bugün

almanların güzel yapabildiği 2-3 filmden biri nezdimde. zengin insanların evlerine girip eşyalarının yerlerini değiştiren, yazılı bir not bırakıp onların huzursuz olmasını isteyen gençlerin bir insanı kaçırmak zorunda kalmalarını konu alan, son sahnesindeki notla ''vayyy be'' dedirten güzel film.

http://www.imdb.com/title/tt0408777/
"- bu sistem otomatikman sana karşı. önceleri tabu görülen şeyleri şimdi marketlerden alıyorsun. che guevara tişörtleri, anarşi çıkartmaları.

- işte bu yüzden gençler ayaklanmıyor artık. herkeste her şey daha önce yapılmış hissi var. diğerleri denediler ve başarısız oldular. neden bizde işe yarasın ki?

- bütün devrimle kesin olan bir şey vardır. bazısı işe yaramasa bile en önemli şey en iyi fikirlerin hayatta kaldığıdır. bu kişisel devrimler için de geçerli. iyiye giden şeyler sende varolan şeyler seni daha güçlü kılar."
(bkz: her yürek devrimci bir hücredir)
--spoiler--
bazı insanlar hiç değişmez.
--spoiler--
elveda lenin 'in yönetmeni hans weingartnerin harika bir yapıtı. Yönetmen, bu filmi yapmasının nedeni olarak izni olmadan polisin evine girmesini ve eşyalarına zarar vermesini gösteriyor. Aslında film Almanların pornodan başka film türlerinde de başarılı olabileceğini gösteriyor.
Konu, zenginleri korkutmak isteyen üniversiteli iki gencin ve 94.500 euro borcu olan bir üniversiteli kızın çevresinde dönüyor. Gençler eylemlerinde farklı ve özgün yollara başvuruyorlar. Eleştiriler her kesime yönelik. Gençliğe, sermaye tekellerine, eski tüfek diye tabir ettiğimiz 68 döneminin baba solcularının şimdi kapitalizmin zirvesinde olmasına...
Bence filmin diğer güzel bir yani evrensel bir nitelikte olması. Düşününce ülkemize ait çok fazla nokta bulabiliyorsunuz.
"- ne düşünüyorsun? aşağıda kaç kişi bir devrim düşünüyor?

- şu anda pek fazla kişi değil. saat gece 10:45, televizyon seyrediyorlar.

- muhtemelen.

- avrupalılar günün 4 saatini masaj aletinde geçiriyorlar. 4 saat.

- berbat.

- devrimci düşüncelere pek vakit kalmıyor

- bilirsin bütün bunların bir parçası olmamak sorun değil. sorun gerçekten inanmak istediğim bir şey bulamamam."
"neden musluklar altın değil?" sorusunu soran, "silahı kimin icat ettiği değil, tetiği kimin çektiği önemli" saptamasında bulunan sarsıcı film.

"korku harika bir uyarıcıdır. korkunun seni yönetmesine izin verme. onu motor gibi kullan. biraz zaman alıyor. kendini çok korkacağın bir duruma sok. önce panik olursun. ama daha sonra vücudun koruma sistemi devreye girer. asla cesaret edemeyeceğin şeyleri yaparsın. sınırları aşarsın. her şeyi yapabileceğine inanırsın."

"sana haberlerimiz var müdür bey. sistem aşırı ısındı. biz başlangıcız. zamanınız neredeyse doldu. sen teknolojinde yüzmeye devam et. diğerleri öfke dolu. varoşlarda yaşayıp amerikan filmleri izleyen çocukların öfkesi. bu ilk bölüm. göreceğiz. akıl hastalığı artıyor. seri katiller, anlamsız şiddet. onları oyunlarla ve alışverişle durduramayacaksınız. antidepresanlar da ömür boyu çalışmayacak. bu insanlar sizin lanet sisteminizi yeterince yaşadılar."
idealleri peşinde koşan üç gencin sonunda gerçek dünyayla yüzleşmesini konu alan duygusal film.

filmin soundtracklerinden biri için;

(bkz: hallelujah) *
--spoiler--
nefis bir film taşları güzel gediklere koymuş hele de günaydın gece gibi absürd ve haddinden fazla taraflı bir filmle karşılaştırdığımız zaman gerçek daha da açığa çıkıyor.
--spoiler--
30undan önce solcu 30undan sonra sağcı olanların hikayesi...
2 arkadaşın zengin insanların lüks hayatlarının bedelinin fakirlerden çıkmasını kabullenemeyip, ki biz buna engel olmak için islamda zekat diyoruz, sisteme karşı koymalarını anlatan bir film. bunu ise çok yaratıcı bir şekilde yapmaktadırlar.

--spoiler--

zengin insanların evine gizlice girip, tüm eşyaların yerleri altüst edip değiştirmeleri, ne var ki hiçbirini çalmamalarını ev sahiplerine en büyük korkuyu vereceğine inanmış, kendilerine eğitmen diyen arkadaşlardır.
--spoiler--

bu ana konunun dışında işe biraz türk filmi tadında demeye de dilim varmadığı aşk hikayesi karışmıştır, türklerden farkı türk erkeklerinin godoşluğu kabul etmemesidir.

film de özlü sözler dikkati çekmektedir ki bunlardan biri en başta yazdığım, diğeri yukarıda pulp fiction ın yazdığıdır. bir tane de bonus olarak:

"silahı icat eden değil, tetiği çeken önemlidir" diyebiliriz.

deneme amaçlı bir film edasıyla görüntü kalitesine sahip ama konusu ve sisteme karşı gelme çabasıyla takdir edilesi bir film.
türkiyede de olduğu gibi gerçek solun azlığı ve artık işlevini yitirmesi ve sağa bağlanamsını eleştirmektedir.

Not: filmin adı the edukators dur.
başlığı altına yazılanları ve de miktarını düşününce eksisozlukle farkın ne olduğunun anlaşıldığı film.
tekrar tekrar izlenilesi bir başyapıt. izlerken diyaloglarla insanı düşüncelere iten, sorgulatan , aynı zamanda eğiten ve müziğiyle* de zihnimde yer eden bir filmdir.
(bkz: özgür aşk)
her hücresini yılgınlık kaplamışlara izletilmesi gereken film. yılgınlık yok direniş varı hatırlatmak için...

yine de unutmamalı;

"bazı insanlar hiç değişmez"
"bazı insanlar asla değişmezler." o yüzden onlara sıkı bir ders vermek lazım. korkma. sakın! "korku, muhteşem bir uyarıcıdır. seni kontrol etmesine izin verme! onu bir motor gibi kullan." unutma "her bir kalp devrimci bir hücredir."

bir ideali olan, o ideali için her şeyi göze alıp, hayatını ona göre yaşayanların filmi. gerçekten çok başarılı. çok.
--spoiler--
''JULE - Birinci dünya milli gelirlerinin binde biriyle 3. dünya ülkelerinin bütün borçlarını silebilir.Dünya daha güzel biyer olur. . HARDENBERG- Şöyle düşünün bu dünya ekonomisinin sonu olur. . JULE- Fakir kalmalarını istiyorsunuz.Böylece onlara hükmedebiliyorsunuz.Hammaddelerini yok pahasına satmalarını sağlıyorsunuz. . HARDENGBERG - Sen ne anlarsın ki... . JAN- Sistemin temel kuralı bu. başkalarının kanını emmek. Böylece hiç tepki veremiyorlar... .''
--spoiler--
replikleriyle beni benden alan kendine hayran bırakan 2004 almanya avusturya yapımı film.
"özgür aşk" kavramından bir kez daha tiksindiren film. insanın kalbini kırarak özgürlük mü yaşanır lan? bunun dışında iyi filmdi. şimdi, sezarın hakkı sezara...
yıllar önce izlediğim bir güzel bir film.

korkunun nasıl güçlü bir uyarıcı olduğunu kavratan bir film. izleyip düşündükten sonra 'hakkaten yahu' dedirtiyor.

''çok fazla paranız var.''
Arşivimde bulunan, en sevdiğim 10 film arasında yer alan, 2 saat süresince hiç sıkmayan, verilmek istenen mesajı izleyiciyi boğmadan veren, harikulade bir filmdir. Politik filmlere meraklı olup da bu filmi izlememiş olanlar varsa * aşağıdaki linkte filmden güzel bir kesit var, fikir edinmek için faydalanabilirsiniz.

http://www.youtube.com/watch?v=2bS_fHHIyE0
--spoiler--
Suçlu, kuralları koyan da değil; oyunu oynayanda.
--spoiler--
üç aktivistin başına gelenleri konu alan film. alman yapımı bir gençlik dramı ve duygusal yönden harika olan film. jeff buckleyin hallelujahının çaldığı sahneler ayrı bir lezizdir.
etkileyici bir hans weingartner filmi. dvdsini bir öneri üzerine almıştım fethiye 'de. orijinal dvd arşivimin büyüklüğünün azizliğine uğradı, ancak dün izleyebildim. filmin 2004 yapımı ve son derece başarılı olduğunu düşününce az biraz geç kalmış hissettim kendimi. neyse ki izledim ve filme dair genel beğenilerin pekte haksız olmadığını görmüş oldum.

alman sineması 2000'lerden sonra silkindi. Florian Henckel von Donnersmarck 'in yönettiği Das Leben der Anderen tartışmasız bir başyapıttı. wolfgang becker 'in good bye lenin filmi başyapıt olmasa da kaliteli bir filmdi. gene iyi sayılabilecek tom tykwer filmlerine de dikkat çekmek gerek. bu saydıklarımın yanına, die fetten jahre sind vorbei'de girebilecek bir çalışma. das leben der anderen kadar başarılı olmasa da baştan sona ilgiyle izletiyor kendisini. good bye lenin'de olduğu gibi kapitalizm ve sömürü düzeniyle ilgili yoğun bir sistem eleştirisi mevcut. üstelik o filmin başarılı oyuncusu Daniel Brühl başrolde.

--spoiler--
bernardo bertolucci 'nin meşhur the dreamers 'ını anımsadım film sonrası. devrimin sokaklarda değil kendi iç dünyalarında kabuk kırmaya dayanan yapısına götürmüştü üstat bizi. böylece işin felsefik kısmından kısmen söz edebilsekte icraat kısmından tam manasıyla söz edemiyorduk. devrim için sokağa halka inmek gerekiyordu. devrim eğitmenler'de jan'in söylediği gibi bir villanın tepesinde viskiyi yudumlarken ya da beş yıldızlı otelde keyif yaparak arada da bir iki hararetli tartışmayla da yapılamıyordu. eğitmenler'de işin bu pratiğe dökülüş kısmı tartışmaya açık olsa da bir şeylerin oturulduğu yerden yapılmadığının bilinci filmi taşıyor. işin yöntem kısmı doğrudur yanlıştır ne denli etkileyicidir veya değildir bunlar ayrı sorunlar. filmde jule'nin ödemesi gereken 94500 euro üzerinden zengin-fakir eşitsizliğine ve keskin ekonomik farklılıklara gönderme yapmak, gene hatunun garson olarak çalışması kovulan şefe destek çıkması böylece kendi işinden de olması fakat borcu dolayısıyla o işe ihtiyacı olma çaresizliği gibi örneklerle kapitalizmin emeği yok sayması ve gelir eşitsizliği üzerine bir yığın çıkarım bulabiliyoruz. (bir de the dreamers'la olan farklılığı gibi, kim ki duk 'un bin jip'i yöntem açısından benzer bulduğum bir diğer film)
--spoiler--

--spoiler--
bir de ideolojik pencereden 68 kuşağının solcularının zenginleşmesi 30'undan önce solculuk 30'u sonrası sağ düşünce olarak yapılagelmiş belki kağıt üzerinde sığ görünen değişen şartlar ve konjonktur sonrası doğru ama değişmeyen idealler ve idealizm açısından yanlış kodlamaya eleştirilerde bulunuyor. jan, Hardenberg'e diyor ya. belki de ne zamandır kendi elbiselerini kendin yıkamıyordun. teknolojik değişmeler ve yaşam şartları değiştikçe bazı şeylerde değişiyor yanıtı geliyor peşisıra.
--spoiler--

filme dair dün defterime yazdığım 2 etkileyici replikler bütünü durumu daha iyi özetliyor aslında. şahane spoiler olur bunlardan yazalım:

en beğendiğim kısım, jan ve jule arasında gece yarısı yapılmış diyaloglar silsilesi (aynı zaman dilimi hardenberg, peter'le kağıt oynuyor:)):

--spoiler--
(jule)''ben küçükken arkadaşlarımla -diğer kızlarla- hep beraber evcilik oynadığımızda onlar için bu çok inandırıcı olurdu. kendilerini oyuna kaptırırlardı. bense onların birer bebek olduğunu bir türlü aklımdan çıkartamazdım. o zaman da hep onları gözetliyormuş gibi hissederdim. oyunun bir parçası değildim anlıyor musun? ve bir şekilde her şey yine öyle. hayattan bahsediyorum.''
(jan) ''bu zaten matrix. onu görüyorsun, ama içinde yaşamıyorsun. ben de öyle.''
--spoiler--

diğeri (kaçırılan ama bir yandan da kaçırılmamış gibi olan hardenberg ve jan arasındaki yöntem-sistem-devrim üzerine olan bölüm):

--spoiler--
(hardenberg)''sizce etkilediğiniz birkaç kişinin size faydası olacak mı?
(jan) ''birini etkile, yüz kişiyi eğit. hiç duydun mu? bu duyulur. belki takipçilerimiz olur, biz sadece bir fitiliz.''
(hardenberg) '' gerçekten iyi olduğunuzu sanıyorsunuz. ama aynı teknikle yayılan teroristlerden farkınız yok. korkut ve korkuyu yay.
(jan) ''biz her ne olursa olsun daha iyisini yapalım demiyoruz. bizim için önemli olan orijinal ama işlevsel bir fikirle hareket etmek ve etkilemek. bu gerçekten iyi, değil mi? size fazla zaraar vermemek için çabalıyoruz. bence buna nankörlük denir. bizi kanuna karşı işlemiş olduğumuz suç, sizin her gün işlediklerinizin yanında bir hiç. sizler yönetimin sunduğu adaletle ilgileniyorsunuz. bizler ise kendimizce bir yol bulduk.''
(hardenberg) ''yani sizler federal almanya'nın yeni kurtarıcılarısınız. yeni nesil kızıl bereliler fraksiyonusunuz, öyle mi?''
(jan) '' en azından bizler oturduğu yerden ahkam kesen ve devrimlerden bahsedenlerden değiliz. ama tabii ki, eylemselliğimiz ciddileştikçe saldırganlaşıyorsunuz da.''
--spoiler--

10 üzerinden 8.

izlenmeli.
klasik bir sistem karşıtı film. hep alıntılanan cümleler aslında konu hakkında az çok bilgisi olanların kurabilecekleri cinsten ancak konu içinde işlenince etkileyicilik kazanmış. filmi izleten ve orjinallik sağlayan tek nokta evdeki eşyalarla yaptıkları tepki gösterme şekilleri. hakkını vermek gerek, ben cidden orjinal buldum bu fikri.
görsel