amerikalı yazar, şair. kadınları anlayan ender kişilerden biri olması sebebiyle hayranlığımı kazanmıştır. eserlerinde değişik isimlerle karşımıza çıkar. ama bilirsin bukowski kokar her kelime.
pis moruk lakabı ile tanınır. içki, sigara, umursamazlık sevgisiyle özendirir.
itiraf;
bir kedinin yatağa sıçramasını
bekler gibi
beklerken
ölümü
karım için çok
üzülüyorum
sertleşmiş
solgun
bedenimi
görecek
bir kez, belki de
iki kez sarsacak:
'hank! '
cevap vermeyecek
hank.
ölüm değil beni
endişelendiren, bu hiçlik
yığını ile kalacak olan
karım.
ama birlikte uyuduğumuz
bütün o gecelerin
hatta yararsız tartışmaların
bile
harikulade şeyler
olduğunu bilmesini istiyorum
ve bu güne kadar
söyleyemediğim
o zor sözcükler
artık söylenebilir:
tibet'e git
deveye bin
incili oku
ayakkabılarını maviye boya
sakal bırak
kağıttan bir kanoyla dolaş dünyayı
the saturday evening post'a abone ol
çiğnerken sadece sol tarafını kullan ağzının
tek bacaklı bi kadınla evlen
ve düz bir usturayla traş ol
ve kadının koluna adını kazı
benzinle fırçala dişlerini
bütün gün uyu ve gece ağaçlara tırman
keşiş ol
viski ile bira iç
kafanı suyun altında tut
ve keman çal
pembe mum ışığında göbek at
köpeğini öldür
belediye başkanlığına aday ol
bir varilin içinde yaşa
baltayla kafanı yar
yağmurda lale ek
AMA ŞiiR YAZMA!
looser tayfasının en keşi. ayrılık zamanlarında veya hayattan bıktığın günlerde şiir kitaplarını biranın kapağını açıyormuş gibi açmak bukowski'den yararlanmanın en güzel yoludur.
bir kitabında yalnış hatırlamıyorsam şöyle diyordu; "kötü bir şey olduğunda unutmak için,mutlu olduğumda kutlamak için eğer hiçbir şey yoksa olsun diye içerim."
ayrıca charles bukowskiyi anlatan "barfly" isimili bir filmde vardır.izlenmelidir şayet izlerken arkadaşınız bir şişe şarap,viski vs olmalıdır.
Benzerleri bizim coğrafyamız da da bulunan , ayaklı twitter tadında kendini yıkamaktan aciz, oğuz atayın tutunamayan modeline örnek gösterilen fakat alakası olmayan bir yaşam sülüğüdür. Bu tip insansıların genellikle yaşam alanlarında bolca mikrop barınır ve etraflarına bu mikroplardan ördükleri bir karizma yansıtırlar.Bazen bu görüntü diğer insan türlerine çekici görünür ve sineğin ışığa çekilip ölmesi gibi, insan aklında Kırım-Kongo kenesi etkisi yaratırlar. itinayla sakınılması gereken, id,ego,süperego bulamacı bu insanlardan sakınmanın yolu da, daha yüksek bir ego teminidir.
eserlerini çok yalın bir dille yazdığı için okuyucuya bazı gerçekleri acı ve ani bir şekilde aktaran , sanırım bu yüzden de pek sevilmeyen depresif , alkolik yazar.
''boktan birşey olursa unutmak icin içersin,iyi birşey olursa kutlamak için hiç birşey olmamışsa olsun diye içersin''
''insanların yanında mutlu değilim, yeterince içersem kayboluyorlar'' diyen güzel insan ...
farz edelim ki bu adamla tanistik ve bukowski oldugundan bihaberiz. ne kadar süre tahammül ederdik kendisine acaba diye düsünmeden alamiyorum kendimi. kosarak kacardik herhalde, borc morc ister, sevgilimize yan gözle bakar diye. bukowski gibi adamlar, kücük dünyamiza fazla gelir. bence öyle.
popüler kültüre meze olmasını, chuck palahniuk vs ardılı neo-noir (nuğa diye okursanız saygı duyulursunuz) genç vatandaşlarla ilişkilendirilmesini gerçekten acıtıcı buluyorum.
Biraz realist olmak gerek. Bugün ayılıp bayılan tayfanın bir çoğu onu kendi döneminde tanısa büyük bir tiksinti duyacaktı. gerçek okuyucularını işin içine katmadan diyorum ki; günümüzde mevcut kitlesinin büyük kısmı keremcem hayranı kitle. bunlara ver şizofreniyi, ver aşağılık adam aforizmalarını, tanrı olursun tanrı... bukowski'nin felsefesini anlamadan, 'aa ne güzel adam lan' demekle bukowski hayranı olunmuyor maalesef.
Gel gelelim insanın babacığım diye seslenesi geliyor herifin resimlerine baktıkça. Van gogh'a working out şiirinde verdiği ayar, sanat tarihinde en güzel ayardır kanımca...
acı çekmek için ayyaş olmak,
bir kadın tarafından sıfırlanmak gerekmiyordu,
ama acı çekip ayyaş olunabilirdi.
bir süre, gençlikte özellikle,
talihin senden yana olduğunu sanabilirdin,
bazen senden yanadır da gerçekten.
ama senin farkında bile olmadığın ve;
senin aleyhine işleyen birtakım ortalama hesaplar ve kanunlar vardır,
her şeyin yolunda gittiğini sandığın zamanlarda bile.
bir gece, sıcak bir salı gecesi o ayyaş sen oluverirsin,
sensin o ucuz pansiyon odasında olan,
ve daha önce o odalarda olmuş olmanın da bir yararı olmaz,
daha da kötüdür hatta,
çünkü bir daha bu duruma düşmemeye karar vermişliğin vardır.
bir sigara daha yakmaktan,
bir içki daha içmekten,
o sıvası dökük duvarlarda bir çift göz,
bir çift dudak aramaktan başka bir şey de gelmez elden.
bazen sert biri oluyorum
ama tadıma bakarsanız hala
tatlı.bütün mesele
söylemeye korkuyor olmam.
hani sevgiliniz size,
"beni sevdiğini söyle" der de
söyleyemezsiniz ya aynen öyle.
diyen, kadınlara ve içkiye düşkünlüğü ile
de bilinen 1920 senesi Almanya doğumlu şair.