coğrafi avantajı da kullanarak devletin otoritesini kabul etmeyen, asker ve vergi vermek istemeyen, askerleri şehit eden isyancılara karşı atatürk'ün gerekeni yaptığı olaydır. bugünkü açılımcılara, müzakerecilere ders olması gerekir.
"Ewladê Kerbalâyimê, bê günayimê, ayibo, zulimo, cineyata..."
soykırım deriz "bir kaç kişi ölmüş, gerekliydi işte" derler.
katliam deriz "katliamın anlamı çok başka ama" derler.
ahan da yaşayan insanların ağzından buyrun dinleyin, okuyun, yalan mı söylüyorlar gözlerinden yaşlar aka aka bu insanlar deriz, ajam onlar ajan, derler.
yine de okumazlar, yine de yazalım..
"Bu evler kadar ceset yığmışlardı üst üste. Sarı saçlı, çıplak bir çocuğu ölü yığınının tepesine dikmişlerdi.. Dağ meltemi vurdukça çocuğun sarı saçları bir tarafa doğru dalgalanıyordu... gavur bile halimize ağlardı.. gavur.. gavur..
Bunu unutmayın.. Unutmayın.. Bu derdi unutmayın!" katliamın tanığının ağzından çıkanlar.
bir de pir seyid rıza'nın mektubunu okuyun.
"ingiltere Dışişleri Bakanlığına
Sayın Bakan,
Yıllardan beri Türkiye Hükümeti, Kürt halkını asimile etmeye çalışmakta, gazete ve yayınlarını yasaklamakta, anadillerini konuşanlara eziyet ederek, Kürdistanın bereketli topraklarından gidenlerden büyük bir bölümünün telef olduğu Anadolunun çorak topraklarına zorunlu göçler düzenleyerek bu halka zulmetmektedir.
Son olarak Türkiye hükümeti kendisiyle yapılan bir antlaşma sonucu bu baskılardan arındırılmış Dersim bölgesine de girmeye kalkışmıştır.
Bu olay karşısında Kürtler göçün uzak yollarında can vermek yerine kendilerini korumak için 1930′da Ararat Tepesinde, Zilan ve Beyazıt Ovasında olduğu gibi silahlara sarıldılar.
Üç aydan beri ülkemde tüyler ürpertici bir savaş sürüyor.
Savaş olanaklarının eşitsizliğine, yangın bombalarının, boğucu gazların kullanılmasına rağmen ben ve yurttaşlarım Türkiye ordusunu başarısızlığa uğrattık.
Direnişimiz karşısında Türkiye ordusu kasabaları bombalıyor, yakıp yıkıyor
Zindanlar yumuşak başlı Kürt halkıyla dolup taşıyor, aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor ya da Türkiyenin tecrit edilmiş bölgelerine sürülüyor.
Üç milyon Kürt, sesimden ekselanslarına sesleniyor ve hükümetinizin manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı sizden istirham ediyor.
Sayın Bakan en derin saygılarımın kabulünü rica ederim.
Şimdi olsa da izlerken kımız çamçaklarımızı tokuştursak denilen bombalama olayı. Şöyle bol zehirli gazlı biyolojik yangınlı falan olsa da dört harflilerden kurtulsak dedirten Güzel Devletimin nadide operasyonu.
tarihi olaylar o dönemin şartları altında değerlendirilirse objektiflik kazanır. şimdi o dönemin gazetelerini bugünün değerleriyle yorumlamak başka amaçlara hizmet etmektir.
--spoiler--
Dersim katliamı tanıklarından 90 yaşındaki Yumoş Bakıray Taraf gazetesinden Remzi Budancire konuştu:
O dönemin bir kaç tanığından ikisine ulaşıyoruz. Onlardan biri Tunceliye 9 km uzaklıktaki Meytan Köyünde yaşayan 90 yaşındaki Yumoş Bakıray. Katliam sırasında 15 yaşında olan Yumoş Nenenin yüzündeki çizgiler, çorak toprakları andırıyor ama belleği pırıl pırıl. O acıyı, katliamı bizden iyi kim anlatabilir ki oğul. Etimizde, kemiğimizde, kulaklarımızda, yüreğimizde hâlâ o sızı vardır diye başladı ve şöyle devam etti Yumoş Nene:
KADINLARI KURŞUNA DiZMEDiLER, TECAVÜZ ETTiLER
1937 yılında Turişmek köyü Robaik mezrasında, ailemle yaşıyordum. 15 yaşındaydım daha. Askerler katliamdan önce gelip köydeki evlerde bulunan bıçaklarımızı bile toplayınca babalarımız, dedelerimiz şüphelendi aslında. Askerler katırlarla aylarca bölgeye sevkiyat yaptılar, çadırlar kurdular, silahlar getirdiler. Katliam gününde bizim köydeki insanları başka bir köye götürdüler. Biz kaçtık, ormana saklandık. Oradan seyrediyorduk korkuyla. Çevredeki köylerden toplananları ilk önce kadın ve erkek olarak iki ayrı gruba ayırdılar. O anı hayatım boyunca hiç unutmadım. Kalabalığın önüne kurulu silahlar vardı. Askerler erkekleri o silahlarla taradılar. O an yükselen çığlık ve yakarışlar, şu an bile kulağımda.
Anlatırken kalın çerçeveli gözlüklerinin altından gözyaşları akıyor Yumoş Nenenin. Neneceğim biraz dinlen istersen deyince, Yok oğul, anlatalım ki bir daha kıyamasınlar kimseye dedi ve devam etti:
insan vicdanının kabul edemeyeceği bir sahneydi benim için. Gece kâbus görmeme neden olan olay o an oldu. Askerleri kadınların içine saldılar. Etraf sarılıydı ve çoğu bir birine iple bağlanmıştı. Kadınlara tecavüz ettiler ve çığlıklar içinde süngüler ile öldürdüler. Ortalık tam bir cehenneme dönmüştü. Saklandığımız yerde ağlıyor, korkuyor ve çığlımızı içimize gömüyorduk. Aynı şey bizimde başımıza gelebilirdi. Kaçtık, ormanın derinliklerinde saklandık. Askerler daha sonra köyleri ateşe verdi. Askerler gittikten sonra saklandığımız yerden çıkıp köye indik. Cesetler yerdeydi hala. Her yer kan gölüne dönmüştü. Her taraf komşumuz, akrabalarımız ve tanıdıklarımızın cesetleri ile doluydu. Sonra tekrar ormanlık alana çekildik. Aylarca ormanda saklandık hiç inmedik. Gündüz mağaralarda saklanıyorduk, gece köylerimize gelip başıboş olan hayvanları sağıp süt alıp tekrar mağaralara geri gidiyorduk. Kadınlar çocukları ile birlikte mağaralara saklanıyordu. Bir bebek ağlamaya başladı. Yanındakiler kadına çocuğu sustur, yerlerimizi öğrenirlerse gelip bizi de öldürürler dedi. Kadın emzirdiği çocuğunu göğsüne ağlayarak bastırdı sesi çıkmasın diye. Asker gittiğinde çocuk boğulmuştu.
KÖYÜ ÇIĞLIKLAR SARDI
Katliamın bir diğer yaşayan tanığı 83 yaşındaki Hüseyin Gül. izlerini hala vücudunda taşıdığı katliam sırasında 10 yaşındaymış Hüseyin Dede: Anlatırken o günleri yeniden yaşıyor:
Askerler bizi Hopikte topladı. iple kollarımızı birbirine bağladılar. Önümüze makineli tüfekleri koydular ve taramaya başladılar. Kadın çığlıkları ortalığı kaplamıştı. Ağzımdan ve vücudumun başka yerlerinden vuruldum. Bir cesedin altında kaldım ve ölü numarası yaptım, hiç kıpırdamadım. Yaklaşık 10 asker ölenleri kontrole geldi. Süngü batırıyordular. Koluma süngü isabet edince ah dedim. Canlı olduğumu anlayınca bacağımdan tutup sürükledi ve tepeden aşağı attılar, Munzura attılar beni. Askerler sudayken de ateş etti ama vuramadı. Bir baktım Munzur kıpkırmızı, kan akıyor. Suların üzerin cesetler yüzüyor. Boğulmak üzereyken yanımdan geçen bir cesede tutundum. Onunla birlikte epey sürüklendim. Bir yerde ayaklarımın taşa değdiğini hissedince çırpındım sudan çıktım. Aylarca dağlarda köy köy dolandım. *
bir cumhuriyet katliamıdır. değilmi ya; cumhuriyet demek özgürlük demekti, değil mi ya; demokrasi demek istediğin gibi düşünüp bunu savunabilmekti değil mi ya laiklik demek din ve vicdan özgürlüğüydü. zaten dersim de bir isyan bastırılması idi sadece. ulan madem öyle o zaman neden sabi sübyan bebeler öldürüldü, neden binlerce bebe öksüz yetim kalıp vagonlarda karga tulumba istasyonlarda haraç mezat dağitıldı.
anasına pusuda saldırılmışların çok sevdiği gurur duyduğu katliam. dersim de devletin ne boklar yediğini kendi askeri anlatırken 14 yaşındaki bebelerin yok karakol basılmış yok asker öldürülmüş demeleri kimsenin sikinde olmaz. gerici dedikleri seyit rıza ise devlete dedikleri kadar düşman olsa şeyh said isyanı nda şeyh said in yanında olurdu. kimin ne yaptığı ne yapabileceği bellidir. zilan deresi katliamı nı da biliriz 33 kurşunu da biliriz 17 bin faili meçhul cinayeti de biliriz. sıkmayın canınızı kimin ne olduğu gayet iyi ortada.
-zaten tek bir millet zaten yabancı güçler tarafından asimilasyona uğratılacaktı eğer kuvvacıysa seyit rıaz böyel bir bilince sahip olması gerekirdi!
-demek ki kuvvacı falan değilmiş!
yavuz sultan selim döneminden beri bölgede kanlı politikalar izleyerek aşiret reisleriyle işbirliği yaparak halkı sömüren osmanlının; dönemindeki sorunları çözememesi üzerine, cumhuriyet rejiminin çelik neşterle bir güzel deştiği yaradır. seyit rızanın cumhuriyetle ya da yenileşmeyle birproblemi yoktu; zira olsaydı milli mücadele döneminde kuvayımilliye saflarında mustafa kemal e güvenerek çarpışmazdı. seyit rıza nın erzincanın kurtarılmasında büyük rolü vardır. milli mücadele sona erince cumhuriyet rejimi bölgede yoğun asimilasyon politikalarına başlayınca seyit rıza tepki göstermiştir.
dersim halkı kürt değildir bir kere. %60 alevi türkmen diğer %40'ta tehcir sırasında, tehcire maruz kalmamak adına ermeni gregoryen mezhebinden aleviliğe geçmiş osmanlı ermenisidir. hatta asimile olsalar da bugün avrupaya gidenlerinin çoğu tekrar ermeni kimliğine geri dönmektedirler,bilhassa almanyada. zaten konuştukları dil bile kürtçe değil komşu illerdeki zaza aşiretlerden etkilendikleri için zazacadır. ama şimdi konuştukları dil zazaca diye bu etnik bazda ermeni oldukları gerçeğini de gizlemez. kısacası pkk türkiyede yaşayan her kesimi kışkırtmak ve daha fazla toprak hesabı yapmak adına kendisiyle etniksel bazda alakasız dersim bölgesini bile kullanarak kendine yamamaya çalışıyor ama üzgünüm dersimden size ekmek çıkmaz sevgili bölücükler. siz bu işlerde kullandığınız aklınızı, ab(d) ve israil'in ortadoğuda sizi uşak olarak kullanmasının nasıl önüne geçeriz'e yorun.
pusucu orospu evlatlarını mağdur göstermeye çalışan yavşakların allah tüm sevdikleriyle beraber "tez zamanda" belasını versin inşallah...
iki cihanda da gün yüzü görmesinler...
Köylüyü aşiret reislerinin baskısından kurtarmaktır amaç ve hastane, okul ve modern mahkemelerle birlikte doktor, öğretmen ve adalet de götürülür. Yollar yapılır, köprüler yapılır, ciddi bir "yatırım" yapılır.
Ancak gerici Kürt aşiretlerinin direnişini önleyemez bu girişimler ve elbetteki her devletin yapacağı gibi askeri harekat kaçınılmazdır.
--spoiler--
Devlet medeniyeti savunmakta, gerici aşiretler bu devleti, ordusunu, askerini hedef almaktadır. Bir karakolu basıp 33 askerimizi şehit ederek başlatırlar ayaklanmayı Bugüne pek bir benzemektedir.
Özgür Erdem "Dersim, Yalanlar ve Gerçekler" adlı kitabında burada özetlemeye çalıştığımız meseleyi ayrıntısıyla ortaya koymuştur. Hem tüm işbirlikçi yalanlar hem de tarihi gerçekler ortadadır:
Gerici bir tarikat lideri ve aşiret reisi Seyit Rıza'nın iç yüzü, isyancıların Fransız işbirlikçisi yönü, Seyit Rıza'nın ingiltere'den istediği destek gün yüzü gibi ortada, 100.000 kişinin öldürüldüğü, suçsuz kadınların ve çocukların kurşuna dizildiği, 100.000 insanın zorunlu göçe tabi tutulduğu, Dersimlilerin Alevi olduğu için öldürüldükleri masalları da dayanaksız, ispatsız kara bir palavradan ibarettir.
--spoiler--
bu tarihte böyle bir katliam varken o dönemdeki devlet başkanlarını nasıl bu kadar yüceltirler aklım almıyor. bunu yapanların da alkışlayanların da allah bin türlü belasını versin.
tabi her şey güllik gülistanlık değidi devlet açısından, asimile edilmesi gereken bir ırk, kürtçe konuşması yasaklanması gereken insanlar ( kürtçe konuştuğu her kelime başına bir hayvanını almak gibi cezai yaptırımlar uygulanmıştır.) üzerine bomba yağdırılması gereken baldırı çıplak bir reaya, mağaralarda gazla boğulması gereken analar ve kurşuna dizilip minik bedenleri kutu deresine atılmak üzre bekleyen çocuklar vardı, devletin işi çoktu, şeklinde gerekçelendirilebilecek katliam.
isyan olarak nitelendirenlerin öne sürdükleri düşünceleri asla temmellendiremeyecekleri, bu nedenle de bilgi vermedikleri sadece sakat bir safsata mucitliğine oynadıkları katliamdır.
he canım he, her şey güllik gülistanlıktı, bölge halkı refah, huzur, sükut içindeydi. sonra rahat battı da isyan ettiler.
bu mu sizin tarih anlayışınız?
hadi diyelim ortada haksız bir isyan var. kundaktaki bebelere ne demeye kıydılar? onlar mıydı savaş suçlusu olarak tayin edilen günah keçileri?
siyasi ideolojisi yüzünden bir katliama nasıl göz yumabiliyor bir insan..
anlamıyorum.
kimine göre katliamdır, ama bana göre devletin eşkiyalık olayına haklı müdahalesidir. dersim olaylarını atalarından dinleyip hala doğruluk ve yanlışlık boyutuna girmeden, peşin kabul gösteren insanların yaklaşımıdır aynı zamanda.
insanların bir hayvan gibi aşağılandığı, (bkz: hitler)in yaptıklarından aşağı kalmayan bir insanlık suçudur. belgelerle ispatlanmış olan bu ayıp hep üstü kapalı tutulmuştur. hiçbir insan canlı canlı yakılmayı haketmez. ırkçılığın hat safaya ulaştığı katliamdır ve hiçbir şekilde bahanesi olmayan vahşettir. olayın asıl ilginç tarafı bu katliamın (bkz: kurtuluş savaşı)nda bizimle aynı mücadeleyi vermiş kendi halkımıza yapılmasıdır.http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=76499