapık, aptal, şaklaban, düzenbaz, dolandırıcı, topal, şaşı, çirkin" gibi..
peki bu isimler tesadüf mü? bu isimler bu karakterlere özellikle mi seçildi?? dediğim gibi komplo teorisyeni değilim.. gani müjde ve gülse birsel'in belki bu isimlerden haberleri bile yoktur.. tıpkı sütkardeşlerde müslümanlığın kutsal aylarının isimlerini (recep, şaban, ramazan) isimlerini 30 sene evvel yazanların haberi olmadığı gibi.. bilinçaltı ve subliminal mesaj ne demek haberleri olmayabilir.. ya da kültür emperyalizmi, toplum psikolojisi, propaganda yöntemleri..
dediğim gibi komplo teorisyeni değilim.. gani müjde ve gülse birsel'in şarkiyattan nefret ettiklerini de zannetmiyorum.. fakat gülse birsel nişantaşı'nı çok seviyor.. arada bir bodrum'a gidip mum ışığında şarap içiyor.. kendi deyimiyle güneydoğuya hiç gitmemiş, akil insan olmadığı için çok kırılmış bi insan.. o bembeyaz bir türk!!
ben bir komplo teorisyeni değilim.. fakat bazı profesörler teoriler üretiyorlar, bazı sınırları zorlayarak.. kimilerine göre komplo teorileri üretiyor.. inanır mısın?? komplo yazarken bile sözlüğe baktım sözlük.. komple yazmıyayım diye..
son vurucu cümleyi unutmıyayım.. "insanlara nasıl bakacağanı söyleyemezsin.. nasıl bakacağını telkin edersin.. sonra topluluklar halinde kendilerine itaat ederler.."
--spoiler--
Bu arada bir not daha, Arabi, Farisi, ibrani konsonantal dillerdir, çok zaman sadece konsonları yazıyoruz, sela için "si" yeterlidir, dolayısıyla "s" ve "I" varsa, "aslı" diyebiliypruz. Böylece "aslı" modasını, Gülse Birsel'in, kendisine rol biçerken "aslı" adını seçmesini de anlayabiliyoruz. Aslı, sela ve dolayısıyla kaya'dır ve buradayız.
Judaik onomastique'de bir de doğrudan çeviri ver, hayim'i, Batılılar "vi-tal", biz "can" veya "hayat" ya da "hayati" yapıyoruz ki bu "vitali" taklididir, isak ise "gül" olmakla güler, ya da gülen uygun düşüyor. Kaya'nın anasının "gülümser" ve izmir'den Birsellerden Murat'ın eşinin "Gülse" adını akla getirebiliyoruz.
--spoiler--
avrupa yakası'nda üzerinden lacoste kıyafetleri çıkarmayıp şimdilerde lc waikiki reklamında oynarak kendi seviyesini çok aşağılara indiren insan. tabii benim gözümde.
avrupa yakası zamanında 'çok zeki kadın lan' dediğim ancak yalan dünya'nın avrupa yakası'nın başka versiyonu olduğunu anlayınca ölümüne soğuduğum kadın.
yalan dünya senaryosunu artık bir çamaşır suyuna yatırsın istediğim hatun kişi.
başlarda hoş gelen dizi artık ahlak sınırını aşmış durumda; aldatmak- aldatılmak tatlı mı tatlı, metresler şirin mi şirin, hep bir güzellik-gösteriş açlığı. bunlar yana dursun kimin eli kimin cebindeler, aşk kaçamakları ve ne idüğü belirsiz iş hayatları... yok ya gülse bence başka proje peşinde yoksa çoktan derleyip toplamıştı diziyi. aldatılmak böyle göründüğü gibi şirin şilolop bir şey değil.