Diyarbakır ortasında vurulmuş uzaırım
Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım
Bu dağlarda gençliğim cayı cayır yanarken
Ay vurur gözyaşıma ben gecede kalırım
Üzülme sen, üzülme başını öne eğme
Gün olur kavuşuruz, dert etme Diyarbakır
Ağlama sen ağlama kanlı bezler bağlama
Bu yangın söner bir gün, ağlama Diyarbakır
Diyarbakır yolunda toz olmuş dağılırım
Bu hırçın depremlerle sarsılırım kanarım
Arkadaşların yüzü ağır ağır solarken
Gün doğar yaylalara, kahrımdan utanırım
Ey fırtınalı bayır, ey mazlum Diyarbakır
Dağlarında kızıl ateş, alnımda kızıl bakır
Çiğdemler solar gibi, anneler yanar gibi
Dizlerine döküldüm, ağlama Diyarbakır.
yıkılmaya yüz tutan daracık sokaklarına, her geçişimde ilk defa görüyormuşçasına hayranlıkla baktığım surlarına,
Beyaz çarıklı(başörtülü) teyzelerine, şalvarlı amcalarına, bozuk türkçeli çocuklarına aşığım.
kendimden bir parça olarak gördüğüm bu memlekete hayranım.
birincisi sene 2003, e ticaret siteleri yeni çıkıyor, patron site kurdurdu. ilk sipariş diyarbakırdan birisineydi. o zamanlar 3d falan yoktu. bizimkiler siparişi gönderdi, adam çalıntı kart ile sipariş vermişti.
ikincisi sene 2006 biz bir e ticaret sitesi kurduk, ilk sipariş yine diyarbakıra idi ve yine çalıntı kart idi.
Büyüklere derin hürmet, sonsuz saygı vardır bu şehirde. Saygıda hiçbir şekilde noksanlık göstermeyip, yanlarında çekinir utanırlar şehrimin insanları.
Ve diyarbakır'da hiç huzurevi olmadığını biliyor muydunuz? Huzurevi burada sadece bir semt adıdır.
Ana babalarını hiçbir zaman yük olarak görmezler, başlarına taç yaparlar.
eli öpülesi şalvarlı dedelerin ve beyaz çarıklı teyzelerin kapı önlerinde oturduğu, çocukların çorapsız, ayakkabısız ayaklarıyla daracık sokaklarda koşturduğu şehrim.
Diyarbakır ortasında vurulmuş uzanırım
Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım
Bu dağlarda gençliğim cayır cayır yanarken
Ay vurur gözyaşına ben gecede kalırım
Üzülme sen üzülme başını öne eğme
Gün olur kavuşuruz dert etme Diyarbakır
Aglama sen ağlama kanlı bezler bağlama
Bu yangın söner birgün ağlama Diyarbakır
Diyarbakır yolunda toz olmuş dağılırım
Bu hırçın depremlerle sarsılırım kanarım
Arkadaşların yüzü ağır ağır solarken
Gün dogar yaylalarda kahrımdan utanırım
Ey fırtınalı bayır ey mazlum Diyarbakır
Dağlarında kızıl ateş alnında kızıl bakır
Çiğdemler solar gibi anneler yanar gibi
Dizlerine döküldüm ağlama Diyarbakır.
bir ilçesinde jandarma olarak askerliğimi yapmakta olduğum şehir. gökyüzünde yıldızları cam gibi seyredebildiğiniz, rüzgarın yüzünüzü öper gibi yalayıp geçtiği, üzümün, karpuzun başka hiç bir yerde böylesine güzel kokmadığı yerdir aynı zamanda.
insan bu güzel topraklara terör belasını reva görenlere lanet etmeden edemiyor.
fırat, dicle, kızılırmak içimizden geliyor haykırmak; vatan sana canım feda.
Ne garip bir şehir olduk böyle. Bombaları patlamaları silah seslerini ne çabuk hazmedebiliyoruz, nasıl tüm bunlar bize normal gelmeye başladı?
Patlama ile camlar çerçeveler iner, binalar beşik gibi sallanır, insanlar korku ile balkonlara çıkar durumu anlamak için. Telefonlara televizyonlara sarılır son dakika haberlerini öğrenebilmek için.
"haa yine bir bomba patladı işte." düşüncesi ile, tüm umursamaz tavırları ile, sanki tüm bunlar ayaklanmaya tepki göstermeye yetmezmiş gibi burunlar kıvrılıp, yaşanılanlar görmezden gelinerek (ne kadar mümkün olursa) yaşamlarına, monotonluklarına devam etmekteler.
En fazla patlama olan bölgeden geçmez, görüp de vicdanımızı sızlatmayız.
önemli değil, insanlar ölür hiç mühim değil.