edgar allan poe

entry266 galeri29
    148.
  1. gerceklikten kendini soyutlamis, polisiye ve bilimkurgu turlerinin yaraticisi, sonsuz ve muhtesem bir dusun gucune sahip sair. poe'yu okurken diger sanat eserlerinde oldugu gibi huzur bulmazsiniz, duygulanmazsiniz, kendinizden bir seyler bulmazsiniz, yalnizca rahatsiz olursunuz ve bu his bir sure sonra hosunuza gitmeye baslar. poe da zaten budur.
    0 ...
  2. 149.
  3. Cumbullu cumbullu aslanım Aslan isimli parçanın güftekarı, emektar söz yazarlarımızdan.
    (Bkz:tavukları pişirmişem anamı da çarşıya göndermişem)
    0 ...
  4. 150.
  5. dünya üzerinde yaşamadığı için dünya üzerindekileri siklemeyecek olan varlık.

    kendisi gibi olmak için 1 milyon farklı dünyada 1 milyon farklı varlık olabilirdim. dünyamı sikim.
    8 ...
  6. 151.
  7. 152.
  8. Annebel Lee

    seneler seneler evveldi
    bir deniz ülkesinde
    yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
    ismi; Annabel Lee
    hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
    sevmekten başka beni
    o çocuk ben çocuk, memleketimiz
    o deniz ülkesiydi
    sevdalı değil karasevdalıydık
    ben ve Annabel Lee
    göklerde uçan melekler
    kıskanırlardı bizi
    bir gün işte bu yüzden göze geldi
    o deniz ülkesinde
    üşüdü bir rüzgarından bulutun
    güzelim Annabel Lee
    götürdüler el üstünde
    koyup gittiler beni
    mezarı oradadır şimdi
    o deniz ülkesinde
    biz daha bahtiyardık meleklerden
    onlar kıskanırdı bizi
    evet! Bu yüzden “Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi”
    bir gece rüzgarından bulutun
    üşüdü gitti Annabel Lee
    sevdadan yana kim olursa olsun
    yaşca başca ileri
    geçemezlerdi bizi
    ne yedi kat göklerdeki melekler
    ne deniz dibi cinleri
    hiç biri ayıramaz beni senden
    güzelim Annabel Lee
    ay gelir ışır, hayalin erişir
    güzelim Annabel Lee
    orda gecelerim uzanır beklerim
    sevgilim sevgilim hayatım gelinim
    o azgın sahildeki
    yattığın yerde seni…

    Edgar Allan Poe
    2 ...
  9. 153.
  10. insansız hava aracı. öykülerinde insan yoktur. karanlık ve korkular.
    1 ...
  11. 154.
  12. 155.
  13. son 215 yılın özeti:

    tell me, tell me i implore
    quoth the raven "nevermore"
    3 ...
  14. 156.
  15. 1000 küsür sayfalık bütün hikayelerine 7 yıl aradan sonra tekrar okumak için başladım.
    derin ve uçuk adam.
    0 ...
  16. 157.
  17. 158.
  18. Hikayeleri etkileyici sanatçı kişilik.
    0 ...
  19. 159.
  20. 160.

  21. --spoiler--
    all that we have seen is a dream within a dream
    --spoiler--

    \\\"bütün gördüğümüz rüya içinde rüyadır\\\" diyen en büyük amerikan edebiyatçılarından birisidir. kendisi pek bi güzel şiir olan annabel lee\\\'nin şairidir.
    1 ...
  22. 161.
  23. "Years of love
    Have been forgot
    In the hatred of a minute"
    2 ...
  24. 162.
  25. vaktinden çok çok önce hassaslaşmış ve olgunlaşmış marazlı büyük bir deha . aşağıdaki şiiri 18 yaşındayken yazmıştır .

    ''

    Alnına konsun bu öpüş
    Ve,şimdi senden ayrılırken,
    itiraf edeyim ki
    Günlerimi bir düş
    Sayarken yanılmıyorsun;
    Ama ,Umut gitmişse uzaklara
    Bir gece ya da bir gün
    Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın
    Fark eder mi bu yüzden?
    Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz
    Yalnızca bir düşün içinde bir düş.
    Kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının
    Haykırışları içinde duruyorum:
    Ve altın kum taneleri tutuyorum avucumda
    Ne kadar az! Ama nasıl da
    Süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlere
    Ben ağlarken- ben ağlarken!
    Ah Tanrım! Daha sıkı
    Tutamaz mıyım onları?
    Ah Tanrım! Tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız dalgadan?
    Bir düşün içinde bir düş mü
    Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz? ''

    27 yaşındayken 13 yaşındaki kuzeniyle evlenmiş bir sübyancıdır . evlendiği kuzeni evlendikten kısa süre sonra hastalanarak ölmüştür . kendi ülkesinden önce fransa' da (bkz: charles baudelaire) tarafından değeri anlaşılmış ve yerlere göklere sığdırılamamıştır . yaşadığı ülke olan abd'de ise edebi çevrelerce ; yok sayılmış , aşağılanmış , (bkz: meczup) ilan edilmiştir . baudelaire ve (bkz: stephane mallarme)olmasa dünya edebiyatı hala ondan habersiz olurdu .
    1 ...
  26. 163.
  27. 40 yaşındaki Poe, 3 Ekim 1849’da Baltimore, Maryland’ın sokaklarında muazzam bir sefalet ve hezeyan halinde bulundu. Kaldırıldığı Washington Üniversite Hastanesi’nde dört gün sonra hayatını kaybederken o gün yazarın başına neler geldiğine mantıklı bir açıklama getirilemedi.

    Poe, en son 27 Eylül’de New York’taki evine dönmek üzere Richmond, Virginia’dan ayrılırken görülmüştü. Baltimore’da bulunana kadar nerede olduğuna ilişkin bir ipucu yok. Hastanede geçirdiği dört gün boyunca sarhoşlara ayrılan bir bölümde tutuldu ve hiçbir ziyaretçiye izin verilmedi. Ölmeden önceki gece tekrar tekrar “Reynolds” adını haykırdığı söylenir.

    Poe’nun, üzerindeki sakil görünümüne bakılırsa ona hiç uymayacak şekilde başka birinin giysilerini giyiyor olması gizemi daha da artırıyor. Elbiselerin sahibi asla tanımlanamasa da, bu durum Poe’nun sokaktan birinin derdest edilip uyuşturulduktan sonra birden fazla mahalde oy kullandırılmasında dayanan ve “kafesleme” denilen bir oy sahtekarlığına kurban gittiği spekülasyonuna yol açtı. Ancak Poe, Baltimore’da iyi tanınıyordu ve kılıksız haliyle bile birilerince fark edilmemesi imkansızdı.
    1 ...
  28. 164.
  29. hikayeleri oldukça iyi, genelde karanlık tarzda eserleri olan Amerikan bir yazardır. bana göre en iyi hikayesi cask of amontilladodur.
    0 ...
  30. 165.
  31. Edgar allan poe , 1800’lerde yaşamış kasvetli öykü ve şiirleriyle ünlü bir yazar. Benim kendisiyle tanışıklığım yıllar önce izlediğim the raven’a dayanıyor. Hatta kafamda bir senaryoya bile ışık yakmıştı izlediğimde***. bu abinin öykülerinin kendine özgü, böyle acayip bir aura’sı var. Doğaüstü desen değil, altı desen o da değil... her hikayesinin başında bir 5-10 sayfa felsefe -ya da boş muhabbet- yaparak girişgah hazırlaması da yazdıklarını çok okunaklı hale getiriyor.

    Morgue sokağı cinayetleri’nde tümevarım yöntemiyle öyle uçuk yerlerden adım adım cinayeti aydınlatıyor ki sir arthur conan doyle yanında halt etmiş. Ama benim asıl ilgimi çeken kısmı, hikayenin içine cinayet girmeden önceki bölümdü. Bir kişinin düşüncelerini tersten izlemek...mükemmel bir fikir! Ben yıllardır deniyorum da adam bunu 7(yedi) seviyede yapıyor. “bunu deyince büyük ihtimal aklına şu geldi. Ordan da şunu düşündün, sonra da şununla arasında bir bağ kurdun...” diye 15 dakika karşılıklı sustuktan sonra cevap veriyor arkadaşına. Yaratıcı ve etkileyici.

    ayrıca yazılarında kesinlikle bir ders verme amacı yok. Yani -bence– mutlaka var da, spesifik bir şey yok. Sen okuduğundan ne alırsan o. Yalnız, “Şeytanla asla kellen üstüne bahse girme” adlı hikayesi açık açık ve büyük harflerle “kıssadan hisseli bir öykü” sözüyle başlıyor. Altta da şöyle bir dipnot var:

    “poe , amerikan edebiyatındaki, kıssadan hisse vermekten kaçınan ilk yazar olarak tanınır. Örneğin ‘şiir ilkesi’nde şiirin ‘güzelliğin ritimle yaratılışı’ olduğunu ve ‘görev’le ya da ‘gerçek’le hiçbir ilgisi bulunmadığını söyler.”

    “şair burada ne anlatmak istiyor” bir şiire dair sorulabilecek en lüzümsüz soru. Şair, şiirle üstündeki yükü attı. artık mesele seninle ilgili.” demişti sosyal mecrada bir abi. Neyse konuya dönersek edgar allan poe, bir la fontaine değil. ama bu öykünün başında ona çok pis de bir laf sokuyor*. ayrıca hikaye de baştan sona komik bir sosyokültürel inceleme tadında.
    Bunların haricinde “şişede bulunan not”, “usher evi’nin çöküşü”, “altın böcek” gibi bir çok güzel hikayesi daha var. Buyrun, okuyun.

    --spoiler--

    Benim için ahlaki, daha doğrusu kıssadan hisseli bir öykü yazmadığımı söylüyorlar. Onlar beni açığa çıkaracak ve kıssadan hisselerimi geliştirecek eleştirmenler değiller kesinlikle: işin sırrı şudur. 3 aylık dergi “kuzey amerika yavanlığı” sonunda onların aptallıkları yüzünden utanmalarını sağlayacaktır. Bu arada ben yargısız infaza uğramamak için –bana yöneltilen suçlamaları hafifletmek için- aşağıdaki anlatıyı sunacağım. Bu anlatının bir kıssadan hisse olduğundan kimse şüphe duyamaz, çünkü bu kıssadan hisse öykünün başlığında büyük harflerle verilmektedir. Bunun takdir edilmesi gerektiğini düşünüyorum –en azından la fontaine ve diğerlerininkinden çok daha akıllıca bir yöntem; onlar etkinin son ana dek bekletilmesi gerektiğine inanıyorlar ve bu yüzden kıssadan hisselerini öykülerinin sonunda veriyorlar.

    Bonus olsun:
    Epey şaşkın bir haldeydim ve bir insan “epey şaşkın bir halde” iken kaşlarını çatıp vahşi görünmelidir, yoksa kesinlikle salak gibi görünür.

    --spoiler--
    1 ...
  32. 166.
  33. Görüntüleri arasında karanlık gecenin
    Yitirilmiş sevincin düşünü kurdum.
    Ama kalbimi kırarak beni uyandırdı
    Görüntüsü yaşamın ve ışığın.
    4 ...
  34. 167.
  35. --spoiler--
    ''gördüklerinin yarısına inan, duyduklarının hiçbirine.''
    --spoiler--

    edit: evet, allan'mış. çift l'yle.
    1 ...
  36. 168.
  37. Federico fellini ve roger vadim gibi usta yonetmenlerin beraber yaptığı filme konu olmus 3 hikayenin sahibi. Filmde mukemmel.

    Edit : beni eksileyen şahıs derdin ne senin filmi söylemedim diye demi. Aman bi daha eksile bakıym. Hih o zaman söyleyeceğim filmi. Farkli bakiyordum oysa ki begenmen lazımdı.
    0 ...
  38. 169.
  39. kuzgun

    ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
    o acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
    neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
    çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
    "bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
    başka kim gelir bu zaman? "

    ah, hatırlıyorum şimdi, bir aralık gecesiydi,
    örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
    ışısın istedim şafak çaresini arayarak
    bana kalan o acının kaybolup gitmiş lenore'dan,
    meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili lenore'dan,
    adı artık anılmayan.

    ipekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
    korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
    yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
    "bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
    gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
    başka kim olur bu zaman? "

    kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
    "özür diliyorum" dedim, "kimseniz, bay ya da bayan
    dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
    öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
    yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
    kapıyı açtığım zaman.

    gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
    şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
    sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
    fısıltıyla bir kelime, "lenore" geldi uzaklardan,
    sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
    yalnız bu sözdü duyulan.

    duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
    içimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
    irkilip dedim: "muhakkak pancurda bir şey olacak;
    gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
    yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
    başkası değil rüzgârdan..."

    çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
    bugüne kalmış bir kuzgun pancuru açtığım zaman.
    bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
    süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
    kondu pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
    kaldı orda oynamadan.

    gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
    hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
    "gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
    gelmekten, kocamış kuzgun, gecelerin kıyısından;
    söyle, nasıl çağırırlar seni ölüm kıyısından? "
    dedi kuzgun: "hiçbir zaman."

    sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
    hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
    ilgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
    kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
    böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
    adı "hiçbir zaman" olan.

    durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
    o kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
    sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
    sustu, sonra ben konuştum: "dostlarım kaçtı yanımdan
    umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
    dedi kuzgun: "hiçbir zaman."

    birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
    "anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
    insaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
    sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
    umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
    hiç -ama hiç- hiçbir zaman."

    çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
    bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
    sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
    sonra kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
    ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
    çatlak çatlak: "hiçbir zaman."

    oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
    ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
    durup o kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
    kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
    elleri lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
    değmeyecek hiçbir zaman!

    sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
    melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
    "aptal," dedim, "dön hayata; tanrın sana acımış da
    meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
    iç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
    dedi kuzgun: "hiçbir zaman."

    "geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
    ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
    bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
    korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
    acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
    dedi kuzgun: "hiçbir zaman."

    "şu yukarda dönen gökle tanrı'yı seversen söyle;
    ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
    azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
    buluşacak o lenore'la, adı meleklerce konan,
    o sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan? "
    dedi kuzgun: "hiçbir zaman."

    kalkıp haykırdım: "getirsin ayrılışı bu sözlerin!
    rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
    hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
    dağıtma yalnızlığımı! bırak beni, git kapımdan!
    yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan! "
    dedi kuzgun: "hiçbir zaman."

    oda kapımın üstünde, pallas'ın solgun büstünde
    oturmakta, oturmakta kuzgun hiç kıpırdamadan;
    hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
    bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
    o gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
    kalkmayacak - hiçbir zaman! -edgar allan poe-
    2 ...
  40. 170.
  41. "Artık uyu Morella. Gözkapaklarının ardında bambaşka yerlere gideceksin..."
    1 ...
  42. 171.
  43. South park dizisinin hatrı sayılır bölümlerinden bir tanesinde histerik olduğunu öğrendiğim naçizane insan. Yazık çok yazık.
    1 ...
  44. 172.
  45. Korkunun Holy Trinity'si üyesi. Diğerleri için:

    (bkz: stephen king)
    (bkz: h.p. lovecraft)
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük