"28 şubat dönemini en şiddetle eleştirenlerden biriydim ben" gibisinden bir beyanatla, ekran başındakileri balık hafızalı, kendisini ise tilki zekalı sanmayı ihmal etmemiştir. (bkz: akıl fikir)
hayır, kendisinin ve genel yayın yönetmeni olduğu gazetenin 28 şubat sürecinin mihenk taşlarından biri olduğunu bilmesek susuz yutacaz da, olmuyor böyle.
rüzgar ne tarafa eserse o tarafa en kısa zamanda kıvrak manevralarla dönebilmek, büyük patronun menfaatlerini kayıtsız şartsız savunabilmek, dün başka yazıp bugün başka yazarken utanmamak, aynı yazının içinde aynı olayı farklı farklı değerlendirip, aynı kişiyi bir cümleyle yerin dibine sokarken, bir başka cümleyle kahraman ilan edebilmek, gibi meziyetlerinin yanına, 12 eylül darbesini savunabilmeyi de eklemiştir.
kendisinde nasıl bir mide var harbiden merak içindeyim ?
12 eylül öncesi sosyalistliğinden, an itibariyle 32.günde 12 eylül darbesini savunacak kadar aşağılık düzeye gelmiştir. rıdvan akar eski yazılarından alıntı yaptıkça konuyu değiştiriyor, her bozuluşunda konuyu saçma sapan yerlere çekiyor. allahtan birand var da rıdvan fazla sıkıştıramıyor.
ek bilgi: bu adamın çok yazısını okudum, çok demecini dinledim. her dinleyişimde her okuyuşumda, bu adamın sıfatında ve konuşma tarzında "ben yalan söylüyorum, kaypak, dönek, yalaka bir adamım" izlenimi ediniyorum.
an itibariyle 32. gün'e mülakat veren gazeteci. yıllardır yazılarını okurum, hürriyetteki icraatlarını olabildiğince detaylarıyla incelerim, olabildiğince objektif yaklaşırım hala neci olduğunu kimci olduğunu anlayamam.
ama hep normal hayatında ağır abi olduğunu düşündürten bir arka kimliği varmış gibi hissetiriyor bana. sanırım elinin uzanamayacağı, gücünün yetmeyeceği yer az Türkiye'de. Şöyle diyesim geliyor: Sayın Özkök, keşke siz gene gazetecelik yapan, Fransa'da şarap tadan ve eski hipilik kimliğinizi müdafa eden bir 68 kuşağı mensubu olsaydınız ama arkanızdan bu kadar konuşulmasaydı.
hilmi özkök ile sık sık karıştırılan insan. hürriyet gazetesi genel yayın yönetmenliğini bıraktı. ayrıca mesut yılmaz ile ilgili ses kayıtları çıkmıştır.
bu tür gazetecilerden tiskiniyorum. http://www.tumgazeteler.com/?a=4104874
al bide buradan yak sadrazamım
zamanında ahmet kaya'yla ilgili yaptığı haberlerin, attığı iftiraların düzmece olduğu ortaya çıkan insan. ahmet kaya bu kişinin gazetesi tarafından vatan haini ilan edilmiştir. ancak bu insanın ve gazetesinin alçakça iftiraları ortaya çıktıktan sonra bir özür bile dilenmemiştir. söyle ertuğrul özkök. kim vatan haini? ahmet kaya mı? yoksa ona önce vatan haini deyip, sonra da "bizde bu alçaklığın belgesi ne yazık ki yok" diyenler mi?
türkiye'deki gazetelerdeki yazarlara bakıldığında birçok kişiden daha iyi yazan bir yazar olup yaptığı işe saygısı vardır. en azından yazı olsun diye yazmaz. bir bilgi birikiminin olduğu ve tecrübeleriyle yazdığınıda düşünürsek okumakta fayda var. hem başka kimi okuyacağız hürriyetten başka. son olarak hürriyeti okumak en iyisidir demek istiyorum şahsen.
turksolu dergisi'nin 15/9/2008'deki sayısında özgür erdem'in "frankeştayn'ı siz yarattınız" başlıklı chp, mhp, ahmet necdet sezer, ve orduyla birlikte eleştirdiği ve akşam ve habertürk'ü uyardığı * makalesinde eski hürriyet genel yayın yönetmeni. bu da ilgili makale: http://www.turksolu.org/204/erdem204.htm
Hürriyet, Emin Çölaşan'ı gönderirken arkasında duramamıştı yazarının. Hatta, yapılan işi haklı bulurcasına açıklamaları olmuştu. Ama ne oldu, ona da kalmadı orası işte. Onun, o zamanki tavrı hürriyet gibi takip ettiğim bir gazeteden bile soğumama neden olmuştu. Bayağı bir zaman elime almadım. Sonra da bir kaç yazarının hayrına, ama en çok pazar günleri Soner Yalçın'ı okumak için tekrar aldım. Gazetecilik ve gazeteciliğe siyasetin bu kadar bulaşmasından dolayı ne kadar rahatsızsam Ertuğrul Özkök'ün artık oranın tepesinde oturmamasından dolayı da o kadar memnunum. Şimdi sorsun kendine bakalım: "Ben nerede hata yaptım" diye... Ama Hürriyet iyice iktidar odaklı olmaya başladı.
yeni yılla birlikte genel yayın yönetmenliğini enis berberoğluna bırakıp, hürriyetteki yazarlığına devam edecek olan, türkiye basın yaşantısına uzun yıllar yön vermiş eski bir öğretim görevlisidir.
en sonunda artık basit bir gazeteci ..Tepedeki görevi bitti ,yakında hürriyetten ihracını da duyarsak şaşırmayalım ama en önemlisi yalakalık da insana hiçbirşey kazandırmıyor ve bir yerde tıkanıyorsun işte tıkandı .. (bkz: bitti ertuğrul bitti kimbilir emin çölaşan koltuğunda ne gülüyodur şu an sana)
amiral gemi su alınca ilk terkeden olmuştur. aslında delikanlılıkta gemiyi en son kaptan terkeder ama önce bu terketmiştir. yazık. bak bu gemi daha çok su kaldırır. insanın burnuna kötü kokular geliyor ama hadi bakalım.
sevindirici haber. en azından artık, şarabın tarihi gelişimi, ertuğrul efendinin satır arasında çaktırmadan gözümüze soktuğu yurtdışı gezileri ya da türlü sikindirik oyalama yazıları okumayacağız demektir. oh be.
görevden istifasını duyunca, yazılarına da son vereceğini sanıp "derin üzüntü"lere gark olmama yol açmış zat.
bir an düşündüm, yoksa artık şömine başındaki anılarını öğrenemeyecek miydik?
paris'te nasıl olurdu kıyaslamalarını?
elindeki şarap kadehi lie yaptığı sezen aksu dinlemelerindeki düşünce akışlarını?
devamlı "halktan birisi olarak yazıyorum" belirteçlerini göremeyecek miydik?
bu ne demekti!
neyse ki yokmuş öyle bir "tehlike". yine yazarlığa devam edecekmiş..
türkiye onsuzluğa hazır değildi zaten, olmazdı böyle bir şey (!)..
her zamanki gibi "yerinde" kararını görmemle de ayrıca rahatlatmıştır..
..
o değil de "that was a good life" dediğini son cümlesinde duydum ya, "işte! işte ertuğrul özkök!" de dedim. sağolsun.. **