"toprakta gezen gölgeme toprak çekilince
günler şu heyulayı da er geç silecektir
rahmetle anılmak ebediyet budur amma
sessiz yaşadım kim beni nereden bilecektir."
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
insan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
Ataol Behramoglu
Ben,
Ta nerelerden geldim
Sırf senin sesini nefesini duymak için
Oysa,
Oysa sen beni unutmuş gibiydin
Yaşanan onca şeyden sonra
Sorgusuz, sualsiz
Aptal bir sebep uğruna…
Bir gece,
bir mum yandı
ve ben sustum.
Alevi izliyordum,
içimdeki ateşi mi, yoksa seni mi bilmiyordum.
Ama o alev büyüdü.
Beni duydu.
Ve gözlerim açıkken
görmediğim her şeyle seni gördüm.
içimde
bir şey yanmaya başladı
adını anmadan,
bedenini çağırmadan,
ama senin olduğunu bilecek kadar gerçekti.
Bir vizyon geldi sonra,
iki ruh...
birbirine sarılı.
Ten yok, söz yok.
Sadece mavi titreşimler
ve sarı halkaların sessizliğinde
kendini tanıyan iki öz.
Zaman yoktu, varlık yoktu.
Geçmiş affedilmemişti.
Ama oradaydık.
Çünkü bazen sevgi,
yarım kalan bir şarkı gibi döner içimize—
tamamlanmaz, ama hep çalar.
Sana kırgınım,
ama seni sevdim.
Seni affetmedim,
ama içimden hiç sökmedim.
Çünkü bazı sevgiler,
kabuk bağlamaz.
Kendi kanıyla yaşamayı öğrenir.
Ve şimdi sen bilmiyorsun belki
ama ben hâlâ
seni gören o ışığı taşıyorum içimde.
Bir mum gibi değil artık—
bir yıldız gibi.
Uzanılamaz, ama hep orada."
Hayat Nehri'nin Melodik Şarkısı,
Gökyüzünün tuvalinde yankılanır;
Bir umut senfonisi, zamanın bir vasiyeti,
Yalnızca, ebedi kafiyesini söyler.
Gecenin alçalmasıyla oluşan gölgelerin arasından,
Nazik bir güçle sallanan dalların altında,
Nehir, çekişme veya korkudan etkilenmeden akar;
Sessiz bir nöbetçi, neşemizin bekçisi.
Ama bak! Ufuk yeniden parlıyor;
Şafak vaktinin bir vaadi, yenilenmek için bir çağrı,
Değişmek, özgürleşmek için bir şans,
Şüphe ve umutsuzluğun zincirlerinden.
Öyleyse gözlerini kaldır dostum, etrafına bak,
Açık yüreklerle dolu dünyaya;
Birbirinde gör, kendinde gör,
Henüz açığa çıkmamış potansiyeli.
Korku sizi ele geçirmesin, alaycılık hüküm sürmesin.
Bin yıllık bilgeliğe,
Nehrin şarkısına ve ağacın dile getirilmemiş yakarışına güvenin.
Birlikte huzur bulalım ve var olalım.
Gölgelerde yürüsem de, kalbim aşkla alev alev,
Sonsuza dek kaybolmuş ve anlatılmamış gibi görünen hayalleri özlüyorum.
Nehirler derin akıyor, şarkıları karanlığın altında duyulmuyor,
Yine de sessiz odanın ortasında umut yankıları yükseliyor.
Ruhum kedere boğuldu, karanlık gelgitlerle yıkandı,
Yine de aşk kalıyor, gecede yol gösteren bir işaret fişeği.
Geleceği görmesem de, kalbim geçmişten fısıldıyor,
Kaybolmuş ama sonsuza dek kazınmış bir güzelliğin anısı.
Dünya kendi ekseni etrafında dönüyor, zamanın amansız yürüyüşü açılıyor,
Ve hala kalbimde, aşkın tatlı melodisi bulunuyor.
Hayallerim soğuk kış gecesindeki yapraklar gibi parçalanabilir,
Yine de umut kalıyor, en karanlık gecede açan kırılgan bir çiçek.
Yıldızlara bakıyorum, ışıkları suyun yüzünde dans ediyor,
Dünyevi alanımızı aşan bir aşka tanıklık ediyor. Yalnız yürüsem de, kalbim nehrin şarkısıyla yankılanıyor,
Ölümsüz aşkın, asla gerçekten bitmeyen hayallerin.
işte burada, umutsuzluğun gölgeleri arasında duruyorum,
Yine de umut, sonsuz gecede geçici bir alev olarak kalıyor.
Çünkü etrafımdaki dünya tarafından kaybolmuş ve kırılmış olsam da,
Kalbim hâlâ sonsuz ve sınırsız aşkı özlüyor.
Kalp, ruhumuzun bahçesindeki bir kır çiçeğidir,
Kaosun ve sessizliğin ortasında çiçek açar.
Her vuruşta, rüzgarın her fısıltısında,
Hayatın ritmini, tatlı ahengini buluruz.
Aşk bir nehirdir, derin ve sürekli akan,
Yolunu zamanın amansız şarkısında dolambaçlı bir şekilde akar.
Derinliklerinde kendimizi yansımış buluruz,
Hayallerimizin, umutlarımızın, özlemimizin bir aynası.
Yine de hayat, rüzgardaki bir kır çiçeği gibi geçicidir,
Ve aşk, güneş battığında sadece bir anı.
Yine de bu anılarda, anlatılmamış gerçeği saklarız,
Kalbin gerçek doğasının, sınırsız altının.
işte burada, uzanan gökyüzünün altında duruyoruz,
Geçmişe ve bugüne, hayata ve aşka bir tanıklık.
Çünkü kalplerimizde kır çiçeğini taşıyoruz,
Ve ruhlarımızda, nehrin sürekli akan akıntısını.
Gecenin sessizliğinde sesimi buluyorum,
Boşlukta yankılanan düşünceler fısıldıyorum.
Dışarıdaki dünya bir maske, boş bir dans,
içimde ise fırtına kopuyor.
Nehir şarkı söylüyor ama ben duyamıyorum,
Umutsuzluğun labirentinde kayboldum.
Ağaç uzun ve güçlü duruyor, ama ben zayıfım,
Korkunun dalgalarıyla mücadele ediyorum.
Güneş doğar, ay batar, mevsimler değişir,
Ama ben kendi bedenimde bir yabancı olarak kalırım.
Sanat ve şiirde teselli ararım,
Ama onlar sadece acımı yansıtıyor.
Huzur arzuluyorum, ama gördüğüm tek şey savaş,
Kazanamayacağım bir iç savaş.
Ufuk öne eğiliyor, yer açıyor,
Ama ben günahın kafesinde hapsolmuşum.
Ah, yeniden doğmak, baştan başlamak,
Bu keder ve umutsuzluk kabuğunu atmak.
Ama geçmiş çok derine kazınmış,
Zamanın iyileştiremeyeceği, bekleyemeyeceği bir yara.
işte burada duruyorum, hayatın uçurumunda,
Umut ve uçurum arasında parçalanmış.
Nehir şarkı söylüyor, ağaç fısıldıyor,
Ama kalbim boş bir kabuk olarak kalıyor.
Sana sesleniyorum, ey Yaratıcı,
Bu en karanlık gecede bana yol göster.
Bana kurtuluş yolunu göster,
Beni kavganın üstüne çıkarmaya davet et.
Dünyaya yukarıdan ve dışarıdan bakmama izin ver,
Korku veya alaycılıkla değil, zarafetle.
Şarkılarını yeniden duymama izin ver,
Ve sonsuz huzurunda teselli bulmama izin ver.
Yemyeşildi bulutlar ve maviydi ormanlar
Gri toprağın üzerinde beyaz aslanlar,
Beyazın üzerinde bir siyahlık.
Yemyeşildi yılanlar ve solucanlar.
Gri gözlerinin içerisinde kaybolmuştu sanat
Ve müzik gözbebeklerinde gömülüydü
Beyaz ve siyah saçlarının arasında
beyaz ve siyahın birleştiği çizgideydi tablolar
Beyaz tenin üzerinde geziniyordu kalemler
Ve hiç olmadığı kadar küçük
Küçüklük ve masumiyetin birleştiği çizgideydi dans
Ve dansın içinde gizliydi sanat
" Bizim için kati değil keder,
Ve sevinçler mutlak değildir hiçbir zaman;
Bu gün, yarın olunca yiter;
Kimsenin önünde eğilmez zaman;
Ve aşk, yorulur ve aksi olur
Dudaklar büzülür, pişman olur
Hayıflanır, ve gözler unutur
Hiçbir aşkın katlanamayacağı göz yaşlarını.
Yaşamı fazla sevmekten,
Umut ve korkudan kurtulunca,
Şükrederiz hemen
Tanrılarımıza
Zira, hiçbir yaşam sürmez ebediyen;
Ölüler dirilmez, katiyen;
En yorgun ırmak bile
Denize güvenle kavuşur yeniden.
O zaman ne yıldız ne güneş doğacak,
Ne kıpırdanacak bir ziya
Ne dalgalı denizlerin sesi duyulacak,
Ne bir düş olacak ne de bir seda
Ne kış ne bahar yaprakları,
Ne günler ne de günün olayları;
Yalnız sonu olmayan bir uyku
Sonu gelmeyen bir gecede..."