bugün

insana kocaman bir düşünceyi ve duyguyu aşılayan iki dizedir.insanın okudukça okuyası gelir.
necip fazıl'ın ;
Sen ve ben gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız,
Gövdemize baksınlar kandan ve çamurdanız.
mehmet akif'in ;
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Mithat Cemal Kuntay;
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak, uğrunda ölen varsa vatandır.
örnek olarak verilebilecek beyitlerdir.
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber. **
eyleme tutiye talim-i edayı kelimat
sözü insan olur amma özü insan olmaz Fuzuli

hak teala intikamın kul eli ile alır
ilm-hali bilmeyen onu kul yaptı sanır La edri .
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şîşeden ruhsar-ı âl olmuş sana
Nedim

Arz-ı hâl etmeğe canâ seni tenha bulamam
Seni tenha bulıcak kendimi asla bulamam
Ulvî
beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı
felekler yandı ahımdan muradım şem'i yanmaz mı
fuzuli
dünle gitti düne ait ne varsa
bugün yeni birşeyler söylemek lazım
mevlana.
göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten,
affet, senden habersiz aldığım her nefesten. *
Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde,
Allah tan nasıl korkmaz, insan O nu sever de. *
Gecekondu yapısı, bir üfürüklük eser.
Elbet beklenen rüzgar bir gün Kıbleden eser! *
ilk kez okunduğunu zaman insanı şaşkına çeviren, ikincisinde sesiz sakin bir düşünceye sevkeden ve hayat boyu unutulmamak üzere akıllara kazınan beyitlerdir. bir aşkı, bir savaşı, bir özlemi ya da bazen bir ideolojiyi o iki mısra içine sığdırabilmiştir yazar.*

Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!*
bir çoğunun bir şiirde buluştuğu sakarya türküsü:

insan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?
Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

insandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

insan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!

tabii ki üstad necip fazıl kısakürek'ten
Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?...
Ölmek kaderde var; yaşayıp köhnemek hazin,
Buna bir çare yok mudur ya Rabbilâlemin? *
öyle bir devim ki ben hakikatte pireyim,
bir delik gösterinde utancımdan gireyim. *
'bir varmış bir yokmuş'
derler hani:
aşkın küçük sandalı
hayat ırmağının akıntısına kafa
tutubalir mi!
dayanamayıp parçalandı işte sonunda
acıları
mutsuzlukları
karşılıklı haksızlıkları
hatırlamağa bile değmez:
odesmis durumdayiz kahpe felekle.
ve sizler mutlu olun
yeter

mayakovski
Bende Mecnun'dan füzun aşıklık istidadı var
aşık-ı sadık menem, Mecnun'un sade adı var

fuzuli
Sordum sarı çiçeğe: Benzin neden sarıdır?
Çiçek eydür derviş baba: Ahım dağlar eritir
Hak Lâ ilâhe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah.

Sordum sarı çiçeğe: Sizde ölüm varmıdır?
Çiçek eydür derviş baba: Ölümsüz yer varmıdır
Hak Lâ ilâhe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah.

Sordum sarı çiçeğe: Kışın nerde olursun?
Çiçek eydür derviş baba:: Kışın türab oluruz
Hak Lâ ilâhe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah.
yaklaşma toz olursun.
geçme pişman olursun.
vardıkça şeker-h^aba girüp bister-i naza
ne zehr içer dide-i bidarı unutma
(esrar dede)

manası: naz yatağına girip şeker uykusuna daldıkça, o uyanık göz ne kahır çeker unutma.
bülbül güle gül gül dedi gül gülmedi gitti
bülbül güle gül bülbüle yar olmadı gitti
nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,
tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
hep felsefeden cadir dikti yapti felsefe,
en sonunda hayyam dusup yandi ateslere.
ve sana söylemek istediğim en güzel söz;
henüz söylememiş olduğum sözdür...
söylesem tesiri yok
sussam , gönül razı değil.
fuzuli.
ALLAH resul aşkından yandım bittim kül oldum
öyle zayıfladım ki sonunda herkül oldum *