ayrıldıktan yaklaşık 7 ay sonra herkesin eteklerindeki taşları dökmesiyle başlayan konuşmamızda, sanki hiç ayrılmamışız gibi öyle bir rahatlık, kahkahalar, arada göz süzmeler..sonra biz birlikteyken hep bahsettiği ayrı eve çıkma fikrini gerçekleştirdiğini anlatması..şakayla iyi hayırlı olsun, ev görme hediyeni alırım bir ara ne eksik demem. * onun sırıtarak valla buzdolabı ve çamaşır makinam yok demesi. hadi ordan o kadar da değil, alçakgönüllü bir şeyler iste demem. ben bir eksik gedik ne var bakayım. sana söylerim demesi. tabii bunlar şakayla karışık takılmalar. beni evine çağıracağını sanmıyorum, çağırsa da gideceğimi sanmıyorum. peki neden içten içe ona ne hediye alsam diye düşünüyorum ? ben bu adamı hala mı seviyorum, yoksa evini mi çok merak ediyorum. allahım aklıma mukayyet ol diyorum.
açılan konudaki yazıyı okudum. sonra ilk entrynin altındaki (yani bu entrynin üstümdeki) entryleri okudum.
ve şunu demek istiyorum ki. "ben bu insanlarla aynı renk nüfus cüzdanına sahibim ona yanarım"
yazar sadece evi çok merak etmektedir. başka bir amacı yoktur. ev nasıl, iyice yerleşmiş mi tüm sebep bunlardır. giderse bile makul bir saatte gidipp, bir çay içip çıkacaktır... ayrıca yazarın kafası feci halde karışıktır.
gerekli de olsa gereksiz de olsa yapılmıştır. 3 günlük dünyada onun bunun hesabını yapmaktan, o ne der, bu ne düşünür diye düşünmekten, strateji oyunlarından bıkılmış ve içinden geldiği gibi davranmak istenilmiştir. varsın saf desin, varsın gereksizdi desin.