her izleyenin yorum yapma ihtiyacı hissettiği film. bazı sahneleri güzeldir de, abartılacak kadar iyi bir film değildir. hafızasındaki (sevgiliye ait) her şeyi silip atma isteğini her insan düşünmüştür sanırım. olabilse güzel olurdu.
izlemekten ziyade yaşamayı istediğim filmdir hikayesiyle. o kadar ince dokunmuştur ki detaylar hepsine sahip olmayı dilersiniz. öylesi güçlü bir sevgiye sahip olmayı istersiz.
filmin sonunda herşey söylendikten sonra sadece birer kelime edilir karşılıklı ve tüm filmi özetler niteliktedir.
clementine: okay.
joel: okay.
tüm o kasette söylenenlere, yaşananlara, farklılıklara rağmen birbirlerine tamam diyebilmişlerdir filmin sonunda. biraz da bu gibi aşk; tamam diyebilmek. kabullenmek ve o şekilde sevmek. gerçekten de eternal sunshine of a spotless mind 'dır aşk. yani lekesiz zihnin sonsuz ışığı. bu ışığı bulduktan sonra zihninize dahi hükmedebilirsiniz ki filmde tema budur. filmin soundtrack'i de bu konuda üzerine düşeni yerine getirmektedir.
Change your heart
Look around you
Change your heart
It will astound you
I need your lovin'
Like the sunshine
Everybody's gotta learn sometime..
yüreğini değiştir
ve etrafına bakın
değiştir yüreğini
şaşkınlıktan donakalacaksın
sevgine ihtiyacım var
tıpkı gün ışığına olduğu gibi
her insan bazen öğrenmelidir..
evet, her insan bazen öğrenmelidir, tıpkı bu filmi izleyerek aşkın nasıl birşey olduğunu öğrenmek gibi..
hakkında yüzlerce şey yazıldı çizildi. konuşuldu, konu oldu, hatta karikatürlere konu olacak kadar çok kullanıldı adı gençlik tarafından. kendim de iki defa izledim. güzel de film. ama hala anlayamıyorum, bu kadar meşhur olmuş, bu kadar konuşulmuş, dvd'si çıkmış bir film, neden sinemalarda oynamadı.
ekleme: yoğun ilgiye teşekkürler. *sanırım film 2006 yılında bir süre sinemalarda oynamış ama benim dikkatimden kaçtığına göre az bir süre oynamıştır kesin. kendimi haklı çıkarma çabam da olabilir bilemiyorum.
ne zaman biriyle tanışsam konuyu bu filme getiririm. "ayhh çok gusel film yeahh. ağladım falan acayeapti." diyorsa o kişiyle merhabadan öteye geçmeyecek bi ilişkim olacağı ortaya çıkıyor. "ya keşke gerçek hayatta da böyle bi şey olsa." seviyesinde ise o kişiyle bi merhabam bile olmayacağı anlamına geliyor. aptlların çok sevdiği bi film. iq testi falan hikaye. aynştayn yaşasa o da sevmezdi. biliyorum.
aşkı dünyada en yapay ve en kötü anlatmış filmdir belki de. insanların beğenilerinin yozlaştığı bir çağda başyapıt muamelesi görmüş, devleştirilmiştir ne yazıkki.
bi türlü baştan sona izleyemediğim film. hep bir kısmını izliyorum. böyle giderse izlediğim kısımları aklımda birleştirerek tüme varım yöntemiyle filmi izlemeyi düşünüyorum.
biz sevgilimle gün gelirde anıları sildirmek zorunda kalırız diye düşünerek buzun üstünde ele ele tutuşarak göt dondurasıya kadar yatma, karda yuvarlanma, saç boyatma, gibi enva ilere zaman harcamadık. (ne kadar da içten pazarlıklıymışız meğer)! sonra sildirmesi fazla masraflı oluyormuş diye duyduyduk. siz siz olun araştırın derim.
bu filmdeki gibi bir alet icat edilmiş olsa sakın sevginizi sınamak için bu işlemi yaptırtmayın. nerde böyle gerçek aşklar, sevgiler! kızın ya da erkeğin hoşlanmadığınız bi yanını görünce sevgi mevgi kalmıyor bu yüzyılda! ben şöyle yapıyorum her seferinde kendimi yenileyip sanki farklı bir karaktere bürünmüşüm gibi yeni rolümü benimsiyorum. bu da bi çeşit silme işlemi oluyor. (sadece aşklar için değil yahu)!
aslında hiç hoşlanılmayan hatta sevilmeyen yanları olduğunu kendimize dahi itiraf edemeyecek ödleklikte olmamızı da anlamıyorum doğrusu. hem neden bunları her şey bittiğinde kusma ihtiyacı duyuyoruz ki? ilişki içerisinde kabullenilmeye çalışılsa her şey daha dürüst ve daha samimi olmaz mı, ''ne bileyim yaa'' cümlesinden sonra fazla da kurcalamamak gerek diyip kaçışı seçmek daha kolay tabi. tıpkı her şeyin kolayını seçmekte uzman olan bizlere yakışır bir alt duygu daha. filme dönersek, bile bile tekrar başlamak büyüt cesaret ve evet gerçek sevginin kanıtlarıdır belki de.
izlemeyip, imdb üzerinden ve belli forum sitelerinde taikp edilirse, kimi kadınları tavlayabilme özelliği kazandıran film. Denenmiştir, uygulamak isteyen arkadaşlar (bkz: roger that)
dünyanın en yüzeysel insanını hayal edin. en üzücü, en sarsıcı olaylarda bile sadece kısa süreli bir hüzün yaşayan bir insan, işte o insanı bile bu film tek izleyişte öyle derinden sarsar öyle yaralar ki her izleyişinde ve sahneler her aklına düştüğünde sol yanında dayanılmaz bir acı hisseder.
ps: jim carrey: "why do i fall in love with every woman i see who shows me the least bit of attention"
aşk ya da insani diğer tüm duyguların, hafıza ile ilişkilendirildiği pek çok film çekilmiştir. muhtemelen bundan sonra da çekilecektir. eternal sunshine of the spottless mind, bu güruhun içinde yer almakla birlikte türdeşlerinden bazı yönleriyle ayrılmaktadır.
öncelikle, filmin genel olarak bir aşkın ya da duygunun, hafızanın silinmesi ile silinip silinemeyeceğini tartıştığı ve sonunda izleyiciyi -pek de tarafsız davranmayarak- silinmeyeceği çizgisine yaklaştırdığı söylenebilir. bu tutum, film boyunca desteklenmekte, sürdürülmektedir. öyle ki, yan karakterlerin de benzer yaşanmışlıkları hafıza engeline takılmıştır, bazı nesneler hafızanın duvarlarını aşamamıştır vb..
öte yandan, yönetmen michel gondry de, filmin içerdiği bu tutumun yanısıra, yönetmenlik tekniği açısından da farklılık yaratma yolunu seçmiştir. nitekim, gerçeküstü dünyaya geçişler, mükemmele yakın bir mekansal seçim ve nesnelerin kullanımındaki ustalık, filme ayrı bir tat katmaktadır. başka bir deyişle, son derece iç acıtıcı bir gerçekliği, bu kadar gerçeküstü öğelerle süsleyerek anlatabilmek çok önemli bir beceridir. bu bakımdan da, yönetmenlik açısından da son derece başarılı bir filmdir.
sonuç olarak, birçok eleştiriye maruz kalmasına rağmen, "eternal sunshine of the spotless mind" yakın zamanın önemli yapımları arasında yerini almıştır. filme bu özelliği katan birçok unsur olmakla birlikte, jim carrey'nin bu unsurların başında geldiği unutulmamalıdır. *
insanın içinde yeniden aşık olma isteğini doğuran bir masal.
yıkılmış olabilirsiniz, bir önceki ilişkide aşka dair tüm ince detayları bir bir yok etmiş, mutsuz olmuş, inancınızı yitirmiş, hüsran yaşamışsınızdır. bunların hiçbiri yeni bir aşkın verdiği mutluluktan geri kalmaya değmeyecek şeyler. asla kalbinizi soğuk bir buzdolabına çevirmeyin, birini sevin aşık olun, değer verin, ölesiye sevin, için, mutsuz olun, mutlu olun... gerçek olsun tüm yaşadıklarınız acı da sevinç de...
başrollerini jim carrey ve kate winslet'in oynadığı, insanın sahip olduğu en güzel anılarının aklından silinmesi ihtimali üzerine kurgulanmış, sevginin yadsınamayacak olan varlığını kişinin beyin kıvrımları içindeki asla silinemeyecek olan yeri ile bütünleştiren bir filmdir.
kendimize bir çok soru çıkartabileceğimiz bir film. mesela kimin aşkı daha kuvvetli sorusu. aşık olduğu insandan ayrılan ve hatıralarına bile katlanamayan, canı acıyan, onlarla yaşıyamayan birinin aşkı mı daha yakıcı, yoksa ayrıldığı insanın hatıraları ile de yaşıyabilen bir insanın aşkı mı daha yakıcı?
ayrıldığı insanın resmine bile bakamayanlar, onu anımsatan her şeyde ciğeri yananlar mı daha çok yanar aşk ateşi ile , yoksa ondan kalan her hatıraya buruk bir gülümseme ile bakabilenler mi ?
orjinal isminden şaşılıp türkiyede 'sil baştan' adıyla kullanılmış filmdir.oysa tam cevirdiğinizde 'lekesiz zihnin sonsuz ışığı' olur ki daha güzeldir bence bu.ayrılıklardan sonra kesinlikle seyredilmemesi gereken filmdir.ama konusu, müzikleri, oyuncularıyla dört dörtlüktür.. ve alınıp arşive katılması gereklidir.
holivud esinlenmekte sınır tanımıyor. bir kadın bir erkek var. birbirini görüp beğeniyorlar, aşık oluyorlar, anılar biriktiriyorlar. japonlar bir alet yapıyor, o aleti kullanıp hafızalarını sildiriyorlar. ama o da ne, hafıza siliniyor ama kalpteki sevgi silinmiyor. işte sevginin gücü. teknolojiyi ne kadar geliştirirsen geliştir, kalpteki sevgiyi silemiyorsun. son hıçkırık'a kadar o sevgi kalpte kalıyor, unutulmuyor. meğersem sevgi bir duygu değil içgüdüymüş. bunu anlıyoruz bir kez daha. tabi bu klişe filmin çok iyi olduğu gerçeğini değiştirmez. yılın en iyi filmi olsa da bulunduğumuz dakikaların en iyisi olmadığı kesin.