amin maalouf'un semerkant 'ı ile aynı kahramanları ve dönemi anlatan ama çelişen eserdir.okunmalıdır
Hasan Sabbahın zekasına hayran olduğum ve insanlarında bu kadar saf olmalarına hayet ettiğim okurken "vay be" dediğim tarih bilgisinin yanısıra sürükleyici olan bir kitap.semerkent okunduktan sora daha bi zevkle okunur fakat bazı kısımları çelişir.
hasan sabbah'ın kitapta çizilen karakter haliyle tüyler ürpertici bir şekilde raistlin majere'e benzemesi karşısında söyleyecek laf bulamamaktayım. bunun dışında, kitap her ne kadar gerçek tarihsel olaylara fazla dayanmasa da, sabbah'ın, "denemediğimi mi sanıyorsun? insanlara hakikati anlatabilmek için yıllarca kelle koltukta gezdim, defalarce ölümden kaçtım.. insanlar gerçekleri duymak istemiyordu, bu yüzden ben de onlara istedikleri şeyleri veriyorum artık" lafı oldukça sürükleyici ve ilham vericidir. elbette gerçekte şeytani bir teröristti ve kitabı okurken de bu yüzden gerçekte sabbah'ın kim olduğunu unutmamak gerek.
okurken hasan sabbah'ın adiliğine ve zekasına hayran kaldığım roman.tarihi roman severlere şiddetle tavsiye edilebilcek bir eser.
okuduğum 2 hafta içerisinde beni çok farklı dünyalara götürmüş bir kitaptır. yaptıklarını tasvip etmek mümkün değil, ama Hasan sabbah bir insanın düşünce ufkunun ne kadar geniş olduğunu herkese gösteriyor. kafasına koyduğu şeyi, her ne pahasına olursa olsun yapmaya çalışıyor. tek başına kurduğu bir toplulukla koskoca bir imparatorluğa kafa tutuyor. insanlara yaptıklarını ve yaptırdıklarını okudukça kitabın sonunda "mekanın cehennemin yedi kat dibi olsun Sabbah" demekten kendinizi alamıyorsunuz.
kötü çeviri kurbanı onlarca tarihi romandan biri.
okuduğum en iyi kitapların arasına girebilen tarihi roman. ana karaktere ne kadar sövsem de herkes gibi ben de hayran kaldım hasan sabbah ın zekasına. ama kitabın insana bişey katmamasını dilerim.
orsbu çocuğusun hasan sabbah!
okuduğumda olayların görünmeyen yüzüne daha bir dikkatle bakma gereği duyduğum ve "bir şey bize anlatılırken aslında bizen neler saklanıyor?" sorusuna anlam verdiğim kitap.
etkileyici bir dil ile yazılmış tarihi roman. hasan sabbah'ın zekasına hayran olmamak mümkün değildir. ayrıca kitabın dili öyle alıp götürüyor ki insanı, kitapta tasvir edilen cennet bahcelerinde görüyorsunuz kendinizi.
Hasan Sabbah'ı tanımayan aciz beyinlerin "fedai"dedikleri haşhaş almış kimselerin "hasan sabbah"ın emriyle kendini aşşağıya attığı terörizmin başlangıcı olan kaledir.
Hasan sabbah'ın sahte cenneti adlı bir kitapda yazılabilir,yazılması muhtemeldir.
Ezberci tarih anlayışının bir ürünüdür.
(bkz: şer yuvası)
yıllar önce okuduğum ama aklımdan çıkaramamış olduğum roman.

tarihin ilk teröristi diye bilinen bir adammış. şerefsizliğin hakkını sonuna kadar vermiş. onu öldürmeye gelen adamın vazgeçmesi bana okkalı bir küfür ettirmişti.
bir de; her asansöre bindiğimde aklıma gelir. ama istisnasız hatırlarım. hasan sabbah'ı zenci bir kölesi zamanın asansöre benzer nevalesiyle taşıyor yukarı ya da aşağı; sabbah içinden düşünüyor; "şimdi bu zenci isterse beni öldürebilir, metrelerce aşağı düşer kayalıklara çarpar yok olurum"

ulan otlamışsın zenciyi beyin mi kalmış!
--spoiler--
' Ali ve mehdi hakkında anlatılan hikayeler, ali'yi seven ve bağdat'tan nefret eden müminler için uydurulmuş hikayelerdir.daha zeki olupta bu masalları yutmayanlara, düşüncelerimizi halife el-hakim gibi anlatmayı tercih ediyoruz: kuran sadece ve sadece hasta beyinlerin bir ürünüdür! şunu bil ki kimse asla hakikatin ne olduğunu bilemez. bu yüzden biz hiçbir şeye inanmıyoruz ve bu yüzden her şeyi yapabiliriz.'
--spoiler--
gerçekten güzel bir kitaptır. insan zekasına hayran bıraktırır.
içerisinde mükemmel derecede betimlemeler vardır.gidilen yerlerden bahsederken wladimir abimiz ıcığına cıcığına kadar yazmıştır.
"hiç bir şey gerçek değildir, her şeye müsaade vardır." sözüyle zihnimde derin bir yer etmiş, wladimir bartol'un ölümsüz eseri. ayrıca bu sefer kitapyurdu'nda yurt kitap yayın'ın en çok satan kitabıdır.
askeri açıdan bakarsak; itaatin ne kadar önem arzettiğini, tam itaattli bir avuç insanla büyük işler yapılabileceğini gösteren bir kitap.

inanç; cennet inancı açısından bakarsak; hassan sabbah'ın hazırladığı yalancı cennet bahçeleri; kara gözlü huriler ve diğer güzellikler; haş haşın da etkisiyle hasan sabbah'ın oraya bir defa girmiş fedailerini nasıl da çekiyor? nasıl da bile bile ölmek için can atıyorlar. demek ki, bizler gerçek cennetleri bir defa görsek, artık dünyayı gözümüz görmez.

bir eleştirmen olarak; cennetleri biraz daha güzel tasvir edebilirdi. huri diye yutturulan kızlarla ilgili tasvir çok az. selçuklu ile ilgili yazılar yalan-yanlışlarla dolu.

şey bir de; (başka bir yerde de yazdım bunu) o hurileri görüp, tekrar oraya gitmek için can atanlar; tam şu inciciler gibi düşünmüş; ''... var dediler geldik'' olmuş resmen.

bir roman olarak heyecanlı idi.
konu olarak hasan sabbahı konu alan ve akıcı diliyle elinden bırakmak istemdiğin kitap.insan psikolojisi üzerine din üzerine insan üzerine bolca felsefe yapılan bir kitaptır.Yazar vladimir bartol felsefe ve psikolojiye hakim olduğu için konuyu çok güzel anlatmıştır.rivayetler gerçekler ve hayal gücünü çok güzel birleştirilmiştir.yazar bir kaç kez denemesine rağmen basım için deneme yapmış ama gerekli ilgiyi görmemiştir.
kitap derinlemesine analizler içermekte..

ancak son 50 sayfası bitse de gitsek modundadır.. buna karşılık kitabın ilk 450 sayfası şahane işlenmiştir..

hani annelerimizin tığ işi yaptığı gibi desem yeridir. tasvirleri çok güzeldir. gerçi bunda çevirmeninde payını vermek gerekir..

hasan sabbah ın iyi ya da kötü insanların düşünüşüne kalmış ancak herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşünen iyi bir lider olduğuna şahit olursunuz..

herkes önünde adaletli olduğunu romanın sonuna doğru anlarsınız.
okuması gerçekten faydalı olacak kitaptır.

aradan 920 yıl geçmiş,
selçuklu olmuş türkiye,
din hala kullanılıyor,
ve türkler hala buna kanıyor.*
tarihe meraklı herkesin okuması gereken bir kitaptır.

hasan sabbah ve haşhaşilerin öyküsü.
wladimir bartol'un 1938 yılında 9 ayda tamamladığı tarihi kurgu romanı. yazarın gözünden, hasan sabbah'ın büyük intikamını kurgulaştırarak; dönemin siyasi ve sosyolojik yapısı etrafında bir avuç suikastçıyı avni ibni tahir karakteri üzerinden anlatır. aynı ibni tahir, gerçekte de nizam-ül mülk'ün suikastçısı olup ubisoft imzalı assasins creed oyun serisindeki altair ibn el ehad'dan başkası değildir.

diğer örnekleri gibi çeviriye pek özenilmediğinden ilk başta sıradan bir kitap gibi algılanıyor. çeviri cümleleri kısa ve sanatsız biçimde sunulmuş. yazılı edebiyatın sihrinin pek az olduğu bu kitapta konu bile başlı başına okuyucuyu sürükleyecek nitelikte.

--spoiler--
kitabın son bölümlerinde hasan sabbah'ın alınmasını işaret ettiği kalelerden biri ve en önemlisi masyaf kalesidir. meraklısı bilir ki bu kale assasins creed oyunu suikastçılarının yurdu olup tapınakçılar ile amansız mücadelenin yaşandığı yerdir. yine masyaf'ın gözdesi altair'in, kitabın sonunda ortadan kaybolan ibni tahir'e bir gönderme olduğu açıkça görülüyor.

oyuna göre masyaf kalesinde yaşanan hileler, güç savaşları, al muallim'in büyük sırrı kitapla birebir örtüşür. assasins'in mottosu olan nothing is true, everything is permitted ise ismaili inancın "hiçbir şey doğru değil, her şey mübah" görüşünden esinlenmiştir. bunlara binaen kitabı okuduktan sonra oyun serisini oynadığınızda hikayeye devam etmiş oluyorsunuz.
--spoiler--
Çok sevdiğim ve elimden bırakamadığım kitaplardan biridir. Yalnız araştırdığım halde bulamadığım şey `Alamut´un kitap sırasıdır. Bu sırayı söyleyebilecek biri varsa hemen ortaya çıksın .
şu ana kadar okuduğum kitaplar arasında (az kitap okumam) en etkili ve sürükleyici kitaptır. okuyana çok şey katacağı inancındayım. okumayanlara ise şiddetle tavsiye ettiğim kitaptır.
Kitap okuruna oyle farkli seyler dusunduruyor ki adami imanindan eder. Kitabi okurken hasan sabbah yerine fethullah guleni ya da hz. Muhammedi cok rahat oturtabilirsiniz ama fazla kapilmayin bu dusuncelere. Ha bir de okumadan olmeyin.