bugün

new york city semti.
filminin çekimleri sırasında Jack Nicholson, filmdeki baş düşmanını canlandıran John Huston'ın kızı Anjelica Huston ile birlikteydi. Anjelica'nın seti ziyaret ettiği gün ise filmde Huston'ın karakterinin Nicholson'ın karakterine "Kızımla yattın mı?" repliğini sorduğu bölümün çekildiği güne denk gelmiştir.
Filmin sonunda kötüler kazanıyor. Tamam noir film de çok yetersiz.. polanskinin bu denemesi çok da başarılı olmuş sayılmaz.

Eğer bitene dek ömrünüzden ömür gitmesini, zayıf kurgusuyla her saniye beyninizin acımasını istiyorsanız izleyin.
Açıkça söylemek gerekirse roman polanski bu yapımda işin altından kalkamamış ama film yine de kült olabilmiş.
Bu da sanırım nicholsonun oyunculuk performansından olsa gerek.

Şüphesiz bu senaryo alfred hithcock gibi bir dehanın elinde çok daha iyi işlenirdi. Bir düşünün bir hayal edin.
dikkat ederseniz, cümlenin sonuna doğru fuları düşüyor ama kıvrak bir hareketle tekrar boynuna doluyor.
yerinde tespittir.
1930'ların amerikasında geçen bu kült filmi özgün kılan en önemli unsur nasıl da her dönemde teknolojinin az olduğu dönemde dahi insanlığın kendi iyilerini ve kötülerini üretme, besleme kapasitesini işleyişindeki başarıdır.

Onun dışında jack'i dahi çıkarsan hala iyi bir pazar sineması olarak kalır.
Finaliyle beni hayal kırıklığına uğratmış güzel film. Film boyunca seyirciyi suçlu arayışına sokup sokup çıkartıyor, filmin sonunda suçluyu lak diye söylüyor ve bok gibi bir final veriyor.
Yazan herif "dur abuk bi final yapayım da seyirci ters köşe olsun demiş belki ama bence filmin 2 saat boyunca süren heyecanının son dakikada amına koymuştur. Şahsen film boyunca keyifle izleyip de finalinden tiksindiğim film çok azdır. Beğendiğim filmlerin çoğu film boyunca sıkıp bayıp finaliyle akıllarda kalan filmlerdir.
He bir de filme adını veren chinatown un havada kalmasıysa ayrı bok bir durumdur. Film boyunca chinatown chinatown ötüp durdular filmin sonunda uç beş çinli gösterip "chinatownda olur böyle şeyler" diyerek nasıl bir mesaj verdi şahsen basmadı benim kafam. Teksas sanki Amınakoyim. Herkes birbirini vuruyor sanki. Sen film boyunca chinatowndan iyi kötü güzel çirkin eğlenceli sıkıcı tehlikeli bok püsür diye bahsetme. Seyirci chinatownun ne bok olduğunu anlamasın. Sonra gerzek iki polis salak bir şekilde suçsuzun birini vursun. Sonra "chinatownda olur böyle şeyler."
Son beş altı dakikası olmasa çok hoş bir film be. Filmi sonu bozuyo amk. izleyin tabiki de.
Koca filmden akılda kalan hills in baldızına kaydığı gerçeği.
Finali çok etkileyici olan 1974 yapımı film. Kara film türünün örneklerindenmiş öyle diyolla. Tamam filmi kötü bitirirsin anlarım da bu nasıl son amk dememe sebep olmuştur.
''kim neyi hakediyor'' filmi. roman polanski-jack nicholson işbirliği. finali kendi kült yapan bir film.
izlerken sıkılmadığım filmlerden biriydi. Ancak bana nedense finali biraz basit geldi, o yüzden hayal kırıklığına uğradım açıkçası. Bir kere film senaryo olarak marjinal bir döngüye sahip. En az 2-3 kere seyirci suçlular arasında git-gel yaşayabiliyor. Bu da konunun son ana kadar ayakta kalmasını sağlamış. Çok ufak detayları serpiştirmişler.. Dikkatli izleyicilerin hayranlığını kazanabilir bu yönüyle. Bir de şöyle birşey var.. Sürekli 'Çin Mahallesi' lafı geçtiği için insan orada ne olup bittiğini merak ediyor. Senaryoyu bağlama şekilleri de o derece güzeldi. Gel gelelim benim açımdan final fazlasıyla basit geldi ve beklentimin çok altındaydı. Belki de böyle mystery bir yapım da sürpriz bir son beklediğimden oldu bilemiyorum. Atmosfer bakımından da gayet tatmin ediciydi. Baraj üzerinden gidilince hayli gerilimli sahne mevcuttu. Özellikle portakal bahçesi sahnesi bir hayli beğenimi kazandı.

Oyunculardan bahsetmek istiyorum biraz. Jack Nicholson bu tür rollere çok yatkın biri. Örnek bir aktörün vereceği heyecanın 2 kat daha fazlasını alıyorum gizemli ve gerilim dolu filmlerinde. Çünkü gerçekten adamın tipi psycho bir kere. Her an bir canavar çıkacakmış hissi var. Bu filmde de cool ve hayli araştırmacı bir karakter. Güldürdüğü yerleri sıkça mevcuttu.

Beni tatmin eden bir final sahnesi olsaydı çok daha iyi olabilirdi.
film özel bir dedektifin baştan sona bir cinayeti çözme çabasının anlatımı gibi görünse de aslında anlatmak istediği şeyi son sahnede anlatan yapımlardan. ağır bir kurguda işlenmiş olsada bir birbiri ardında gelişen olaylar ve sizi içine çeken diyaloglar zamanın nasıl geçtiğini anlamamanıza olanak veriyor.
jack nicholson'ın oynadığı en iyi filmlerden biridir. 1974 yapımı film yanlış değilsem. şu an piyasada yer alan polisiye filmlere bin basar. bence en yakın bir yerde alın ve izlyin filmi. özellikle son sahneyi gözden kaçırmamanızı isterim.
thanksgiving ile gelen winter break' in serefine new york' takine bir ugrayip ogle yemegi yiyecegim cekik gozluler mekani.
ağır ilerleyen polanski filmi. tüm amacı bir olayı aydınlatmak olan dedektif j.j.gittes amacına ulaşır mı, ulaşmaz mı bilinmez pek. finalin beklenmedik ve muğlak yapısı yaratıcı. kurgusunun giriftliği ile insan yaşamının kompleks yapısı arasında analoji kurarak ilerleyen ve genel olarak nev-i şahsına münhasır film. yine de biraz fazla büyütülmüş gibi. bu arada hakkını yemeyelim, duyduğum en güzel final cümlesine sahiptir. bir de sinema televizyon bölümlerinde işlenen bir filmmiş kendisi. (bkz: film noir)
tüm zamanların en güzel filmlerinden biri. sonu belkide en güzel biten film.
COD1 ve COD2'de mevcut olan mp_carentan haritasını (2. dünya savaşı dönemi fransası sanırsam emin değilim) COD4 Modern Warfare'e remake yapmışlar. Heyşer aynı yerinde, penceredeki mg 42 yerine modern silah, şarap mahseni yerine kitaplık falan yapmışlar. insan eski günleri anımsıyor. oynarken zorlanmıyor azizim.
çaynatavn da çaynatavn. çaynatavn da çaynatavn.

çok methedildi. çok duydum. sinema tarihine adını altın harflerle yazdıran filan... bazen, ben bu işleri gerçekten anlamıyore signor. zira vasat altı bir film demekten bir saniye bile imtina etmem. edemem. neydi bu yahu! çok şükür bugün de bir idolü yıktık, gerçeklerle yüzleştik. ne şahane. ayrıca filmde yetmiş kere çaynatavn lafı geçti ama bir tek son sahnede gördük çekik gözlülerin mahallesini. -filmle alakasız- new york'ta var bir çaynatavn.. fena... gözünü kapatıp oraya bıraksalar bir insanı, yarım saat dolaşır durur da, oğlum burası new york demez. öylesine çayna bi yer. çinliler kadar kültürler arası iletişim kurmaya kapalı bir başka millet de yoktur. ayrıca türk devletlerine karşı hain emelller besleyen çinliler vardı zamanında, di mi?. çin ile ilgili sahip olduğum tüm gereksiz bilgileri aynı başlıkta dışavurmanın hafifliği ile çıkıp gidiyorum bu entry'den. don't cry for me çayna...

filmden:

"çoğu insan şu gerçeği kabullenemiyor ki: zamanı ve yeri geldiğinde insanoğlu her şeyi yapabilme kapasitesine sahiptir." bunu diyen adam da kızının ırzına geçen bir adam! adam değil yani...

dipli not: filmde, jack nicholson 'un burnunu kesen bıçakçı roman polanski'den başkası değildir.
call of duty 4 te , call of duty 2 nin carentan haritasına yapılan remake.
washington d.c de cin restaurantlarindan gecilmeyen semt. ayni zamanda amerika`nin unlu otobus sirketlerinden.
(bkz: h street)
--spoiler--
"ulan filmlerde hep arabanın arkasından ateş açılır, bi kere mi tutturamaz insan hedefi." şeklindeki inancımı sarsan tek film olmuştur.
--spoiler--
bu mükemmel filmin belki de en büyük şanssızlığı the godfather part 2 ile aynı yıl gösterime girmesidir.
faye dunaway 'e aşık olmama sebep olan, jack nicholson 'ın ise döktürdüğü roman polanski filmidir.
yine bir uykusuzluk seansında gece gece atv'de denk gelip tekrar izlediğim roman polanski filmi. en iyi film, yönetmen, aktör, aktris dahil 11 dalda oscar'a aday olmuş ve ancak en iyi senaryo oscar'ını alabilmiştir. ağır tempoludur fakat hiç sıkmaz. aksine insanı daha bir içine alır. bonnie and clyde'da aşık olduğum faye dunaway'e bu defa şefkat beslememe neden olmuştur ayrıca. filmin bir diğer çarpıcı yanı ise jack nicholson'ın karşı koyulamaz cazibesidir. hani filmde hiç kadın olmasa, bu defa bir erkek yatağa atar bu adamı. o derece çekicidir. yo hayır beni çekmedi. lan bak inan ki...
alakalı olarak: (bkz: ensest)
(bkz: robert towne)

(bkz: diane ladd)
hemen hemen her metropolde yer alan mahalle. los angeles'ta bunlardan iki tane bulunur.