the cask of amantillado isimli kısa hikayesiyle intikamı bütün soğukluğuyla resmeden, annabel lee adlı şiiriyle aşkı denizlerde dillendiren bir yazar. Kullandığı ingilizce ağır olduğundan hikayelerinin iyi bir şekilde anlaşılması için iki defa okunması tavsiye edilir.
Beyninde yaşadığı akut tıkanıklık yüzünden öldü. Ölümünden birkaç gün sonra Baltimore sokağında bir başkasının ayakkabılarını giymiş ve baygın bir şekilde yatarken bulundu. çok gizemli bir adammış.
annabel lee şiiri ile tanıştığım ardından okuduğum kısa hikayeleri ile muazzam bilgi birikimine sahip olduğunun farkına vardığım amerikan edebiyatı'nın en iyi yazarlarından. derin bilgi birikiminden örnek vermeden olmaz mesela:
başlangıçta mısırlılar yerli tanrılara taparlardı: busiris'te osiris, emphis'Te ptab, teb'te amon-re(veya ra) ve on'da atum-re(veya ra). atum-re bir güneş tanrısıydı ve orta krallık'ın başlangıcında(i.ö. 2445) birçok yerel tanrıyla özdeşleşti. böylece ülke tektanrıcı bir sisteme doğru gitti. bununla birlikte tek tanrıya tapınmanın devlet dini olarak kabulü, ancak amenophis iv'ün i.ö. 1375'te tahta çıkmasıyla oldu: bu tanrı, güneş kursu re-herakthe idi. amenophis iv'ün iktidarının beşinci yılında tanrının adı akheııtaeıı(''güneş kursuna yararlı'') olarak değiştirildi ve karnak'taki amon-ra tapınağının kapatılarak bu tanrının adının ortadan kaldırılması emredildi. mısır'ın tektanrıcı dönemi sadece otuz yıl kadar sürdü. tutanka-mon'un(''amon'un yaşayan imgesi'', i.ö. 1357-1347) ölümünden sonra, horebheb'ın (i.ö. 1344-1315) iktidarı sırasında ülke yeniden amon-ra'ya ve onun yerel benzerlerine tapınmaya geri döndüç akhenaten'in güneş tanrısı tapınakları sistemli bir şekilde bir kenara itilerek yeryüzünden silindi.
Edgar allan poe'nun döneminde bu bilgilerin çoğu bilinmiyordu. bu bilgilerin büyük bir bölümü ancak 1970'lerde öğrenildi poe'nun ölümünden yaklaşık 120 yıl sonra.
daima hikayelerinde ki karakterlerin dişleri saçları yada yüzlerinin herhangi bir yerindeki ufak bir buruşukluğun üzerine bir kaç satırda bir gider de gider.
gerçek şudur ki edgar'ın yaşamı ve aile hayatını incelediğimizde kendisinin son derece takıntılı biri olduğunu görüyoruz.
yarattığı bir çok hikayedeki kahramanlarda edgar'dan bir iz bulabiliriz bu karakterlerin hepsi intihar etmeye ve öldürmeye meyilli kara kedilere düşman,aynanın karşısındaki görüntüyü irdeleyen ve bundan pek de bir hoşnut olmayan negatif tiplerdir.
en büyük korkusunun uykusundan uyanıp gözlerini açtığında şeytani bir surat tarafından izlenilmekte olduğunu farketmek olduğu söylenen dahi. bu korku bir süre yorganı başına çekmeden uyuyamamasına sebep olmuş.
Doğaüstü, korkutucu öğeler içeren öyküler yazmış; yanı sıra edebiyat eleştirileri ve şiirler kaleme almıştır. Şiirleriyle Fransız sembolist şairleri tarafından öncü kabul edilmiştir. "Anabel Lee" adlı şiiri sanatçıyla adeta özdeşleşmiştir. "Morg Sokağı Cinayeti" adlı yapıtı ise öykü türündedir.
dünya edebiyatının en içten yazarlarından birisidir bana göre. keskin zekanın kavranışı ile insanı en çok etkileyen olaylar üzerinde durmuştur. bunlardan birincisi ölüm, ikincisi aşk. zekanın işleyiş yöntemini yazılarıyla sergilemek istemiş. dünyada en fazla saygı duyduğum yazar olmuştur. tanışmak, konuşmak isterdim.
Önceleri başarısız fanzin denemeleriyle başladığı edebiyat yaşamı,uzun bir süre karısının başarıları ardında gölgelendi.1832'de Saturday Courrier'da basılan beş öyküyle ve 1833'te Baltimore Saturday Visiter tarafından düzenlenen yarışmada "MS. Found in a Bottle" (Şişede Bulunan Elyazması) adlı öyküsüyle birinciliği kazanmasıyla devam etti.(Uçan Hollandalı olarak bilinen efsane gemiye göndermelerle dolu bir hikayedir.) 1843'te, Godey's Lady's Book'ta yayımlanan "The Visionary" adlı öyküsüyle adı ülke genelinde duyulmaya başlandı.
paul valéry, şöyle diyor edgar allan poe için: "poe, yeni şiirin zamanın gidişine uyması gerektiğini anlıyordu. insan gücünün belirli yollara ayrılmasını isteyen bir devirde şiir artık kendi öz konusunu bulabilecek, ortaya saf haliyle çıkabilecekti. şiir hazzının şartlarını aramakla, şiirin ne olmadığını göstermekle poe, yeni bir çığır açıyor, bir nevi matematikle bir nevi mistjği birleştiren parlak ve kesin bir doktrin atıyordu ortaya".
sözlük girişinde, "farkınız nedir?" sorusuna cevap olarak, "içime ruhu girdi efenim durduramıyorum" şeklinde iddalarda bulunup yönetimi etkilemeye çalıştığım amerikalı kısa öykü yazarı, şair.
Bir zamanlar kasvetli bir geceyarısı, unutulmuş eski bilgilerin,
Tuhaf ve antika ciltleri üzerine düşünüyordum,
Yorgun ve sıkıntılı-
Uyumak üzereydim, neredeyse başım düşüyordu ki,
Bir tıkırtı geldi birden, sanki kibarca
Oda kapımı çalan-çalan birisi gibi.
"Odamın kapısını tıklatan" diye söyledim "bir konuk-
Başka bir şey değil yalnız bu."
Ah, iyice anımsıyorum ki o hazin Aralıktı;
Ve zemine vuruyordu sönen her bir közün yansısı.
Sabahı istiyorum şevkle;-Boş yere
Aramıştım
Ödünç bir avuntu kederden-
Yitik Lenore'un kederinden-
O eşsiz ve pırıl pırıl kızın, meleklerin Lerone
Diye andığı- Buralarda anılmayacak artık adı.
Ve mor perdelerin belli belirsiz, hüzünlü, ipeksi
Hışırtısı
Önceden hiç duyulmamış tuhaf korkularla dolduruyor-
Tir tir titretiyordu beni;
Öyle ki, çarpıntımı bastırmak için tekrarladım,
"Oda kapımdan girme izni isteyen bir konuk bu-
Oda kapımdan girme izni isteyen
Geç bir konuk;-
Başka bir şey değil, budur bu"
O sıra Cesaretimi toparlayıp; daha fazla
Oyanlanmadan
"Sir" dedim. Ya da "madam, affınızı dilerim
Ama
Gerçek şu ki dalıyordum ve siz öylesine yumuşak
Bir tıkıtıyla geldiniz
Ve öylesine hafifçe tıklattınız- tıklattınız
Oda kapımı ki,
Duyduğumdan pek emin değilim sizi"- diyerek kapıyı
Açtım burada;- Karanlıktan başka hiç bir şey yoktu orada.
Orada durdum, korku ve merakla karanlığın içinde
Baktım uzun süre,
Kuşkuyla, kurarak hiçbir ölümlünün cüret edemediği
Hayalleri;
Ama sükunet bozulmadı ve sessizlik ipucu
Vermedi,
Ve fısıltıyla söylenen tek söz orada
"Lenore?"
Buydu fısıldadığım, mırıltılı bir yankıyla geri gelen
O söz "Lenore"
Başka bir şey değil yalnız bu.
Odama dönerken alev alev yanarak
Ruhum,
Aynı tıkırtıyı işilttim yine ilkinden biraz daha
Kuvvetlice.
"Kesinlikle" dedim, " kesinlikle bir şey var penceremin
Kafesinde;
Öyleyse neymiş bakalım ve bu esrarı
Çözelim;- Rüzgardır, başka bir şey değil bu"
Açıverince kepengi, eksi devirden kalma
Azametli bir kuzgun, Kanat çırpıp sallanarak adım attı
içeriye;
Ne bir selam verdi ne de bir an durdu ya da
Oturdu;
Ama bir Lady'nin ya da Lord'un edasıyla
Tünedi kapımın üstüne-
Oda kapımın üstüne bir Pallas büstüne kondu-
Konup oturdu, hepsi bu.
Derken ciddi ve haşin suratıyla bu abonoz kuş,
Kederimi gölümsemeye dönüştürdü,
"Sorhucun kırkılmışsa da hiç kuşkusuz" dedim
"Korkak değilsin sen,
Gecenin kıyısından gelen
Suratsız, yaşlı kuzgun-
Gecenin Plutonian kıyısındaki saygı değer adın nedir,
Söyle bana"
Kuzgun dedi ki "birdahasla"...
Edgar Allan Poe'nin Bütün şiirlerinin bulunduğu kitaptan; Çevirmenliğini: Oğuz Cebeci'nin yaptığı "Kuzgun" adlı muhteşem şiirinden kısaltılmıştır.
amerikalı şair yazar anabel lee şiiriyle kendisini tanıdım, üstün bir ifade gücü olduğu diğer şiirlerinde ve yazılarında farkettikten sonra herkese onu okumalarını önerdim.