"yanlış anlamalara yol açtığından dolayı, geçen gün kaleme almış olduğum "langa'nın hıyarı" şeklindeki ifademi, "balmumcu'nun hıyarı" olarak düzeltir, özür dilerim" gibi bir düzeltme yazısı yayınlamış sabah gazetesi köşe yazarı.
bu düzeltme yazısı çok garip bir düzeltme yazısıydı. okuyunca ee şimdi balmumcu'lular yanlış anlamayacak mı demiştim. lakin bu düzeltme yazısı aslında bir düzeltme yazısı değilmiş.
çünkü balmumcu'nun bir de hıncal uluç'u meşhurmuş ve engin ardıç o kısacık düzeltme yazısıyla hıncal uluç'a ayarı vermiş.
sabah gazetesindeki 25 haziran 2009 tarihli yazısında
"Yanlış anlamalara yol açtığından dolayı, geçen gün kaleme almış olduğum "Langa'nın hıyarı" şeklindeki ifademi, "Balmumcu'nun hıyarı" olarak düzeltir, özür dilerim."
şeklinde bir özür ve düzeltme metni yayınlamış über insan.*
böyle bir yazar kırk yılda bir gelir dedirten cinsten yazardır. seveni çoktur sevmeyeni daha çoktur. ne demişler doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. özeleştirinin alasını yapar.okumadan edemediğim yazarların başında gelir.seviyoruz kendisini.
bir dönemlein ünlü siması merve kavakçı'nın objektiflrin karısına parmak arası terlikle çıkmasını günlerce diline dolamış ve aşağıdaki satırlara imza atmış yazar.
Merve'nin çıplak ayaklarını görünce, dedim ki içimden, kim bilir kaç aksakallı muhterem gece rüyasında, Merve'nin çıplak ayaklarının hayalini kurup asılmıştır."
bakalım bir yazısını da biz aktaralım bu büyük(!) yazarın.
--spoiler--
istanbul'da "denizle hiç tanışmamış" yüz elli bin çocuk olduğu ortaya çıkmış... Bunlar çocuklar. ilköğretim çağında olanlar. Liselerde henüz araştırma yapılmamış. O zaman bu sayının daha da artacağından korkuluyor.
Korkuluyor, çünkü korkutucu bir durum bu.
Televizyonda görmemiş olabilirler mi? Olamazlar. Fakat gerçeğini görmemişler. Denize taş çatlasa birkaç kilometre uzaklıkta oturdukları halde...
Birkaç kilometre, çünkü bunların hepsi gecekondu çocukları.
Anaları babaları arasında da deniz görmemiş olanlar var.
Toplam sayılarının iki, belki üç milyona ulaşması bekleniyormuş... Deniz görmemiş "çakma istanbullular"...
Çocuklar kendi başlarına kalkıp deniz kıyısına gidemezler diyelim, çünkü yaşları küçük... Su satarlar, kâğıt mendil satarlar, ama deniz kıyısına gidemezler... Anaları babaları da mı gidemezler? Çocuklarını götüremezler?
Hayır, gitmiyorlar. Merak etmiyorlar. Umurlarında değil. Sorarsan, iş güç...
Masraf gerekmez: Güngören, Sarıgazi, Atışalanı, Bağcılar gibi biryerlerden belediye otobüsüne Akbil'inle bineceksin, bulunduğun yakaya göre Kadıköy'de, ya da Sirkeci'de, ya da Bakırköy'de ineceksin! istersen simit alacaksın, istersen içine peynir ya da zeytin ezmesi koyduracaksın, istersen çay içeceksin, istemezsen hiçbir şey, denizi görüp döneceksin. Bu kadar. Bir pazar günü yap bunu.
O denize paçalı donunla ve "şambrelle" girip ağzına su doldurarak garip sesler çıkar ve boğulma tehlikesi geçir demedik, mayolu karılara kızlara parmak at da demedik, yalnızca "görmekten" sözediyoruz.
I ıh... Görmüyor herif, merak etmiyor. Çoluğuna çocuğuna da göstermiyor.
Sorarsan "istanbul'da oturuyorum" diyor.
Sonra da bir çocukla konuştu diye kızını öldürüyor ya da öldürtüyor...
Devrim yapacaklar. Yepyeni bir hayat filizlenecek.
Çözüm olarak "belediyeler tur düzenlesinler, çocukları alıp gezdirsinler, denizi göstersinler" diyenler çıktı.
işte bu da böyle bir "yeni istanbul"... Adı istanbul...
O yeni istanbul'da "lakerda" nedir bilmeyen mezeciler de var, "tarator" kelimesini hiç duymamış olan meze tüketicileri de... "Tek duble" ve "dabıl duble" içki veren meyhaneciler de...
Fener Rum Patriği'ni aynı zamanda Fenerbahçe Kulübü Başkanı sananlar da!
Daha da kötüsü, bu dehşet verici patrik konusunu gırgır olsun diye anlattığım zaman aval aval yüzüme bakanlar da...
Onlar varoş çocuğu falan değiller, oto galericisi, kundura mağazası sahibi falan gibi esnaf takımı, onlar da kendilerini "burjuva" sayıyorlar. Onlar da "sivil toplumu" kuracaklar....
--spoiler--
yazının sonundaki son bir iki cümleyi koymadık ki, sadece alıntı olarak bulunsun engin ardıç'ın yazısının başlığı. yazının başlığı ne peki: " yepyeni bir hayat filizlenir çamışlığın doruklarında." onu bunu bilmiyorum ama bu tutumuyla birlikte engin ardıç bir kez daha itinayla odun nasıl olunur onu gösteriyor. "aman canım bütün suç bu yoksullarda, ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler." mantığı iki yüzyıl öncede kaldı. onu diyenlerinde kafasını kestiler, hatırlatmak gerekiyor yüzsüzlere.
"Yaşın yetmişe de gelse, saçların bembeyaz da olsa okuyacaksın koçum, okuyacaksın, öğreneceksin ve üstünde düşüneceksin.
Köşe yazarı diye kelle gezdirmeyeceksin.
Tarihe, sosyolojiye, siyaset bilimine aklın ermiyorsa da Hadise'nin poposunu falan yaz, yerini bil"
ne güzel demiş bir de uygulasa!
kelle gezdirenlerden ama nasılsa başı dönmüyor bir oraya bir buraya kelle gezdirmekten. adam dediğinin çizgisi bellidir 180 derece dönüş yapmaz! dönüyorsa zaten adam değildir.
biraz aşırı hırçın bir dili olan yazar. keşke böyle ayrıştırıcı, kırıcı, ötekileştirici bir üslup kullanmasaydı. o zaman çok daha akil bir insan olarak değerlendirilebilirdi. velakin fikirleri ile tartışamayanların çekemediği bir yazardır aynı zamanda.
"demokrat" bir abimizdir.
şimdi "demokrat" kelimesini cümle içinde kullanalım.
herşey hakkında bir fikri olan bu "demokrat" abimizin, en "demokrat"ik hakları olan grev yaparken işten atılan iş arkadaşları için de bir iki satır birşey karalamasını beklerdik "demokrat"lık görevi olarak.
sevenlerinin affına sığınarak okumadan yorum yapmak istediğim şahıs. bakalım ne kadar tutacak. malum o kadar hızlı türeyen bir yapıları var ki hepsini birden okuyup neler dediklerini öğrenmek zor oluyor.
bildiğim kadarıyla emre aköz'ün kıllı hali. gerisi aynı. biraz daha sert bir mizacı var. anladığım kadarıyla dinci kesim pek bir seviyor kendilerini, saygı duyarız elbette onlar da bizim insanımız. fakat kendisi muhtemelen sürekli saçmalayan bir insan. muhtemelen diyorum, çünkü ben o görüşte olup adamakıllı iki sentezi kurabilen bir yetenek görmedim. bu kadar, umarım acımamıştır. geçmiş olsun...
kendisine " başbakanın yalakası, hükümet yağcısı" diyen çemişler o koca popolarını kaldırıp bugün yazdığı yazıyı bir zahmet okusunlar. ama şimdi zor gelir engin abi kızıyor fakat yine de alıntılayacağım:
"...Niçin bu hisarlar içlerinde sergi, kitaplık, hediyelik eşya, kafeterya hatta lokantalarıyla birer "Topkapı" düzeyine yükseltilmezler?
Bakanlıkta kadro mu yoktur, para mı yetmez, yoksa Konyalı'nın üç şube daha açacak gücü mü kalmamıştır?
Bilinç yoktur, bilinç.
Hisarlar, çayıra salınmışlardır, Mevla'mın onları kayırması beklenir! ..."
engin ardıç bu konuyu döne döne yazıyor. ama çemişler adamı doğru dürüst okumadan adama hükümet yağcısı diye saldırıyorlar.
doğru söyleyip 99 köyden kovulan, kendine düşman sahte solculardan daha akıllı, daha dünyalı adam. yazılarında hınzırca "hem solcu ineklere, sosyal demokratım zanneden aristokratlara giydirelim, hem eglenelim hemde paramızı kazanalım" havası sezinlenmektedir.