bugün

yönetmenliğini yusuf kurçenli nin, yapımcılığını nesteren davutoğlu nun yaptığı, 2002 yapımı filmdir.
çekimleri amasra'da yapılan film. rojda demirer ilk kez başrollerde seyredilmiştir.
bir yigit ozgur karikaturu.

-bunlar ne?

-gonderilmemis mektuplar?

-e neden burada?

-gonderilmediler cunku.
türkan şoray ve kadir inanır'ın başrollerini paylaştığı 2002 yapımı sinema filmi.
the rasmus un dead letters albümünün adının türkçeye çevrilmiş halidir.
o yıllara yumuşacık bir bakıştır.
nefeste sımsıkı kapatılmış sözcüklerin yer aldığı mektuplardır.
yürek burkan bir film.
hala çekmecemde sakladığım, yazmayı bitirmediğim ve sahibini bilmeden yazdığım, dolayısıyla veremediğim mektuplardır. içeriği şudur ki bir gün içimde hissedebileceğim sevgilinin hiç olmadığı zamanları onunla paylaşma şeklimdir. ruhumda var olduğu günlerin her halini kendisi zaten bilecektir önemli olan onun bilmediği günleri kendisine vermektir. o kadar sevilecek bir sevgiliye aittirler ki geleceği paylaşmak yetmeyince eldeki bu hatıra dolu kağıtlarla geçmişte ona hediye edilecektir. bu mektuplar içimdeki sevginin en güzel günleridir. nasıl bir gelecekse bizdeki geçmişimde bizimdir dedirtir... *
Göndermediğin mektuplar
kendi çaplarında birer
kahramandır.
Çaplarını senin çizdiğin kahramanlar,
senin odanda yatıp kalkarlar.

OCAK 2002
gönderilse anlamını yitirebilecek mektuplardır buna rağmen her an gönderilme ihtimalleri vardır.
dile gelip kağıda dökülemeyen yürekteki arzuların, yön bulamayıp oracıkta kalması.
neden daha önce izlemedim diye üzüldüğüm, izlemeye değer seksenli yıllardan kalan eskimeyen bir aşkın öyküsü.
http://sinestezi.wordpres...onderilmemis-mektuplar-1/
Film içerisinde mantık hataları olabilir, aynı zamanda bazı şeyler havada kalmış, izleyicinin anlaması için filmi 3-4 kez izlemesi gerekebilir ne var ki manzaralar, Amasra'nın tanıtımı, bir aşkın yıllarca sönmeyeceğine dair konuşmalar içermesi, yardımseverlik, vefa, ama aynı zamanda puştluk, yalan dolan her türlü karakteri içeren bir kasaba ve yıllar sonra herkesin kendisiyle ve birbirleri ile yüzleşmelerini bizlere sunan izlenmesi farz bir Türk filmi. Sanırım bu kadar tanım yeterli.
Bende hatırladım ayın 7 si idi.Gülümsedim evet.
Ama acelece uzaklaştım yanından. Hatta koşmak istedim.Ne bileyim biraz daha konuşuruz diyordum içimden.Ama arkadaşlarınla buluşmuştun.Çok üzüldüm. Koşmak istedim.Uzaklaşabildiğim kadar uzaklaşmak.. O zaman anladım galiba.
Sanki son kez görebileceğimi önceden tahmin etmiş gibiydim.Kendi içselliğinin haklı çıkması kötü gerçekten...
"Biraz daha konuşabilseydim" dedim.Baya tartıştık bu konuyu. O da seni sevdiğini söyledi. iyi ki kaçmışım yani.*
Bu denli mağlup olabilir mi insan?Yıllardan sonra seni ilk gördüğüm yerin* yanından geçerken yavaşladım.Afişlere takıldı gözüm.Afişteki kızın saçları 5 dakka önce gördüğüm yüzü kapattı. Bende gözümü kapattım.Birini bekler gibi yapıyorum, insanlar bakıyor, zaman akıyor...

Sonra seni sinemanın önünde beklettiğim için yine özür diledim.Bindiğim otobüse kızdım.Niye dolandı o kadar?Niye 10 dakika geç kaldım.
10 dakika...Hem seni bekletmemeliydim.Hem de 10 dakika önce gelsem, seni 10 dakika daha çok görebilirdim...

Aradan yarım saat geçmiş.. hala bekliyorum sinemanın önünde...Sonra dayanamadım seni kaybettiğim yere doğru ilerledim hızlı adımlarla.. Hala sıradamısın diye merak ettim...Uzağı seçemiyorum.. iyice yaklaştım..Seni göremediğim için gözlerime suç buluyorum.. Daha da yaklaştım..Sıradaki insanlardan hiç biri senin kadar güzel olamadı.Gitmişsin.
bireysel:

Eski zaman sevdiceğine,
o eski zamanlarda
attığın her bir bakış
gönderilememiş bir mektuptu.

sanatsal:

Şekspir'in ruhu kızgın. türkan'ın ve kadir'in gözleri üzgün.
amasralı ve yağmurlu ve dokunaklı ve okunaksız mektuplardan mütevellit bu film; bir kasabada, bir kış, birkaç yağmur yağarken izlenmeli.

toplumsal:

yapmayın siz. gönderin mektupları!
türk underground rap in 2 babası sansar salvo ve pit10 mikado nun, sansar ın 2009 ocak ta çıkarttığı alcaatraz connectionz daki düetleri. birbirlerinden özür diledikleri parça.
-iyi günler,sertaç turyan ben.. yayınevinize bi kitap taslağı bırakmıştım.. inceleyeceğinizi söylemiştiniz, bakma fırsatınız oldu mu acaba?
-ismi neydi kitabınızın?
-gönderilmemiş mektuplar
-evet hatırladım.. gönderdik biz onları..
-ne??
-ofisboya verdik, postaneden yolladı mektupları..
-niye yaa?! nereye gönderdiniz?
-sağa sola yolladık işte.. onun için bırakmadınız mı?
-ya hayır yaa.. kitap olarak düşünmüştüm ben!..
-öyle kitap mı olur len ibiş!...

(bkz: yiğit özgür)
evimdeki halıflex in altında olan 7 mektuptan oluşmuş,aynı kişiye yazılmış ve zarfı mühürlenerek kapatılmış mektuplardır. sadece gönderilecek kişi bellidir, zaman ve mekan seçilmemiştir.
vizyonda iken beklenen gişeye ulaşamamış filmdir.
sansar ve pit10'un düet yaptığı bir parçadır ayrıca.

*Görüşmediğimizden beri çok değiştim delirdim
Geçen Panik Yok'u dinledim gerçektende beğendim
Ben de bir şarkı yaptım ve sana bayağı geçirdim
Selin de çekti gitti neyse bana kız mı yok
Evde sigara içebiliyorum annem artık kızmıyor
gönderilmemiş değil, bazen de imkansızlıktan, şartların namüsait olmasından kaynaklı gönderilememiş mektuplardır...
uzun karanlık geceleri sabaha çıkarandır...
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.
Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu,diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?
Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.
Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.
Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Yapış yapış, vıcık vıcık bir yalnızlık bu. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.
Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başı içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.
Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.
"Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum da.
Neler yazmışım diye merakımdan.
Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.

Can DÜNDAR