belki istanbul ve izmir ile karsılastırılamaz ama bunlardan sonra belki de ulkenin en yasanılası sehridir. ne olursa olsun eskişehir oncelikle bir anadolu sehridir bu nednele anadolu sehirlerinin iyi ozelliklerini barındırır, bununla beraber eskişehir ogrenci memur ve işçi sehridir ki bu nednele de anadolu sehirlerindeki bazı malum olumsuzluklar minimum duzeydedir. guvenlidir ve ucudur ama malesef belli bir sure sonra sıkar
şehirdeki çoğu insanın, geçimini öğrenci üzerinden karşıladığı, öğrenciyi kazıklamaktan kaçınmayan yurdum insanının yaşadığı, avrupa kenti olmaya aday şehrimizdir. **
üniversitelerini kazanmak kolay olmamakla birlikte kazandıktan sonra tam anlamıyla üniversite hayatını yaşatan şehir. gelişmekte olan bir şehir ve yapılacak olan hızlı tren sayesinde istanbul ve ankaraya ulaşım sorunu kalmayacaktır.
tarihi film çekmenin imkansız olduğu şehir. bu imkansızlık eskişehir'in tarihsel dokudan mahrum olmasından değil. tamamen uçaklarla ilgili. eskişehir'de 10 dakika kalan kişi bilir ki neredeyse dakikaya bir uçak düşmektedir.
bu da meşhur 'tarihi filmde arkadan geçen uçak' geyiğine düşmemek neredeyse imkansızdır burada. bu entryi yazarken allah sizi inandırsın 3 tane geçti...
ayrıca, porsuk üzerindeki güzelim yaya köprülerini yıkıp yerine o mimarlığın yüzkaralarını yapan zihniyete de en içten dileklerimi sunuyorum. ve bunu her gün yapıyorum...
ayrıca, 23 haziran'da teröre karşı bir yürüyüş düzenlenecek olan şehir.
ayrıca 24 haziran'da meşhur anadolu üniversitesi mezuniyet töreninin yapılacağı şehir. sezen aksu konser verecekmiş törende. geçen yıl mezun olanlar rektörlüğü kınıyor bu sebepten. zira geçen yıl ışın karaca konseri vardı. 'bize vokalisti geldi lan' gibi.
öğrencilik sırasında bıkılan, bittikten sonra özlenen şehir. aslında özlenen şehir değil elbet, eski günler-eski dostlar ama yine de insan gittikçe bi garip oluyor. ben eskişehirin eski halini de sevmezdim yeni halini de sevmiyorum ama orda dolu dolu geçen yıllarımı seviyorum.
iğrenç bademli bayırı, yeni açıldığı zaman heycanlandığımız ve arı'ya gitmek yok artık dediğimiz afm sinemaları, porsuğun etrafındaki titanik cafeler, bikaç ay önce kapanışına tanıklık ettiğim harabe cafenin kuruluş heyecanı, karakedi bozacısı, her parti veya konserden sonra gittiğimiz onur çorbacısı, sabah evden çıktığımızda kısmi yüz felci geçirten ayazı, halihazırda arkadaşlarım tarafından işletilen varuna gezgin ve hallerdeki şarapevi, insancıl kitabevi, dünyanın en iğrenç esnaf sarayı, gece olunca hamamyolu caddesinde yürümeyi imkansızlaştıran köpekler, şehrin neresinde olursan ol evine sandviç getiren park kumpir, binlerce anıyı içinde barındıran doktorlar caddesi, iki sene önce ayrıldığım eski sevgilime çıkma teklifi ettiğim pizza pizzanın yanındaki çocuk parkındaki banklar, istasyon çay bahçesindeki börekli kahvaltılar, o zamanlar hiç sevemediğim osmangazi üniversitesi kampüsü, odunpazarının o caanım arasokakları, belediye otobüslerindeki garip biletçiler, 6 senelik üniversite hayatımda 6 sene boyunca gittiğim yaz okulları...
geçen güzel günlere bir ağıt oldu bu entry. hey sen eskişehirde okuyan öğrenci! bi dur, bi kendine yukardan bak ve devam et yaşamaya...3-5 sene sonra sen de böyle düşüneceksin.
aslında fena değildir bu şehir. denizi olmayıp da süründüren ( karasal iklimiyle, feodaliteyle.. ) bir şehir değildir ama porsuk denen çayın varlığı bir nevi denizi göstermek ama vermememek olduğu için sinirlendirir insanı ya da ben sinirleniyorum öyle.
doğma büyüme yaşadığım şehirdir, kızı öyle şahane değildir. izmir varken buranın haddine değildir, küçük yerde yaşadığımdan paso buranın kızlarına aşık oldum orası da şey biraz; hani küçük akvaryum- küçük balık olayı gibi.
eğlenecek doğru dürüst yer bulunmaz bu şehirde. doors şimdi 222 denen bir yer var, sormayın o tarz yere de benim gidesim gelmez, hayal kahvesi falan var.. öğrenci şehri olduğundan bar- müzik oluşumları geniş yer ediyor. bir dip dalgası da var tabii haliyle. dip dalgası dediysem üstadın dediği gibi değil, umursamazlık anlamında. binbir çeşit insan var, küçük bir istanbul denebilir buraya. istanbul' un 1000 de biri ama tam ölçekli küçültülmüşü belki de.
samimi söyleyeyim, beach club kültürüm falan olmadığı için, elime gitar alıp sahilde hotel california çalmaya yeltenmediğim için çok da sıkmadı bu şehir beni. canın mı sıkıldı? hoop atla istanbul' a, daral mı geldi? hoop git izmir' e. o da ayrı bir şey.
kışın afedersiniz götümüzün donduğu bu şehire hala katlanmamın sebebi ne derseniz?
yok öyle bir sebebi, romantik bağlayamadım sayın okuyucu kusura bakma. burda doğdum, burda devam..
sabahın serinliğinde yola düşen insanı bembeyaz bir sis tabakasının karşılayacağı şehir. o kadar soğuktur ki, tramvay durağında bekleyen insandan buz sarktığı görülmüştür. bu soğukluk, insanlarına da bir nebze nüfus etmiştir, aşırı ciddidir buranın insanları. öğrencilerle yaşamaya alışmışlardır ancak öğrenciden pek hoşlanmazlar. hele bir taraftar grubu vardır ki şehrin takımının, her derbi öncesi adalar mahallesi' ne dökülüp çevrede istanbullu olduğuna bakmadan ana avrat küfür ederler. yabancıyı sevmezler ancak bu konuyu oldukça abartmışlardır. kısacası, sayın büyükerşen' in çabalarıyla kentsel görüntüde çağ atlamış olabilir ancak yabancıları sadece cüzdan olarak görmeleri ** üzücüdür.
şehrin önemli ve övülesi özelliklerinden biri olarak bilinen tramvay, olur da birine çarparsa (Allah muhafaza), tramvayın çarptığı kişinin es-tram'e oldukça yüklü miktarda para ödemesi gerekmektedir. ayrıca vatmanlar da pek bi kasıla kasıla, pek bi pilot edasında kullanır bu tatlı makineleri. hele bir de tramvay yolundan yürürseniz ya da aracınızla tramvayın yolunu kapatmış olursanız caddedeki herkesin bakışlarının size yönelmesine sebebiyet verme suretiyle vatman kornayı öyle bir kökler ki, bu: "keşke çarpsaydı da cezamı da paşa paşa ödeseydim" dedirtecek kadar da feci bir durumdur.
bu şehir asla peşinizi bırakmaz. nereye giderseniz gidin ne yaparsanız yapın sizi takip eder ve en kederli anınızda sizi en zayıf yerinizden vurur. o an sadece eskişehirde olmak çaredir yaranıza. istasyonda oturup kaygısızca oturmayı özlersiniz veya stadyumun yanındaki basketbol sahasına gitmek istersiniz. nasıl olsa birileri vardır, alırlar beni de oyuna diyerek hiç olmadı adalara çıkarsınız, hamamyolu da olur.
ama gerçekten trenden inip etrafınıza bakınca sanki iki uzun el boğazınıza yapışmış gibidir. basketbol sahaları için de fazla yaşlanmışsınızdır, adalar kafe tarlasına dönmüştür, hamamyolu ise artık sizin için çok fazla kalabalıktır... her derdinizin çaresi sandığınız şehir aslında sizin bile değildir artık. mezun olduğunuz lise bile yabancı uzak bir anı gibi gelir size. herşeye rağmen yine de koşarak sevinçle gelirsiniz bu şehire çünkü eskişehir asla eskimez hep tazecik hep capcanlıdır.
birden yanınızdan siz geçersiniz şaşırıp bakakalırsınız kendinize ama kendiniz sizi tanımaz çünkü ilk defa görmüştür sizi. o da sizin gibi hacım der sınıf arkadaşına ve kravatını başına dolamış basket sahasına gitmektedir sonra da bir adalar turu hamamyolundan odunpazarı durağına çıkar ve atlar otobüsüne doğru evine gider...tıpkı bir zamanlar sizin yaptığınız gibi.....
her mevsimi doyasıya yaşatan ve her mevsimi ayrı bir keyifli kılan şehrim. tatsız ayazına rağmen tüm zarafetiyle kuşanır kışı üzerine. köprülerinde yer tutan karlar, buz tutan porsuğun üzerindeki ahali... fotoğraf karelerinin vazgeçilmez unsuru olup çıkıverir. baharın gelişiyle gençlerle dolar sokaklar öğrenci memleketi oluşunu ispat edercesine. yaz gelip çattı mı adalar vaktidir. kısa gondol gezileri için oluşan kuyruklar, cafelerin albenisi, porsuk kenarında çöreklenme saatleri... bir de bitmek tükenmek bilmeyen uçak sesleri... güzel memleketim...
eskişehir eskişehir yalçınkaya bişi yeri.
kalelerden çok kuvvetli içindeki askerleri
annem beni yetiştirdi bu vatana yolladı
teslim etti al sancağa allah ısmarladık
yastığımız mezar taşı, yorganımız yapraktan
biz bu yoldan döner isek... diye devam eden bir marşı bulunan ve küçükken okulda her söyletildiğinde ilginç bir şekilde gözlerimin dolu dolu olmasını sağlayan gittikçe daha da büyüyen büyüdükçe daha da güzelleşen şehrim. ilgilenenler için ilginçtir ki marşın etkisi hala devam etmekte.
Ekonomik ve sosyal yaşamın öğrenciler üzerine kurulu olmadığı şehirdir.
Sanayi:
32 milyon m2 lik arazisi ile Türkiye'nin en büyük organize sanayi bölgesine sahiptir. EOSB 353 fabrikayı barındırmaktadır. Bu fabrikalardan en bilinenleri
yarısı üniversite üniversite olan şehir.. istanbulda kopuk geçen öğrencilik yılları ile abilerden ablalardan dinlenilen eskişehir anıları birleşince, "yav hepimizin bölümleri var, toplu geçiş mi yapsak acaba" gibi düşüncelere gark eder insanı.. sanki bir de hiç güneşli parlak günler geçirmezmiş gibi..
son zamanlarda işlek caddelerine belediyeler tarafından rengarenk inek sürüsü heykelleri dikilmiş şehir. her ineğin üstünde de sosyal bir mesaj var. ayrıca kısaca halkına "sağılacak ineksiniz"diye lutufta bulunmaktan da geri kalmıyorlar,sağolsunlar.
seçim sonuçlarına gelince 3 akp, 2 chp, 1 mhp ile beklediğim sonucu yaşatmıştır.