bu haftadan itibaren yeni birşeyler çizmeye başlayan adam. ama sandık içini çok sevmeme rağmen sevemedim bu "yeni birşeyler"i. iyiydi sandık içi, çünkü; o mükemmel çizimleriyle birlikte -kendi deyimiyle- "aa aynı ben" dedirtebiliyordu. ama şimdi durum biraz daha farklı. bu hafta çizdikleriyle biraz otisabi'ye benzedi ki bu benzerlik hiç hoşuma gitmedi. "sandık içi"ne geri dönmesi ya da en azından eskisi gibi daha özgün birşeyler yapması dileği ile... (sonu biraz yıllık yazısı gibi oldu. farkındayım.)
yalnız sanki iki ayrı kişilik gibidir. yeralti oykulerinde döktüren, farklı duygular katan, şaşırtan hatta defalarca okutturan kişilik; sandık içinde aynı etkiyi yapamayıp, şahsen bana sıradan bir blog sayfası ya da tanımadığım bir kişinin günlüğünü okuyormuşum hissi verir.
Üzgünüm ama sanıldığı kadar sensible değildir. Hatta kassa öküz kategorisine bile top 5'ten girer. gönül daha neler yazmak ister ama tüm olgunluğumla susuciiim.
fosur fosur sigara içtiğine bugün şahit olduğum çizer. geçmişte köşesinde doktora gitmiş, ciğerleri büzüşmüş, yok pasif içici olmuş, dergiye gelmiş bağırmış çağırmış falan diye anlatmıştı şimdi aklıma geldikçe gülüyorum. birde sanırım burnunu düzelttirmiş yada burnuna birşey olmuş çünkü bant sargı gibi birşeyler vardı burnunda. asla ve asla ezikliklerini anlattığını kabul etmez, kendisi onlara zayıflık der, kim anlatabiliyor zayıflıklarını der ve primin kralını yapar mı? elbetteki yapar. her zaman bende sizdenim, sizin aranızdan biriyim, bende sokağa çıkınca güzel bir kızın götünü görürsem bakarım, düzensiz bir hayatım var, gündüzüm gecem belli değil, kötü bir hayat yaşıyorum bende der istiklal'de ev tutar, plazmanın kralını alır, sonra istiklal'den mahalle ortamı gibi değil diye taşınır. kendini çirkin çizme ve olayları olduğundan abartı şekilde çizme anlatma konusunda üstüne türkiye'de adam tanımam, bir ara bahadır boysal vardı, kendi yaşamadığı olayları kendi yaşamış gibi anlatırdı, ersin daha farklı versiyon, yaşadığı olayları abartır sonra espriye vurup "yok ya aslında böyle olmuştu" der. mont almıştır zamanında ama arkadaşının montu beğenilince kıskanır, orada o montu över içten içe hasedinden çatlar ama asla bunu eziklik olarak kabul etmez. bunu anlattığı için prim yapar mı? elbette yapar, yap be çizgili t-shirt'üm bu anca sana yakışır zaten.
kendi ezikliklerini anlatıp, popüler olmaya çalışan adam. ülkemizdeki mizah çizimleri yerlerde olduğundan, az taramalı, gölgesiz, ilkokul seviyesinde olduğundan, ersin en güzel çizen mizahçılarımızdan biridir. ancak yıllardır çizdiği 'içimizden biri, ezik liseli' portresinden vazgeçmesi lazım.
söyleşilerin sonunda kızlar etrafını sarar zat-ı muhteremin. keza adam kendini sandıkiçinde olduğundan daha çirkin çizdikçe kızlar delirir. heyecandan yanakları kızarır, elleri titrediğinden imzalamakta zorlanır uzatılan kitapları, kalemi yere düşürür. sesi titrer çok randımanlı konuşamaz teketekte. ama iyi çizer, düzgün, sade, eğlenceli bir adam. severim.
yapıyor be abi.. her hafta sil baştan ispat ediyor kendini.. hem süper yazıyor hem süper çiziyor belki çok iddialı olucak ama bence türkiyede -bütün mizah dergilerini takip ediyorum- en güzelköşeyi çizen kişi.. olmasaydı gerçekten uykusuz bu kadar güzel, çarşamba günleri bu kadar tatlı olmazdı..
çizimlerini çok çok ince uçlu bir kalemle ancak bir karikatüriste göre fazlasıyla ayrıntılı ve güzel çizen,taksim nevizadede biranızı içerken her an önünüzden geçebilecek, çizimlerinde olduğu gibi üzerinde her zaman çizgili bi kazak veyahut sweet giyen(en azından ben ne zaman görsem çizgili kardeşim) ekstra kıvırcık uykusuzun sandık içi bölümünün çizeri..
tüyap kitap fuarında karşılaşmak için bir buçuk saat beklediğim bütün günümün güzel geçmesini sağlayan dışıyla değil yeteneğiyle kalbimde yer etmiş insan. fuardan sonra karar verip çizimlerimi uykusuz dergisine göndereceğimi herkese anlatmamı sağlayan nadide kişilik.
sinematografik çizimi ve anlatımıyla tanınan,nedense insanda "aa aynı ben" hissi uyandıran herkes gibi olup sıradanlığını anlatmadaki yeteneği sayesinde şaşırtıcı bir kitleye sahip olmuş muthiş çizer.
bu haftaki sandık içi'nde anlaşılamayan derecede melankolik bir yazı yazan çizer.. anlamadım kendine mi kızdı, hayata mı kızdı? neye kızdıysan salla be ersinim, takıl umut'un yazılarına..
bir hafta rezilliklerini anlattıysa diğer hafta pişman olduğundan olsa gerek ortamlarda ne kadar 'halk dışı', 'cool çocuk' göründüğünü, bir diğer hafta ise genelleyerek 'aslında hepimiz kendimizi olduğumuzdan üstün göstermeye çalışıyoruz' şeklindeki konu bağlamalarıyla okuduğumuz yazar/çizer. yıllardır okuyorum ezik mi cool mu yoksa ukala mı olduğuna karar veremedim.
(bkz: umut sarıkaya rules)
penguen dergisinden ayrılıp uykusuz u kuran ekip başlarından olan ersin karabulut uykusuz dersinde de sandık içi'ni çizmeye devam etmektedir.insanlara "aaa aynısı benim de başıma geldi, aynı benim gibi..." tarzı cümleleri sık sık kurdurmayı başaran bir çizerdir.uykusuz alındığında okunmak için acele edilen bir mizah anlayışı vardır.
klasik bir tipi olduğundan(kıvırcık saç, göbek, orta boy) sıkça başka insanlarla karıştırılan çizer. misal, ersin sanırsın, yetişmek için arkasından yahut hizasından koşturursun, yetiştiğinde ve yüzyüze durduğunda hayatında hiç görmediğin fakat ona deli gibi benzeyen başka bir adamla gözgöze kalakalırsın. "ben bi çıkıp ersin'i göreyim" niyeti kafi, demek istediğim.