bugün

mazlum çimen'in yaptığı müzik eşliğinde*, mümtaz sevinç sesinden dinlenmesine doyulmayan ihsan yüce şiiri.

Ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını

kıskandım Gogen'i Tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına,
Gogen',
kadere,
sana,
bana ,
bir de gittiğin arabanın tekerine

ne diyordum arkadaş...
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayatın felsefesini

sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni
bazen kadın hamamında tellak...
bazen Christoph Colomb
Napolyon'ken düşünürüm Elbe'de geçen günleri
Timur'ken Beyazıt'ı yenişimi...
bir kere Aristo'nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen Jan Dark'ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum

eğer daha da içersem
Shakespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte Mozart'ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be Platon...
bir içsin de görsün...ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu

ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş....
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim...
ekmek te sarap gibi mayalı bir gıda oldugundan sarabın yanında tüketilmesi, şarabın verdiği kafayı oldukça arttırabiliyormuş, ama damak tadı bakımından bir kez daha düşünmek gerekir, biz peynir tercih ediyoruz şarabın yanında..
hristiyanların yaptigi bir ayini anımsatır: (bkz: komunyon)
en az üç günde bir (ki bu zaman dilimi sarhoş oldugum zaman dilimleri)

eğer daha da içersem
Shakespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte Mozart'ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be Platon...
bir içsin de görsün... ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu


dizelerini tekrarlamayı farz bildigim; sarhoş olmayı çok güzel anlatmış parça...
ayrıca mümtaz sevincin de ne kadar iyi bir seslendirme sanatçısı olduğunu gözümüze gözümüze sokar.
sarap esliginde saatlerce dinlenir. doyulmaz.

"kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına,
Gogen'e,
kadere,
sana,
bana ,
bir de gittiğin arabanın tekerine... "
(bkz: ben bu zıkkımı içmek için içerim)
sinema sanatçısı ihsan yüce'ye ait diye bildiğim şiirdir.
tereddütlü bilgidir, düzeltilmeye açıktır.
gecenin bir yarisi -eger efkarda tavandaysa-aglatan, gozyasi yediren sarkidir, siirdir.hele sabah dorde gelince, gozler sismis, sarki hala calar calar..
giden sevgiliye atfedilen şiir.
aşkın son noktası.
http://www.youtube.com/watch?v=FnARXrGXJM8
sadece yaşayacak kadar ekmek,
hatırlamayacak kadar şarap,
kalbimi kavuran aşkın,
beynimi yiyen düşüncelerim...
balıkesir'de okurken, aşk acısı hırsı ile saatlerce dinlediğim şiirdir. o dönemde alkolün yanına en fazla yakışan şiirdir.
Mümtaz sevinç`in derin sesiyle insan nerelere gidiyor bir sarhoş gibi , içmeden sarhoş ediyor.
bugüne kadar duyabileceğiniz en güzel şiirlerden biri. mazlum çimen'in harika melodisi eşliğinde şaheser.
...bir de sabahın dördü. başka hiçbir şeye ihtiyaç olmayan o kısa an. mükemmel şiir, şahane bir melodi.
içinde derin anlamlar bulunduran,herkesin ayrı yorumlar yapabileceği şiirdir.
örneğin:
"kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına,
Gogen'e,
kadere,
sana,
bana ,
bir de gittiğin arabanın tekerine... "
derken nefret ettiği sevgiliye küfredememenin derin yaralar açtığını gözlemleyebiliriz. Ucuz şiirlerde bulunan veryansınlardan farklı olarak( lanet olsun sana - allah belanı versin...gibi)kendisinin içinde bulunmadığı bir mutluluk tablosunda, o tabloyu oluşturan herşeye sövmek istediği görülüyor. Sonuçta burada arabanın tekeri de sevgilinin nihai hedefine ulaşmasında rol oynayan ve buna katkısı olan faktör konumunda.Sanki arabanın tekeri bile yolda giderken bayram ediyor şairin sarhoş kafasına göre.

veya şu mısralarda:
"ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sen de bir serserin bir sarhoş...."
sözü edilen sarhoşu aslında kendisi olarak görebiliriz. kendisi de sarhoş ve önde gittiğini belirttiği sarhoş da kendi gölgesi konumunda olabilir...
Sinema sanatçısı ihsan Yüce'nin yazdığına inanamadığım, Mazlum Çimen bestesi, Mümtaz Sevinç okumasından sarhoş olduğum nadide bir şiirdir.
(bkz: http://upload.wikimedia.o...dia/tr/3/3b/Ihsanyuce.jpg)
* bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını

kıskandım gogen'i tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına,
gogen'e,
kadere,
sana,
bana ,
bir de gittiğin arabanın tekerine

ne diyordum arkadaş....
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayatın felsefesini

sırayla olurum fatih, selim, kanuni
bazen kadın hamamında tellak....
bazen christoph colomb
napolyon'ken düşünürüm elbede geçen günleri
`timur 'ken beyazıt'ı yenişimi....
bir kere aristo'nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen jan dark'ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum

eğer daha da içersem
shaskespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte mozart'ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be platon...
bir içsinde görsün....ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu

islak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş....
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim...
anlamak için çok bilmek gereken şiir.

"sırayla olurum fatih, selim, kanuni
bazen kadın hamamında tellak....
bazen cristof kolomb
napolyon'ken düşünürüm elbede geçen günleri
timur'ken beyazıt'ı yenişimi....
bir kere aristo'nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen jan dark'ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
eğer daha da içersem
shaskespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte mozart'ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be platon...
bir içsinde görsün....ne felsefesi varmış bu hayatın"

kar altında, en samimi olunanlarla, şarap ve ekmek eşliğinde sabahın dördünde dinlenmesi tavsiye olunur.
lıkır lıkır gidiyor meret.
mazlum çimen'in fevkalade güzel bestelediği eser. her dinleyişte cinayete kurban verilen mümtaz sevinç' i akıllara getirir.

bir de sabahın dördü...
an itibariyle radyo uludağ' da çalınan müthiş şiir. *
yılların alemcisi olarak; şarap, sen ve ben kısmının bir diğer alternatif tamamlayıcısı olan ekmeke bir türlü anlam yükleyememe sebep olan mümtaz sevinç in okuduğu; yüksek sebep aç karnına evde bulduğu tek gıda maddesi olan kuru ekmeği, sevdiceğe şarap eşliğinde ''çerez niyetine iyi gider'' geyiğiyle yutturmasına sebep olduğuna inandığım şiir.
bir de sabahın dördü...

şu vakitte dinlenme alışkanlığı yapan şarkı. düşündüren vecizelere sahiptir.
güzel bir üçlüdür . yanında bir de sigara ve yatak da olmalıdır .
ülkeye gelmişe geçmişe hitap eden var olan ve var olmayı hak eden yazanında okuyanında muzıgını yapanında elı öpülesi bir olay.