Rus Roman ve Öykü Yazarı (D. 11 Kasım 1821, Moskova/Rusya, Ö. 9 Şubat 1981, Petersburg/Rusya). Tam adı. Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Фёдор Миха́йлович Достое́вский “fyodar mihaylaviç dastayevskiy” şeklinde okunur). Mikhail ve Maria Dostoyevski'nin oğlu olarak 11 Kasım 1821 tarihinde Moskova'da doğdu. Altı çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu. Annesi Maria ise bir tüccar kızıydı.
Çocukluğu sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçiren Dostoyevski, ilköğrenimini Moskova'da yapmıştır. Annesi tüberküloz hastalığı yüzünden öldüğü zaman, sert disipliniyle tanınan Petersburg Mühendis Okulu'na gönderilmiştir. Babasının ölümünü burada haber aldı. Okulu başarıyla bitirdikten sonra istihkâm Müdürlüğü'ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrılmıştır.
Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin ilk kitabı insancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski'nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başlamıştır.
1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. Sekiz ay hapishanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedilmiştir. Cezası dört yıl kürek, altı yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verilmiştir. Subaylığa kadar yükselmiştir. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg'a yerleşmiştir.
Petersburg'a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazmıştır. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı. 1862'de arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirmiştir. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düşmüştür. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumarhanelerde gezmeye başlamıştır.
Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele almıştır.
Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde ölmüştür. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasından yürümüştür. Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski'nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini derinden etkilemiştir.
Yazarlık Hayatı
Dostoyevski'nin ilk kitabı olan ve insancıklar (Bednye Ljudi) ilk olarak 1846 yılında yayımlandı. Dostoyevski, toplumunu acımasız kurallarında yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevdayı iç dünyasındaki derin çatışmalarla işlemiştir. Halkın sıcak ilgisiyle karşılanan bu kitap, eleştirmenlerden de övgüler almıştır.
Yazarlıkta ün sağladıktan sonra 1846 yılında Gogol esintileri bulunan kitabı Öteki (Dvojnik) yayımlanmıştır. Yazar bu romanda, kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma halinde bulunan bir memurun hikayesini anlatmıştır.
1847 yılında ise Ev Sahibesi (Hozjajka) isimli romanı yayımlanmıştır. Dostoyevski bu eseri ile de beklediği övgülerin aksine olumsuz eleştiriler aldı. Dostoyevski, ruhsal çöküntüye düştü ve üzüntüden hasta olmuştur.
Ancak yazarlığı bırakmayan Dostoyevski, 1848 senesinde Beyaz Geceler (Belye Noçi) ve Bir Yufka Yürekli (Slaboje Sjerdce) adlı kitapları yayımlatmıştır. Bir Yufka Yürekli, yazara itibarını yeniden kazandırsa da beklediği başarıyı elde edemeyen Dostoyevski'nin umudunu kırmıştır.
Dostoyevski, 23 Nisan 1849 tarihinde devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiasıyla sekiz arkadaşı ve ağabeyi ile birlikte tutuklanmıştır. Ölüm cezasına çarptırılan Dostoyevski, sekiz ay hapisanede yattıktan sonra diğer dokuz komplocu ile idam edilecekleri yere götürüldü. Tam kurşuna dizilmek üzerelerken af kararı çıkmıştır. idam cezası, dört yıl kürek ve altı yıl adî hapis cezasına dönüştürülmüştür.
Sürgünde geçirdiği dört senenin ardından 1854 yılında kürek cezasından kurtularak er rütbesi ile kışla hizmetine verildi. Semipalatinsk'te zorunlu ikamete mahkum edilmiştir. Burada bulunan Alayın Yedinci Hat Taburunda beş yıl görev yaptı. Subaylığa kadar yükselmiştir. 1857 yılının Şubat ayında, veremli ve dul Maria Dmitrievna Isayeva ile, subay kocasının ölümünden sonra evlendi. Dostoyevski, Isayeva ile ona acıdığı için evlenmiştir.
1859'da ordudan terhis edilerek Moskova dışında küçük bir yerde kalmaya zorlanan Dostoyevski, özgürlüğüne kavuştuktan sonra Petersburg'a dönmüştür. Kardeşi Mihail ve arkadaşı N.N. Strahov ile birlikte Vremja (Zaman) ve sonra da Epoha (Dönem) adlı dergileri hazırladı. Bu dergilerde Slavcı düşünceyi savunduğunu belirten yazılar yazmıştır. Ezilenler (Unizenniye i Oskorblenniye) ve Ölü Evinden Anılar (Zapiski iz Mertvogo Doma) ile kendinden söz ettirmiştir.
1863 yılında arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirmiştir. Sara nöbetleri ve kumar borçları yüzünden sıkıntıya düşen ve yayımcılardan yazmadığı romanların avanslarını alarak yaşayan Dostoyevski, Yeraltından Notlar adlı yapıtı 1864 yılında yayımlandı. Romanda bir zihnin derinliklerine inmiştir. Suç ve Ceza (Prestupleni i Nakazani) ve Kumarbaz (igrok) adlı yapıtları 1866 yılında yayımlanmıştır.
Dostoyevski, Suç ve Ceza'yı 1858 yılında Semipalatinsk'te bulunduğu zaman Roussky Slovo dergisi için uzun bir hikaye olarak tasarlamıştı. Bunun nedeni, Sibirya'dan ayrılana dek roman yazmama kararı almasıydı.
Dostoyevski, bu eserinde bir Rus aydını olan Raskolnikov'un kendi doğrusu adına işlediği cinayetleri ve vicdanıyla hesaplaşmasını konu edinmiştir. Yazar, küçük bir otel odasında ve kötü bir ekonomik durumla yazdığı Suç ve Ceza'yı 1866 yılında tamamlamıştı. Dostoyevski'nin yazdığı Budala (Idiot) eseri 1866, Ebedi Koca (Veşnı Muzh) 1870, Ecinniler (Besı) 1872 yılında yayımlanmıştır. Bütün bu başyapıtlar birbirinin izlemiştir. Karısı öldükten sonra sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina ile evlenmiştir.
Yeniden borçlanan ve kumarhanelerde dolaşmaya başlayan Dostoyevski, bir kız çocuk sahibi oldu. Ancak kızı fazla yaşayamadı ve doğduktan kısa süre sonra öldü. Dostoyevski de bu yüzden büyük bir sarsıntı geçirmiştir. 1875'te Delikanlı (Podrostok), 1876'da Bir Yazarın Günlüğü (Dnevnik Pisatelja) ve 1879'da Karamazov Kardeşler (Brat'j Karamazovi) adlı romanları yayımlanmıştır. Hayatı boyunca eserlerinde işlediği temaları yeniden ele aldığı, insan duygularının derinliğine inen eserler yazan Dostoyevski, Karamazov Kardeşler'de Ivan ve Alyosha Karamazov adlı karakterler için filozof Vladimir Sergeyevich Solovyov'dan ilham aldı. Zosima ve Alyosha'nın öne çıkacağı Bir Büyük Günahkarın Yaşamı adlı eseri tamamlayamamıştır.
Türkçeye Çevrilen Başlıca Kitapları:
Suç ve Ceza, Yeraltından Notlar, Ölü Evinden Anılar, Amcanın Rüyası, Karamazov Kardeşler, Başkasının Karısı, Beyaz Geceler, Bir Yufka Yürekli Soytarı, Budala, Çocukluğum ve Ezilenler, Delikanlı, Ebedi Koca, Ecinniler, Ev Sahibesi, Ezilenler, insancıklar, Kumarbaz, Öyküler, Tatsız Bir Olay, Uysal Kız, Stepançikovo Köyü ve Sakinleri, Yaz izlenimleri Üzerine Kış Notları vd.
"her şeyi anlamak bir hastalıktır. Yemin ederim ki hastalıktır."
Romanlarını okurken iç karartan adamdır dostoyevski..
Kendisi gelmiş geçmiş en büyük yazardır. Öyle ulu da ekşi de falan eleştirilecek adam değildir. insan aklıyla yazılabilecek en büyük kitabı da yine kendisi yazmıştır.
Yazdigi kitaplardan sağladığı gelirle kumar mi oynuyormuş içki mi içiyormuş ne öyle magazinsel bi bilgi kalmış aklımda. Her şey bir yana rus edebiyatı denince okurken tek zevk aldığım yazar.
Dünya edebiyatı ve psikanalize derin bir yarık açmış Rus edebiyatının en önemli yazarlarından. Yazdığı romanları dünya klasik romanlar listesinde yer alan yazarın bir çok eseri aynı zamanda sinema ve daha bir çok sanatsal alana ilham kaynağı olmuştur.
insan ruhunun kahini Rus yazar.
Kendisi sara hastalığının haricinde birde hipergrafi hastasıdır. Yani yazma hastası. Sabahlara kadar yazardı.
Yazı yazarken ağzından köpükler çıkar bayılırdı. Ayılınca tekrar yazardı.
Suç ve Ceza kitabı çok güzeldi aslında fakat gereksiz uzun anlatımları vardı. Bir konuyu en az 20 sayfada anlatabiliyordu mesela. Bu da genelde okuyucuyu sıkar.
Bize gelmiş en güzel şey olabilir. Kah bir filozofun mırıltıları, kah bir kinigin içi boş kahkahası duyulur eselerinde. Yeraltindan Notlar'a yeniden baktim bugün. Elimin altında. insanların nasıl aptal varlıklar olduğunu anlatır bize.
Yemin ederim size baylar, fazla bilinçli olmak bir hastalıktır. Gerçek, tam bir hastalıktır. Sıradan bir bilinç, insanın yaşamı için fazlasıyla yeterlidir.
malın birisi. beyaz geceler kitabında meriçliğin kitabını yazmıştır. ah nazdenka sevgili kızım diye eli sikinde bekleyip en son götüne tekmeyi yemiştir. evet.
hakkındaki en doğru tespitlerden birini gene stefan zweig yapmıştır:
“o kusurlarının başıboş bir şekilde fışkırmalarına izin vermiş, içgüdülerini, suça yönelik olanlarını bile kısıtlamamış, yaşamaya bırakmıştır. kusurlarını, hastalığını, kumarı, içindeki kötülüğü ve hatta şehveti seviyordu, çünkü o etin metafiziğiydi, sonsuzluğa yönelik bir haz istenciydi.”
stefan zweig dostoyevski için, 'psikologların psikoloğu' tanımını yapmıştı.
neden mi? mesela zimbardo deneyini bir hatırlayalım… sıradan insanları gardiyan ve mahkûm diye ikiye ayırıp sahte bir hapishaneye yerleştirmişlerdi. peki sonra ne olmuştu? gardiyanlar kendilerini role fazla kaptırarak, baya böyle sadist, puşt insanlara dönüşmüştü. peki yıllar önce dostoyevski ne demişti: “dünyanın en gereksiz, işe yaramaz adamını alıp bir gişe memuru yapın. kendini önemli biri zannedip hemen sizi aşağı görecektir.”
başka bir deneye bakalım. insan sence en çok kime yalan söyler? manitasına mı? annesine mi? arkadaşlarına mı? hayır, kendisine. psikologlar bunu 1959'da yaptığı bilişsel çelişki deneyinde fark etmişti. çıkan sonuca göre insanların kendi zihnini manipüle ettiği, apaçık ortada olan bir gerçeği bile kendi çıkarına göre yorumlayıp değiştirebildiği anlaşılmıştı.
peki bu deneyden tam 79 sene önce, dostoyevski karamazov kardeşler’de ne yazmıştı? “önemli olan insanın kendine yalan söylememesi. kendine yalan söyleyip, söylediği yalana inanan kimse, kendi içindeki ve çevresindeki gerçekleri tanımamaya, bunun sonucu olarak da kendisine ve çevresindekilere saygı duymamaya başlar… kendine yalan söyleyen kimse, herkesten çabuk da gücenebilir.”
peki bu psikologların psikoloğu çok mu normaldi? kesinlikle değildi. zaten kendisi söylemiş, “benim kişiliğim her zaman karamsar, hastalıklı ve heyecanlı olmuştur.” diye. kumar bağımlılığı vardı mesela, ama ne bağımlılık… okuduğumuz çoğu kitabını kumar borçlarını kapatabilmek için yazmıştı. sigmund freud onun bu bağımlılığını, patolojik bir tutku krizi olarak yorumlamış ve dostoyevski’nin sürekli kumar oynayarak, aslında kendisini cezalandırdığını iddia etmişti.
yani oynadığı kumarda zevk değil de, güçlü bir yıkım içgüdüsü vardı; ama dışa değil, içe doğru bir şekilde, mazoşistçe. çünkü adam hep bir suçluluk duygusu hissetmiş. freud’a göre dostoyevski’de oedipus kompleksi vardı. yani özetin özeti olarak annesini babasından kıskanıyordu ve otoriter, suratsız babasıyla sürekli bir iktidar kavgası içindeydi -ki zaten eylemlerimizin tek bir nedeni olmaz genelde.
peki suç ve ceza’daki raskolnikov bir katil olmasına rağmen, neden dünyada en çok okunan ve en çok sevilen roman karakteridir?
çünkü dostoyevski yargılama değil, anlama çabası içindedir. “iyi” ya da “kötü” diye net ayrımlar yoktur onda, çünkü herkes iyi olduğu kadar kötü, kötü olduğu kadar da iyidir işte. belki de bu yüzden kitaplarındaki karakterler sürprizlerle dolu ve belirsizdir. bir an çoşku duyarken ardından hüzünlenebilir ya da sıkılabilirler. çünkü insandaki tutkular çeşitli ve sınırsızdır. bir şey ister ve elde edemezse üzülür ya da elde ederse hemen başka bir şey daha ister. doğaldır yani onun karakterleri, doğal ve gerçektir. tıpkı bizim gibi.
en nihayetinde çoğumuz iki duygu arasında sıkışmış insanlar değil miyiz? bir yaşadığımız hayat var, bir de arzu ettiğimiz. ve bu ikisi arasındaki mesafe ne kadar açılırsa o kadar mutsuz oluyoruz. sonra bu sıkışmışlığın acısını da kendimizden ve çevremizden çıkartıyoruz.
sonuç olarak freud psikanalizin kurucusuydu ama, "gittiğim her yerde, benden önce oraya gitmiş bir şair buldum." demişti. dolayısıyla yazarlar, bilinçdışının yeraltı dünyasına doktorlardan, hukukçulardan ya da psikopatlardan daha derin bir şekilde sokulmuştu ve şüphesiz bunu en iyi beceren dostoyevski’ydi.