kendi teorik mecrasını kazan marx için hesaplaşılması gerekenler yani hegel ve feuerbach'a atıfla söylenmiştir. kapitalizmin doğuşunda hristiyanlığın daha özel olarak kilisenin rolü üzerine gerçekleşen polemiklerin ürünüdür.
islam coğrafyası ya da daha geniş olarak orta doğu için ayrı bir ekonomi-politiğin temellendirilmesi gerektiği de ömrünün sonlarına denk düşer; turkey adlı yarım kalan bir çalışması vardır hatta.
cımbızlanıp tecrit edildiğinde bu sözü din düşmanı söylemlere dahil edenlerin metnin tamamını gözden geçirmesi gerekir, ki tümce şudur;
"dini sıkıntı, aynı zamanda gerçek sıkıntının ifadesidir; ayrıca gerçek sıkıntıya karşı bir protestodur. din bastırılmış yaratıgın iç çekişidir, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur. din halkların afyonudur."
merak edilen herşeye "takdiri ilahidir" , "onu Allah bilir" gibi cevap verilemesinden dolayı radikal dinci kesimden insanlığı aydınlatacak cevapların çıkmaması hiçte garip değildir.
din bireyin kendi iradesi ve vicdanında kalmayıp da kitleleri yönlendirmede devletin koyduğu kanunlar hükmünde olmaya başlarsa işte o zaman din bir afyon olur. zira böyle bir ortamda beyinler uyuşur ve kullanılamaz hale gelir.
hatırlayalım osmanlı nın son demlerini. olup biten her şeyi dini çerçevede izah etmeye çabalamak, insanları dini hükümlere göre cezalandırmak ne hale getirdi ahaliyi?
kaldı ki inandıkları dinin kutsal kitabında 'devletinizi şu rejimle yönetin, devletinizin kanunları şunlar olsun' diye hükümler de yokken gerçekleşti bu.
bugün kadınlarını ikinci sınıf vatandaş yerine koyan, zorla başlarını örttüren, zina yapanı öldüren rejimler hep bu hastalıklı zihniyet yüzünden bu girdabın içinde bocalamaktadırlar. bu noktada görüyoruz ki, din tek başına uyuşmaya sebep olan şey değil, onu kendine afyon yapan insan. kavramları anlamlandıran, hakkında değer biçen insan aklı ve iradesi olduğuna göre dini afyon haline getiren de insan oluyor.
yani bir din ortaya çıkıyor ama zamanla içine bir sürü hurafe sokuluyor, insanlar o dinin kutsal kitabını okumadan anlamadan kulaktan dolma, asılsız bilgilerle din yaşamaya çalışıyorlar. bu ise insanları yanlış bir dünya ve ahiret algılamasına itiyor.
dini nder diye peşine takılınan kişinin sözleri adeta kutsallaştırılıyor. onun sözü dışında yorum yapana, farklı izahta bulunana düşam gibi bakılıyor. o yüzdendir ki cemaat ve tarikatlerin üyeleri birbirlerini tasvip etmezler. edenler olsa da azınlıktır.
burada bir yanlış da dünyaya bakışta göz çarpıyor. insanlar herşeyi dini hükümlere göre anlama ve açıklama gereği duyuyorlar ve bu da insan iradesinin , aklının ortadan kalkması yerine belli kişilerin görüşlerinin mutlakiyet anlayışı içinde geçmesine sebep oluyor. laiklik ilkesinin dünya hayatındaki yeri ve önemi de burada ortaya çıkıyor. laiklik ve demokrasi birbirinden ayrılmaz iki önemli insan hakları koruyucusu oluyor.
afyondan korunmak, beynimizi uyuşturmak istemiyorsak yaratıcı nın verdiği aklı kullanmalı, laiklik ve demokrasiye içten inanarak insan haklarına saygılı bir ülke ve dünya için çabalamalıyız.
suru psikolojisine vurgu yapiyor olsa bile, asil soylenmek istenenin; ozellikle islam dusunce tarihi boyunca en onemli sorunlardan biri olmus akil-vahiy sorununu ronesans sonrasi avrupasinin carpik bir sekilde ele almasiyla ilgili oldugu belli. bunu, yerinde bir ornek olarak ahlak teorisiyle iliskilendirebiliriz.
suru psikolojisi olayi zaten dinle degil, kitlelerle alakali bir seydir. din ise zorunlu olarak kitlelere hitap etmek zorunda degildir. ancak kitlelere hitap ettiginde, kitlelere hitap edip basarili olan her ideoloji, dusunce, fikir, vs gibi afyon etkisi yapar. bu da suru psikolojisi dedigimiz seydir.
ki, marx'in hic kenevir tohumu, yahut marihuana kullanmadigina inanmamiza neden olacak da bir sozudur. alegori, ama bi yere kadar benzerlik bekliyor insan ne de olsa.
akil-vahiy sorununda ise marx zaten acikca belli olan yerini kesinlestiriyor sanki bu sozuyle. materyalizm uzerine kurulmus kisir bir teori olan marxizm, tek guzel yani olan diyalektigi kullanarak, edebiyat yapiyor. aforizmasinda, dine vururken aslinda dinin popularitesinden faydalaniyor marx.. buyuk bir sey soylemis gibi gorunmek icin.
aslinda soyledigi, "yildizlari kim yaratti bilmiyorum ama kucuk daglari ben yarattim.. tamam hadi ben ayratmadiysam bile en azindan, hukmeden benim.. ve daglarim hakkinda en dogru karari ben veririm.." buna inanmayanlar da, kendilerini kandiriyorlar, ve ipleri baskasina kaptiriyorlar, zavallilar diyor..
sosyolojik bir tespit olarak pek de algilanmamasi lazim bence. cunku, din her yerde oyle yada boyle belli karakteristikleri paylasan bir kurumdur. kanunlari koyma, etigi belirleme, gucu ve tapilacak olani belirleme iddiasina her din sahiptir. tavirlar degisir, ama bu iddia zaten sabittir.
yıllar sonra gelen edit: marx amca hakkındaki düşüncelerim ve fikirlerim yıllar boyunca değişmiş olsa da*, şu metine ekleyeceğim tek bilgi afyonun marx zamanında bir ilaç olarak ağrı kesici özelliğiyle meşhur oluşu.
din asla toplumlar için bir afyon etkisi teşkil etmez.sadece dinin sömürücü eller tarafından halka karsı bir afyon olarak kullanıldıgında bu saptama ortaya cıkar ve ortacag avrupasında görülen olay budur.insanların maneviyatı her dönem sömürülmeye calısılmıs ve bu dönemlerde yasayan materyelist zibidiler bunu farklı lanse etmişlerdir.din bütün toplumların direğidir,ister allaha inansın,ister ateşe tapsın farketmez inanç her zaman en kutsaldır ve hiçbir toplum için uyusturucu etki değildir.esas afyon dinin kendisi değil dini bu sekilde insanlara zerketmeye calısan küflenmiş beyinlerdir.
doğruluğu tarih içinde kanıtlanmış söz öbeğidir. bugun bile ülkemizde din üzerinden siyaset yapan partiler mevcuttur. ancak elbette burda sorumluluk dinin degil, insanların inanç zaafından faydalananlarındır. ilahi adalet inancının kişiyi pasif ve kaderci olmaya yönelttiği çok açıktır. ancak elbette dinin de yardımlaşma, iyi insan olmak isteme gibi iyi etkileri mevcuttur. insanlık kendine verilen doğayı bile bu kadar suistimal etmişken, yapay bir şekilde dünyaya sokulan din kavramını da elbette suistimal edecek,çıkarına göre yontacaktır.
karl marx ın büyük oranda doğruluk iceren sözüdür. zira dinsel kimi ritüeller ve sorgulanmaması gereken inanclar bünyede afyon etkisi yapmaktadır.
fakat marx ın ürettiği sistemde biraz da tepkisel teorilerin etkisiyle afyonik bir yapıya girmmis ve marx ın tarzında diyalektikten determinizme bir gecis gözlenmistir.
bu kavram ahlaki zaafiyet denilen olgu ile birlikte işler. zira "ahlak" nietzscheden beri görelidir. günümüzde, en azından muasır mediniyet seviyesine ulaşmış hukuk sistemlerinde ve hatta ülkemizde kötü eğilimlerin !hiçbiri! fiziksel şiddet ile terbiye edilmemektedir. insan hakları şiddeti yasaklamıştır.
oysa nisa suresinin 34. ayeti diyanet meali ile aşağıda aynen copy-paste dir.
---
Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar.12 Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. iyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı13 korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün.14 Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah çok yücedir, çok büyüktür.
---
bu bağlamda islamda "dövme" yoktur demek en hafif tabirle kuran ı reddemektir.
"karını döv" diyen bir dine, bilerek söylenmiştir. ayrıca müslümanlıktan kat be kat fazla geçmişi, dayanağı, felsefesi olan dinlere laf atmanız afyonu köküyle nargileye kattığınızın resmidir. hatta iki nefes sonra islam da çok "....." bir din olacaktır.
burada anlatılmak istenen bir din oligarşisi veya papa baskısı degildir.sosyalist düşünce özgür bir ahlak yasası olusturmak ister ve butün insanlar buna ayak uyduramaz.
arada düzene uymayacak olan kütüklerin bari en azından tanrı korkusu ile terbiye edilmesinin iyi bir yöntem olacagı düşünülür.sosyalist düşünce materyalisttir.