bugün

gittin, ben arkandan sadece baktım
oysa söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki
gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini
gidersen sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak
gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
o karanlıkta yolumu kaybedeceğim diyecektim sana
konuşamadım.
gittin, gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
öylesine acıdı ki içim
tutup koparsalardı kolumu, bacağımı bu kadar acı duymazdım
acım yaş olup akmalıydı gözlerimden
ağlayamadım.
gittin, seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa
tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek
tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı
anlatamadım.
gittin, gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden
ellerim değil miydi her dokunuşunda seni ürperten
ürperdin yine biliyorum.
bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu
tutamadım.
gittin, bir yıkım gibiydi gidişin
sen adım adım uzaklaşırken benden
çöküp kaldı bedenim olduğu yere
nice terk edişlere dayanan bu yürek yenilmişti
bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım
kalkamadım.
gittin, oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum
hazırdım gidişine, kaçak zamanları yaşıyorduk
zaman bitecek ve sen gidecektin
bense gidişinin ertesi günü
hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım
başlayamadım.
gittin, bir şey söyledin mi giderken,
kal dememi istedin mi?
son bir kez seni seviyorum dedin mi?
bekle beni diye umut verdin mi?
beynim öylesine uğulduyordu ki
duyamadım.
gittin, nereye gittiğin önemli değildi
binlerce kilometre uzakta da olsan
iki metre ötemde de fark etmiyordu
artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu
kurtulmalıydım senden, bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım
kurtulamadım.
gittin, unutulanların arasına katılmalıydın
anıları bir sandığa koyup hayatı bir yerinden yakalamalıydım
bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim
yapamadım.
gittin, bir okyanusun ortasında tek küreği kaybolmuş sandalda
dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi
bil ki, sevmekten vazgeçmedim seni
bil ki, seninle birlikte sevdamı da taşıyacağım yüreğimde
bil ki, seni unutamadım ben. *
... gitme diyemediğim için, diye tamamı getirilebilinecek üç kelimeli.
çok da ağlamadım işin aslı bu dünyada kimler kimler gitmiş de hala dönüyo dünya..biliyorum gitsen de dönecek öyle ya da böyle o yüzden, keşke gitmeseydin diyorum bazen ama madem gittin selametle..
git-me-k.
bir turgut uyar şiiri.

çok eskide kaldı dün gece
çünkü sen gittin bu sabah bu şehirden
çok yalnız artık bu şehir
çünkü sen gittin bu sabah bu şehirden
GiTTiN
AMA NASIL BiTTiM
SOKAK KÖPEKLERi GiBiYDiM
SENiN BUNU ANLAMAN ZOR

DEVAM EDEN LEVENT YÜKSEL ŞARKISI.
çok şey bıraktın arkanda gitmelerinle, geri dönüp tekrar gitmelerinle. ben başlattım bu gitmeleri, devamını getiren ise sendin. gitme demek o kadar zor ki bazen. avaz avaz içinden gitme demeleri duyamazsa gider giden. giderken gözlerine bakmaması bundandır işte. bilir gözlerine baktığında o gözlerin gitme diye haykırdığını. söylenecek o kadar çok şey vardı ki... bensiz ve sensiz geçen o günler nasıl hüzünlüydü sen de bilirsin. ben gitme diye haykıramayan o ses, sen ise o sesi bekleyen gidendin. ve sen o sesi gözlerinle değil kulaklarınla duymak isterken gittin. dilim tutuldu gitme diyemedim.
"gittin..şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza! biliyorum; ne sen dönebilirsin artık, nede ben kapıyı açabilirim sana!" diye devam eder murathan mungan yalnız bir operada..
gittin...
ben sadece ağladım...
haykırmak istedim haykıramadım...
öylesine kırdın ki kalbimi ama ben yine sana dayanamadım...
yine sensiz olamadım...
gittin...
sabahsız gecelere uçurumun kıyısına ittin...
sensizliğe beni sen zorladın... istemedim oysa gitmeni...
bir damla umuttu senin için beslediğim...
bir damla aşktı gözlerinde görmek istediğim...
gittin...
üşüdü bedenim...
sensizliğe nasıl alışacaklardı ne yapacaktı ellerim sensiz...
sen olmadan nasıl dayanacaktı nasıl başa çıkacaktı hayatla...
insanlar kötü sendemi onlardan olacaktın...
gittin...
akşam oldu hüzünlendim ben yine şarkısındayım şimdi...
hasret kaldım gözlerinin rengine nakaratındayım...
gittin... giderken ellerinle öldürdün kalbimi..
gittin... ama ben seni seviyorum...
kristal topumu plastik taşınla patlatarak, yıkarak onu korumak için verdiğim emeklerimi,
oyunumu bozarak, tek oyuncağımı çalarak benden ve kırarak kristal kalbimi... gittin...

şimdi batacak o kristal parçacıklar tek tek vücudumun çeşitli yerlerine, derin olmayan ama acıtan semptomlar yaratacak...

doktorlar bile çare bulamayacak, en iyi hekimleri getirmek isteyeceksiniz dışardan,
boş zamanları olmayacak...

tek tek kırılacak kristallerim, batacak, acıtacak, kanayacak...

her kan damlası içime değil, göz kapaklarımın en derin çukurundan yanağıma doğru akacak...

akan kanları ne sen görebileceksin ne de ben...

kristallerimin çatırtılarını da duymayacaksın!

kırılacağım, anlamayacaksın...

kanayacağım, durduramayacaksın...

ölümüm olacaksın, sebebim...

nasıl ki yaşamak için sebebimdirn bir aralar, ama bırakıp gittin...

gidişinle, yine sebebim olacaksın...

gittin...

ama bil ki;

sevdim...
an itibarıyle okuyup hayata küstüğüm şiir. keşke gitmeseydin.
gittin ve herşey eksik kaldı . gelişin hayatımın en güzel süpriziydi , ben bilmeden benden uzaklaşışını farketmek ise kapanmayacak kadar derin yaralar bırakdı sen arkanı dönmüş giderken . şimdi seninle ilgili hiçbirşey bilmiyorum , nerdesin , kiminlesin , hiç aklına geliyor muyum ... cevabını aradığım bir yığın soruyla başbaşa bıraktın beni ve güçlü olamamı istedin . ben yine senin için sensizliğin acısını bile yaşıyamıyorum . hala bekliyorum , belkide senin için hiçbir anlam ifade etmeden ...
--spoiler--
gitdin emmâ ki kodun hasret ile cânı bile
istemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile *
--spoiler--
gittin, hiç kalmadın ki... sürekli gittin. geride bıraktıklarınla yaşıyorum ben ve geride bırakmadıklarınla..
Metin Özülkü'nün "unutulmuş muydum" şarkısında iclal Aydın'ın okuduğu şiir

gittin...
sen bana gitmek için gelmiştin
geride yavaş yavaş eriyen
bir kurşun bıraktın
bıraktığın şekilden
çok daha başkasına bürünen
ve bir daha asla
eskisi gbi olamayacak bir kurşun
gerçekten
bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı

bir gün beni nasıl paslı bir makasla
nasıl derinden
budayıp gittiğini farkettim
yeni bir filiz veremeyecek kadar derindi
kesip attıkların
sensizlikle oluşmuş hastalığıma
senin bile çare olamayacağını
benim için
artık çok gecikildiğini anladım ...
Gittin...

Dudağıma, çocuksu susuzluğumla asla doyamadığım öpücüklerinden birini kondurup gittin. " Ne olur öyle bakma bana " dedin en son...

Daha birkaç dakika önce gözlerimde varlığınla alevlenen yaşam sevincinin yerine, boyun eğmiş, donuk ve daha şimdiden hasretinle kavrulmuş bir karanlığı bırakıp gittin... Dolmuştu zamanın.

Yüreğimdeki kum saatini, o göz açıp kapayıncaya kadar geçen " sen " den, sanki asırlarca tükenmek bilmeyen " sensizliğe " ters yüz ederek gittin.

içimde, günlerdir yokluğunla zayıflamış, kalbi kupkuru kalmış aşk çocuğunu sevginle emzirme sarhoşluğuyla delirdiğim şu üç saatin içindeki yüzlerce " an "ı " anı "ya dönüştürerek...

Önce gözlerim öksüz kaldı yokluğunda. Sonra, nefesinin o buğulu sıcaklığından mahrum kalan evimin rutubet kokulu duvarları...

Gittin...

iki aşkın arasında şaşkın. Ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi savrulan kalbini cebine koyup, başka bir eve gittin uyumaya. Artık senin değildi evin, " sizin " di. Benim özlediğim o eski evin değildi gittiğin...

O eski ev... Oturup, zamanın o yağmursuz, o parça parça yüzüne bakarak, güneşin bütün gün sadece yalayıp geçtiği loş pencerelerinde dalgınlığımızı biriktirdiğimiz o ev...

Şaşardık bazen. Ansızın, hesapsızca, belki de yorgun düşerek... Akıldışı bir hızla devinen imgelerin ortasında, bir çığ gibi ömrümüze yığılan anılardan birini seçip, dondurarak... Hayat, çok eskilerden gelen sonsuz bir ayinle ilgili gibi, bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafımızda, umurumuzda olmadan...

Şimdi, bu acıya bir son vermesi, kendisini terketmesi, sonsuzluğa bırakıp gitmesi için birbirine yalvaran iki yüreğiz artık. " Ayazda iki yürek " gibiyiz.
Ardında susukunluğum kaldı,
Kendimi anlatamamışlığım
Tüm yollarım kapalı ve simsiyah bir gök...
Bu kadar mı çaresiz bırakılırdı bir kent?
Şimdi yoksul savaşçınım
Elim kolum bağlı
Üstelik suskunum...
Kaç zemheri saklar duygularımı
Kaç bahar daha ağlatır beni...
Gittin...
Ucuz sevgilerde buldum kendimi,
Dipsiz kuyularda...
Başımı her kaldırdığımda pişmanlıklarım
Bırakmadı yakamı iç hesaplaşmalarım
Bu kadar mı düşman olur bir insana zaman?
şimdi tüm benliğimle sessiz haykırıyorum...
Dakikalar bir asra nasıl döner bilir misin,
Bilir misin gülerken ağlamayı,
Yokluğumda yok olmayı,
Bilir misin hırçın dalgalarda boğulmayı...

Gittin ve bittim...
Geride sadece umutsuzluğum...
yaz başıydı gittiğinde,
bir aşkın ilk günleriydi daha,
aşk mıydı? değil miydi? bunu o günlerde kim bilebilirdi ki?
"eylül'de aynı yerde, aynı insan olmamı isteyen" notunu
buldum kapımda. altında 16.00 diye yazmıştın ve saat 16.04 tü onu bulduğumda.
daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin takvim tutarsızlığını.
aramızda düşman gibi duran zamanı, *
senin bana erken, benim sana geç kaldığımı.

gittin...
şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza...
Gittin.
Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Yapacak bir şey yok gitmek istedi gitti .
(bkz: Sezen Aksu)
gidenin arkasından söylenir.

gittin ve sardunyalar sardunya olduklarını unuttular.giderken evde bıraktığın sen, hala geziniyor etrafımda. sessizce dokunan ıslak bir şarkının susuzluğusun şimdi...gittin iyi ki..gidişin gelişine sebep olacak çünkü.
Gittin...
Ben arkandan sadece baktım.
Oysa söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
''gidersen, iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen, sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen, karanlığa mahkum edeceksin günlerimi.
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim...'' diyecektim sana.
Konuşamadım...

Gittin...
gidişini görmemek için gözlerimi kapattım.
Öylesine acıdı ki içim, tutup koparsalardı kolumu,
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözümden.
Ağlayamadım...

Gittin...
gidişini önlemek için tutmalıydım ellerinden.
Ellerim değil miydi her dokunuşunda seni ürperten?!
ürperirdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kes tutsam ellerini,
gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım...

Gittin...
bir yıkım gibiydi gidişin.
Sen adım, adım uzaklaşırken benden çöküp kaldı bedenim olduğu yerde.
Nice terk edişlere dayanan bu yürek bu kez yenilmişti.
Bu kadar zayıf değildim ben, kalkmalıydım.
Kalkamadım...

Gittin...
oysa ben geldiğin gün gideceğini biliyordum.
Hazırdım gidişine.
Kaçak zamanları yaşıyorduk.
Zaman bitecek ve sen gidecektin.
Bense gidişinin ertesi günü hayatıma kaldığım yerden devam edecektim.
Edemedim...
Başlayamadım...

Gittin...
bir şey söyledin mi giderken?
''KAL'' dememi istedin mi?
Son bir kez ''SENi SEViYORUM'' dedin mi?
''BEKLE BENi DÖNECEĞiM'' dedin mi?
Beynim öylesine uğulduyordu ki...
Duyamadım...

Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi.
Binlerce kilometre uzaklarda dahi olsan,
iki metre ötemde de fark etmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden,
bu yokluğun duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...

Gittin...
unutulanların arasına katılmalıydın.
Anıları bir sandığa koyup hayatı
bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı,
bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım...

Gittin...
bir okyanusun ortasında,
tek küreği kaybolmuş
sandalda dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim artık.
Bil ki; Sevmekten vazgeçmedim seni,
bil ki seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde.
BiL Ki
SENi...
UNUTAMADIM....
Güllü'nün buğulu sesi ile mükemmel seslendirdiği bir şarkısıdır.

--spoiler--
Gecmiste cekilen bir resim gibi
seneler geçince silinip gittin
kumlara yazilan bir isim gibi
dalgalar vurunca silinip gittin
--spoiler--
gittin...

Ellerim,saçlarım öksüz kaldı gidince sen
Gözlerimde derin boşluklar...
Söyleyemediğim sözler var dilimde
Duyamadığım kokun tenimde
Dinleyemediğim sesin...
Hatıralarım var seni unutturmayan
Duygularım var ezip geçemediğim
Bu yüzden hep yaralıyım bilirsin...
Kanayan yaram gün geçtikçe kabuk bağlıyor;mecbur.
Biraz daha hafifliyor sancılarım...
Ama hep bir eksik var ruhumda
Hiçbir kimse tutamıyor yerini...
Hiçbir yer unutturmuyor...
Aksine daha çok hatırlıyorum,özlüyorum.
Yürüdüğümüz yollarda yürüyorum;
Gülümsüyorum sessizce...
Öptüğün zamanı hatırlıyorum;
Kanıyor dudaklarım...
Verdiğin sözler çınlıyor kulaklarımda...
Aniden bir ayrılık senfonisi
Ruhumu hiç hafifletmeyen
Gittikçe ruhumu acıtan bir senfoni çalıyor uzaklarda...
Adını söylüyorum sessizce,bazı harflerin çıkmayarak..
Korkuyorum bakmaktan gözlerine
Yeniliyorum yalnızlığa ve boynumu büküyorum Masum...
“Gitdün ammâ kodun hasret ile cânı bile
istemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile.”

beni, özleminle beraber bırakıp gittin. sensiz dost sohbetini bile istemiyorum der neşati bu dizelerinde.

al benden de o kadar.