Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
O olmazsa yaşayamam. demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden..
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları..
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
O benim. diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin..
Mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak..
seni bulmaktan önce aramak isterim
seni sevmekten önce anlamak isterim
seni bir yaşam boyu bitirmek değil de
sana hep hep yeniden başlamak isterim.
özdemir asaf.
başka biri olacaksın istemesen de
tenine başka bir ten dokunduğunda
gövden buluştuğunda başka bir gövdeyle
başka bir nefesle karıştığında nefesin
başka biri olacaksın istemesen de
gece uykunda ya da gün ortasında
irkileceksin apansız bir duyguyla
bir uçurum kıyısında sendelemiş gibi
başka biri olacaksın istemesen de
bakışlarımın izini taşıyan giysilerin
tüketecek ömürlerini birer birer
değişecek yeri bir dolabın,pencerede bir çiçeğin
başka biri olacaksın istemesen de
dudaklarında benden sonraki bir çizgi
tanımadığım bir ton gülüşünde
ve artık beni unutmaya başlayan gözlerin
Bir gün, bu mahzun sevdadan geriye
Kalırsa, sadece o hüzün kalır..
Sen de anladın ki yapayalnızız.
Buluşmamız yasak,
Görüşmemiz uzak,
Devrilmiş kadehler gibi, dönüyor başımız
Ah güzelim,
incinmiş bir sesi vardır yağmurun;
Yanaklarına vurduğunda hissedersin.
Ve bir veda sözcüğü, saçlarına,
Titreyen bir öpücükle dokunduğunda;
Bu anı dondurmaya yetmez nefesin.
Bir film sahnesi gibi
Akar gider ayrılık
Biz zaten hiçbir romanda
Kendi hayatımıza rastlamadık.
Bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı.
Ve bütün bulmacalar yarım bırakılmıştı.
Tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız.
Oysa, tuttuğumuz balıkları bile
Yeniden denize bağışlamıştık.
Biz, hayata dair
Hiçbir yanlış yapmamıştık...
Biz bu sonucu hak etmedik,
Hayır etmedik...
Ömrümüz bu talana lâyık değildi
Bazen acı vurdu, bazen de yağmur
Hiç gülmedi yüzümüz,
Hiç büyümedi gülümüz...
Bizi yalnızca akşamlar kucakladı,
Biliyorsun,
Sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz...
Bir gün, bu öykünün sonuna gelince
Ansızın desem ki: hoşça kal canım!
Unutursun,
Mecburen unutursun...
Yıldızlar söner, bu aşk da biter!
Bazı gün hatırlayınca, sessizce ağlarız
Ah bebeğim, ah..
Kekremsi bir tadı vardır gözyaşının,
Dudaklarına sızınca fark edersin.
içindeki vurgun aşklar mezarlığında,
Ayrılık, ölümden üste yazılınca,
Gideni durdurmaya yetişmez sesin...
Bir inme gibi
Dolanır bedeninde pişmanlıklar
Biz zaten hiçbir sinemaya tam vaktinde yetişemedik.
Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı.
Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı.
Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi.
Oysa Nuh'un gemisinde bile
Bize yer kalmamıştı.
Ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı
Biz bu aşkı sürdüremezdik,
inan, sürdüremezdik...
Kalbimiz bu heyecana müsait değildi
Bize hep acılar kaldı, bize hep yağmur...
Unutmasan bile artık
Unutur gibi yapacaksın.
Ve buruşturup-buruşturup attığım kağıtlarda,
Hiç bitiremediğim
Bir şiir olarak kalacaksın..
--spoiler--
Nedendir, biliyor musun;
Her gece rüyama girişin,
Her gece şeytana uyuşum,
Bembeyaz çarşafların üstünde;
Nedendir, biliyor musun?
Seni hâlâ seviyorum, eski karım.
kibritle oynarken yangın çıkaran sarsak yıllar
bir daha hiç geçit vermeyen veda sözleri
yılların sıradağlarında uzaklaştı bizden
yüreğimizden kopup giden ayrılık trenleri
biliyorum aynı lambaların aydınlattığı yalnızlıkta geçti
aldatılmış duygulardan ayrı ayrı geçerek vardığımız korunaklı siperler
senin içini ürperten geceleri ben duymadım mı içimde?
hayat herşeyi alır sanırken
oyunlarımızı ıslatan yağmurlarda kaldı
bir bizim icat ettiğimiz saatler
ilk öğrenilen yalnızlık aslında geç keşfedilir
dalgın resimlerin derinleştirdiği mazi
gün gelip bütün zamanları ele geçirdiğinde
anlarsın başkalarına giden bizden çalınmış günler
ne zamandır buradayım
gel öp beni
neredeysen ve nasılsan önemi yok gel öp beni
suyunu, uykunu, azığını uzun tut gel öp beni
birbirimizi bağışlayacak, birbirimize yeni sözcükler bulacak,
ölmeden önce yeniden görüşüp konuşacak yaşa gelmedik mi?
ikinci ufkun saatindeyiz şimdi
gözlerim trenlerde, gel öp beni.
En sevdiğin elbiseni giydim
Bu gece kokunu sürdüm
Solgun yüzünü okşadım
Sessizce saçlarından öptüm
Yazdığın mektupları okudum
Kana kana su içer gibi
Plaklarını çaldım ah!
En çok o şarkıda özledim seni.
Issızlık kapıyı çaldı, açmaya korktum
gece yarısı
Şehir uykuya daldı, baktım dışarıya
katran karası
Rüzgar telaşla kokunu getirdi bana
aldım koynuma
Buseni hafızamdan koparıp
iliştirdim dudaklarıma
Üşüdüm karanlıkta
Tenine dokundum hissetsin diye
Aç gözlerini
Erguvanlarına su verdim
içerken benimle konuştular
Yastığını okşadım, kokladım
Anılar uçuştular
Soluğun saçlarımı yaladı sanki yine
bir meltem gibi
Teninin kokusu karıştı kokuma
Yakıştılar
Boğuldum karanlıkta
Yanı başımdasın benden çok
uzaklarda
Ellerimi tut dokun bana
Aç gözlerini.
Attım kendimi caddelere
Yeşil ceketin sardı beni
Yürüdüm üstüne karanlığın korkusuz
Tuttum ellerini.
Kusura bakma dünya, biz seninle anlaşamıyoruz.
Ya ben sana fazla geliyorum,
Ya da sen benim hayallerime dar geliyorsun.
Ayır bizi hakim bey.
Zaten görücü usulü evlendik.
Ne ona sordular bunu alır mısın? diye,
Ne de bana sordular dünya'ya gelir misin? diye...
tam olarak " unuttum " dersin:
Ama unutamadığını sadece SEN BiLiRSiN,
Arkadaşlarına " lanet olsun ona " dersin;
Aslında küçük düşmemek için söylediğini sadece SEN BiLiRSiN,
Onu unuttuğunu sanıp başkalarıyla çıkmaya başlarsın,
Lakin yaptığın tek şey başkalarında onun niteliklerini aramak olur,
bunu sadece SEN BiLiRSiN.
Bir gün bir başkasıyla görürsün onu bu defa içindeki kin ve nefret büyür,
Bunu sadece SEN BiLiRSiN..
Bir cafede bir kantinde ya da bir yerde kulağına süzülüp gelen o slow şarkı yine onu hatırlatır,
işte o an ağlayıp " ONU HALA SEViYORUM " diye haykırmak istersin,
Ama bunu kalbine gömüp yapamadığını sadece SEN BiLiRSiN...
Ölüler gelmiş çitlembikler sarmaşıklarla
Tırmanmışlar surlarıma burçlarıma
Kimi ırmaklardan yansıma
Kimi kayalardan kırpılma
Kimi öteki dünyadan bir çarpılma
içi ölümle dolu
Dönen bir huni
Doğarken güneş
Kesilmiş ölü yüzlerden
Bir mozayik minyatürlerden
Dokunur tenimize
Soğuk bir azrail ürpertisiyle ay
Ve birden senin sesin gelir dört yandan
Menekşe kokulu sütunlardan
Komşu dağlardaki nergislerden leylaklardan
Gözlerine ait belgeler sunulur
Ey aşkın kutlu kitabı
Uçarı hayallere yataklık eden
Peri bacalarının yasağı
Gönlümün celladı acı mezmur
Bana bıraktığın yazıt bu mudur
Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi
Senden bir gök
Senden yıldızlar ördüler
Ateş böcekleri
O gece dört yanıma
Ey bitmeyen kalbimin samanyolu destanı
Sen bir anne gibi tuttun ufukları
Ve çocuklar gülle anne arasında
Seninle güller arasında
Tuhaf bir ışık bulup eridiler
Çocuklar dağ hücrelerinde erdiler
Aramızdaki sırra
Bir de ay ışığında büyüyen fısıltılar
Gençlik monologları
Seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından
Bana getiren
Yasamız vardı
Öfkeyle yazardın sen bir yüzüne
Ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben
IV
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
insanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
ne kadar değişmişsin görmeyeli,
ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan,
hüzün rengi almış saçlarının her teli
gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan,
gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli
ne kadar değişmişsin ben görmeyeli..
böyle mahzun kederli değildin eskiden,
fıkır fıkır gülerdi gözlerinin içi
dudakların nemliydi sevgiden, arzudan
yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi
baygın kokusuna anılarla beraber giden
böyle mahzun kederli değildin eskiden..
sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar?
ağlamaktan mı karardı gözlerin?
bir zamanlar göz yaşını sevmezdin,
şimdi nerden yaşardı gözlerin?
hasta mısın, yorgun musun, nen var?
sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar?
arzular vardır bilirsin anlatılamaz,
eskisi gibi kalsaydın ne olurdu,
taptaze, ıpılık kar gibi beyaz
keder sana yakışmıyor gül biraz
arzular vardır bilirsin anlatılamaz...
hiç bir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi insanlar.
müziğin sesi, sözcüklerin yazılışı.
hiç bir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi, bütün bize öğretilenler, peşinden koştuğumuz aşklar, öldüğümüz bütün ölümler, yaşadığımız bütün hayatlar,
hiç bir zaman olması gerektiği gibi değiller, yakın bile değiller.
birbiri arkasında yaşadığımız bu hayatlar, tarih olarak yığılmış, türlerin israfı, ışığın ve yolun tıkanması, olması gerektiği gibi değil, hiç değil, dedi.
bilmiyor muyum? diye cevap verdim.
uzaklaştım aynadan.
sabahtı, öğlendi, akşamdı.
hiçbir şey değişmiyordu.
her şey yerli yerindeydi.
bir şey patladı, birşey kırıldı,bir şey kaldı.
hey Joe!
orada mısın?
kapının arkasında mısın?
her zamanki gibi saklanıyor musun?
her geldiğinde bir başkası mısın?
her geldiğinde yaptığın gibi saklanıyor musun hayallerinden?
orada mısın sahiden?
ışığa çık, buraya gel, bütün oyunlarına varım ben.
" bu yürek
seni seveceğini biliyordu herhalde
bu kafa seni kuracağını seziyordu hanidir
bire bin veren buğday
elmadaki mayhoşluk
hukuki beşer
çınçınlı hamam
çizmedeki kedi
sanki elleriyle koymuşlar gibi
ikimizden bir işmar
seni sevmemiş olsam , sözlerim yarı yarıya
gözlerim yarım
ellerim çolak hüseyin eli
seni sevmesem , nefes almayı beceremem ki
bugün günlerden ne ?
cumartesi
seni sevdiğim için , cumartesi elbet
seni sevdiğim için , bak temmuz ayındayız
ayşe onbaşı , pir sultan abdal , büsbütün sevdalıyım sana
bu gemiler nereye gidiyor , seni sevdiğim için
seni sevdiğimden , suyun akası geliyor
bacaların tütesi
nurhayatın halleri , seni sevdiğim için güzel
ibrahimin dilleri
insan seni sevince , tutsaklığa kızar tabi
savaşın adı geçse , cinifrit olur
ereğli nin kömürünü düşünür , ne kömür o be
raman ı düşünür , çukurova yı düşünür
seni sevdiği için , haliç' te bir uğultu
marmara da bir deniz
isparta bahçesinde güller
seni sevdiği için goncalanıyor
seni sevdiğim için , kilim dokuyor avşarda
yarın sabahlar , seni sevdiğim için icat edildi
penisilin , halk şiiri , canlı sinema
mapushaneler , yedi düvel , harbi ispanyol nezlesi
sultan hamid , don civani
ne bilsinler seni sevdiğimi
başaklanmayan yulafa söylemeli
cılk yumurtaya
paslı demire
kulağını bükmeli kurtlu kirazın
hoşnut değilllerse bu gidaşattan
akıl etsinler seni sevdiğimi ,
yeşille turuncunun kafa barıştırması , bu sevdadan ötürü
tepemizdeki o göçmez tavan
sulardaki yakamoz , ortancadaki pembe
ben seni sevdim diye
bingöl vilayetinde , kamyondan inince
tığ gibi bir delikanlıya soruyorum
siz nerenin bulutlarısınız böyle ?
biz sizin sevdanızın bulutlarıyız
bir yıldızlı akşamı varsa ankaranın
1953 kışları içinde
karnı tok , sırtı pekse hısım akrabanın
konu-komşu , dirlik düzenlik içindeyse
birbirimizi daha çok sevelim diye
i̇nsan seni sevince iş-güç sahibi oluyor
şair oluyor mesela
meyhaneden cayıyor bir akşamüzeri
caysın be güzel
caysın be iyi
tütünü bırakıyor , tütün neyime zarar
keseme zarar , ciğerime zara , sevdama zarar
seni sevince adamın papuçları eskimiyor
beti-benzi yeni çarktan çıkmış gibi
seni sevince insan bilgili saygılı gönlü gani şen
saçları zencefilli
erkencecik evine dönmek istiyor canı
hep seni düşün
hep seni yaşat
hep seni yıka
seni doyur üç öğün
seni bir kanım uyut , sonra uyandır
lokman hekim , seni sev diyor bana
seni sevmeseydim , ilkbaharı kodunsa bul gayrı
istanbul diye bir kent yoktu ki yeryüzünde
umut diye bir şey yoktu ki , seni sevmeseydim
hak , hukuk , bereket diye
eşitlik , kardeşlik , hürriyet diye
yüreğime sağlık ne iyi ettim! "
kaç yaşında sevdim ben bu yalnızlığı.?
hangi yürek öncüsü oldu ezinç taşkınlıklarımın..?
bana düşen artık susmaktır
toplamından taşıyorum iç acılarımın
defterimin arasında kurutulmuş anılar
yüzlerinde palyaço gülüşleri
kimbilir../..hangi sevdadan kalma
..serin bir sonbahar akşamında söz../..ismini unutur silerim..silerim..
isyan perdesini indirdi gece, suya yansıdı öksüzlüğüm
şehrin kapılarını tutsun bütün yıldızlar,
yoksa firar edip kaçacak hüznüm
sevdiğim erkekler geliyor aklıma
bir çocuk gibi usulca sokulup,
bir nehir gibi akıp giden erkekler
ama sen
son vurgunum../...en çok vurulduğum
veda mektubun hala cüzdanımda
biraz yırtıldı ve buruştu ama
tek kanıtı biten bir aşkın
yoksa../..kimse inanmıyor ayrıldığımıza
..tuttuğun kalem olsa yüreğinin elleri.../..bir defa daha yazsa bebeğim...bebeğim..bebeğim..
ah bu ben
grameri bozuk bir hikayenin içinde,
yüklemini kaybetmiş bir cümle gibiyim
sindire sindire yaşamalı ayrılıkları da
belki de bu yüzden../..hala aşık gibiyim
hangi kırgınlığın içinde boğuldu gülüşlerim...?
iğnesi kırılmış bir plak gibi dönüyorum olduğum yerde
ve şarkılarımı kusamıyorum
gücenik makamından eserler dinleyemediniz,
hepinizden özür diliyorum
çok erken susturuldum
bu yüzden bu üç boyutlu sarhoşluklar
fasl-ı şahane yıkılışlar
alnımda eksik bir veda busesi,
mümkün değil../..sevilemez ayrılıklar
sol göğsüm../..yanık göğsüm
nasıl da zor sevgi aramak resimlerde
bir çocuk olsam kolaydı ama../..büyüdüm