bugün

Çağdaş ingiliz-Amerikan edebiyatının önemli görülen şairlerinden biridir Ezra Pound, ancak sonraları mussolini'nin propogandalarının bir parçası haline gelmiştir.

elbetteki bu şair için çok fazla şey söylenebilir ancak, ekşisozlukten "ooof" isimli yazarın ezra pound yorumu üzerine ne yazılsa eşek osuruğu kalır, işte o yorum;

<<imagism futurism derken kafayi yemis olan sair. bu abinin bi tane canto kitabi vardir ki insan daha eline almaktan korkar. hic sevemedim ben pound u, entellektuel olup ustune fasist olmak kiro gelio bana.>>
gündüz vassaf yorumunu da ben aktarayım:

abd vs. ezra pound (şair ve hain)

radyo yayınlarıyla amerikan askerlerine, italya'ya karşı silaha sarılmamaları çağrısında bulunduğu için ikinci dünya savaşından sonra italya'da abd işgal kuvvetleri taarfından hücre hapsine mahkum edildi. daha sonra washington'a götürüldü, vatana ihanet suçundan yargılandı, suçlu bulundu. cezaevi yerine, deliliğe dayalı vatan hainliği hükmüyle 12 yıl akıl hastanesine kapatıldı. özgürlükler ülkesi, medeni abd hükümeti önemli yazar ve şairlerin baskısına 12 yıl direndi.
amerika'da manevi değeri yüksek sayılan "bollingen" edebiyat ödülünü almıştır.
BiR KIZ
Ağaç ellerime girdi,
Özü kollarıma sızdı,
Büyüdü ağaç göğsümden aşağı
Uzandı kollar gibi dalları benden.

Ağaçlarsın
Yosunsun sen,
Menekşelersin üstünde yel esen,
Bir çocuksun şu kadar,
Ama saçma gelir âleme bunlar. *
romantiklere kıl. mussolini faşizmine göz kırpmış bir acayip şahşiyet.
faşist şair. ama ne şair.
varsayalım esra, varsayalım ismail. (#5388192)

diyelim ismet, diyelim özel durum. (#1130890)
Imagist şair..'den öte imagismin babası, atası herşeyidir. Siyasi görüşlerinden çok bu edebi duruşu anlatılmalı bence. In a station of the metro adlı en kısa şiirinde imagismin en süper düper örneğini vermiştir bence. Şiir 14 kelimeden oluşur, ve hatta tam bir cümle bile değildir. 2 satırdır.

The apparition of these faces in the crowd ;
Petals on a wet, black bough.

Şair nasıl yazdığını da anlatmış. Yapılan bir röportajda var. Şiir ilk gelen ilhamla 32 mısra yazılıyor. Sonradan evinde sakin kafayla biraz imagism serpiştirerek 2 mısraya düşürüyor, böyle bişi demek. Yazınsal değil duygusal ve psikolojik bir bilgi verererek daha çok mana çıkarılabilecek şiir budur işte.

Şiirdeki "apparition" kelimesi dışında bütün kelimeler somut kelimeler.

Kalabalığın içinde belirip kaybolan bu yüzler;
Islak boğuk bir dal üzerindeki yapraklar gibiler. (Çeviriyi şimdi yaptım. tüm telif elif herşeyi benim)

Şairimiz yağmurlu bir Londra gecesinde, ilk kez şahit olduğu metronun çıkışında karşılaştığı bu manzara karşısında nutku tutulmuş bir vaziyette, belirip kaybolan bu güzel ve sevimli yüzleri yağmur altında ıslanakalmış koyu renkli çiçek yapraklarına benzetiyor.

"apparition" üzerine:
1.Yüzlerin çokluğu ve birbirinden faklılığı hepsinin ortak yanı olduğundan senden çok var edasıyla insan yüzlerine yapılan bir serzeniştir.
2.bana göründüler tabirinin altında yatan öteki dünyadan olan hayalet veya cinlerin (cin demiyor muyduk yoksa??) ya da hortlamışların (güzel isim olur aslında gılgamış toktamış satılmış gibi) mezara benzeyen metro çıkışından bir anda yukarıya fırtlaması gibi de algılanabilir apparition kelimesi. Apparition görünmek anlamındadır da.
ikinci dünya savaşında faşist propagandanın yayılımını sağladığı için, vatana ihanetten tutuklandı. daha sonra zihinsel hasta olduğu bildirildi ve washington'daki st. elizabeth hastanesine kaldırıldı. 1958 yılında tahliye edildi ve italya'da münzevi bir şekilde öldü.
30 haziran 1958 de italya ya döndüğünde gazetecileri faşist selamıyla selamlamış ve ''tüm amerika bir tımarhaneden ibaret'' demiştir. venedik te hayatını kaybetmiştir.
Bu aydın gecede öyle mutluyum ki;
Sonsuz bir hazzın yatağında saadetin
Kaç kelime konuşulur bilmem, şamdanlar altında,
Ama bir boğuşmadır başlar ışıklar kararınca
Şimdi üzerime geliyor çıplak göğüsleriyle,
Bir yanda sereserpe geceliği;
Uyuyan gözkapaklarıma dayıyor dudaklarını,
Aralık ağzından duyuyorum "uyuşuk" dediğini,
Ne kadar kucaklaştık, ne kadar değişti kollarımız.
Kimbilir kaç defa birleşti dudaklarımız.
"Sakın dönmesin Venüs'ün aydınlığı karanlıklara,
Gözlerimle buluruz biz aşkı yoksa...
Helen'i çırılçıplak kaçırmadı mı Paris, Menelaus'un koynundan,
Endymion'un çıplak bedeni değil mi Diana'yı kafesleyen."
-Ya işte böyle bu hikâye, başlayıp biten.
Kaderlerimiz birleşirken, bir yanda aşkla dolduruyorduk
gözlerimizi
Özlenen bir gece geliyordu üstümüze
Ve ışıklar diyorduk bir daha dönmesin
Tanrılar zincire vursunlar ikimizi
Ki günışığı artık çözemesin.
Şaşarım aşkın çılgınlığını zamana bağlayanlara
Yağız atlar sürüp gidecek güneş,
Toprak buğday arpadan,
Sular yürüyecek çeşmelere
Balıklar kuru derelerde yüzecek
Yüceliği bilininceye değin aşkın.
Varken elimizde bir fırsat, durdurmayın meyvasını hayatın.
Bakarsın kuruyan çiçeklerin yaprakları düşer.
Ve saplarından sepet örerler,
Bugün geniş havasını alıyoruz aşkların
Yarın bizi de kapatacak kader.
Gerçi bütün sevgini veriyorsan da
Gene de az veriyorsun sayılır.
Bu acılarımı değiştirmem mümkün değil.
Onunla sona erecek ömrüm,
Ama böyle geceler yaşatsak bana her daim
Yıllar boyunca uzar gider yaşamam.
Birçok geceler sürsem böyle
Tanrı olurum ben de zaman içinde.

Bugün ölüm yıldönümü olan Amerikalı Şair.
(...)
otuzlu yıllar ve sonrasında savaş boyunca mussolini'nin baş savunucusu oldu. bir yandan da, sanki iki ayrı kişiymiş gibi, daha önceki taslağı doğrultusunda kantolarını yazmaya devam etti. kendini kullandırdı ama şiirini kimseye kullandırmadı
(...)

(...)
savaş bitince italya'ya giren amerikan ordusu pound'u vatana ihanetten tutuklayıp pisa'daki bir askeri hapisaneye kapattı. pound o zamana kadar "tuhaf bir adam" denecek ölçüde delirmişti: paranoya ve manik depresyon mertebesi. daha fazla değil. ama pisa'da kapatıldığı kafes şeklindeki daracık açıkhava müzesinde gerçekten delirdi. önemli bir adamdı kaldırıp aramazlardı, revire alındı. bir süre sonra kendine geldi, daktilo istedi. revirde geçirdiği haftalar boyunca "pisan catos"u yazdı (74-84. kantolar). yıl sonuna doğru amerika'ya götürüldü, muayene edildi, deli olduğuna karar verildi ve washington'da bir akıl hastahanesine kapatıldı. böylece idam edilmekten kurtulmuştu. hayatının son oniki yılını delilerin arasında geçireceği halde aklını yinede toplayarak ve en müthiş kantı dizisini ("rock drill: cantos 85-95") burada yazacaktı.
(...)

(...)
eski dostları birer ikişer öfkelerini unutup ortaya çıktılar. eliot'ın öncülüğünde bir kurtarma harekatı başladı, mektuplar, ziyaretler, demeçler filan.(...) (...)sonunda bir yol bulundu, bir şeyler kitabına uyduruldu, savcı suçlamaları geri çekti ve pound 1958'de serbest bırakıldı.
(...)

(...)
akıl hastahanesinden çıkınca yine olanca azametini üstlenip vapura atladığı gibi italya'ya döndü ve napoli'de kendisini karşılayan gazetecilere nazi selamıyla poz verdi. bu sefer yüzünde muzip bir ifade vardı.
(...)

(bkz: rüyalarıma giren kadın) sayfa 81-88 bölüm "kendi enkazından sağ çıkan deha"
Amerikan şair, çevirmen, deneme yazarı.
gözler

Efendimiz dinlen artık, yorgunuz yorgun,
Duyalım biraz da rüzgarın parmaklarını
Üstümüzü örten şu durgun
Şu kurşun gibi ağır kapaklarda.

Dinlen artık kardeş, gün ağarıyor bak dışarıda!
Soldukça soluyor sarı ışık
Eridikçe eriyor mum.

Salıver bizi, dışarda en tatlı renkler,
Yosun yeşili, çiçek renkleri,
Ağacın altı serinlik.

Salıver bizi, tükeniriz yoksa
Akıp duran tekdüzeliğinde
Kara kuru baskıların
Ak kağıt üzerinde.

Salıver bizi, biri var ki
Bir gülüşünün verdiğini vermez sana
Yıllanmış bilgisi tüm okuduklarının
Ona bakalım ona.

çeviri : bülent ecevit
Modern imagism’in babası olan ingiliz şair. mottosu “ make it new “ olmakla beraber kendisi eski gelenekten gelen şiirleri yeniyle harmanlayarak yazmıştır. Örneğin Haikulara başlık vermiştir. Ayrıca kendisi Eliot tarafından yazılan The Waste Land adlı şiiri düzenlemiştir. Modernism’in kurucularındandır.

Not : Alba adlı şiiri vardır ve bu şiir benim çocuğumun ismi olacak evet.