cennetten kovulan

entry259 galeri1
    59.
  1. sözlüğe çok şey katacağını düşündüğüm yazar. umarım değeri bilinir.
    1 ...
  2. 58.
  3. uzun uzun yazan üçüncü nesil yazar. *
    1 ...
  4. 57.
  5. komik yazılarıyla güldürebilen yazar.
    1 ...
  6. 56.
  7. sözlük için çok büyük bir kayıptır. o sadece son 4 ayı boyunca bu sözlüğe güzel bişeyler yazabilmek için adamıştır. sevgilisinden ayrılmıştır; sözlükten cıkamadığı için gec kaldığı kafeye vardığında. kitap yazmıştır sadece biraz yaşadığını kanıtlayabilmek için.

    evet bir hayat okudu kitabı değişti. almanya nın bir kasabasında bıraktı o hayatı. bende bıraktım o kasabadaki hayatı. sırf insanlara anlatabilmek için. *
    3 ...
  8. 55.
  9. cennetten kovulan yazardır. "şüphesiz ki bu sözlükte herkese hakettiği vardır".

    (bkz: tilkinin dönüp dolaşacağı yer)
    1 ...
  10. 54.
  11. msn adresindeki bütün kişiler hacklenen yazardır.
    1 ...
  12. 53.
  13. entryleri okunulası yazar. bir kere geldi ankara'ya, sonra unuttu bizleri be sözlük.
    ve tabi ki, nice mutlu yıllara.
    2 ...
  14. 52.
  15. sonradan pişman olsam da oldukça sıradan bir hayat yaşadım. gözlerden uzak bir kasabanın tren istasyonunda bilet satıcısıydım. bütün gün "bilmemkaç trenine bir bilet alabilir miyim?" diyaloglarına yüzümde olabildiğince gerçekçi, ama sahte bir tebessümle karşılık verip bilet kesiyordum. sıradan yağmurlu bir gündü. önümdeki gazeteyi okuyordum. birinin "bilmemkaç trenine bir bilet alabilir miyim?" dediğini duydum ama bu seferki biraz farklıydı. alıştığım seslerin aksine dibi görünen billur bir şelale gibi kulağımı okşamıştı. açık kahverengi bir pardösü giymişti ve biraz daha açık renkte şapkasından sarı dışa doğru kıvrılmış saçları özenle çizilmiş bir portreyi andırıyordu. titrek ellerimle bir bilet kestim ve sanırım o gün, yani son gün hayatımda ilk defa yaptığım işten utandım. daha farklı bir işte çalışıyor olmak isterdim ya da onunla beraber o istasyonda tren beklemek ama gişe memuruydum ve kendim için bile sıradan ve dikkat çekmeyecek biriydim. trenin nereden kalkacağını sordu, ikinci perondan kalkacağını söyledim. peronun en sonuna kadar yürüyüp oradan karşıya geçmesi gerekiyordu ama tren raylarının üzerinden yürüyerek geçmeyi tercih etti. karşıya geçerken rüzgar şapkasını uçurup rayların üzerine bıraktı. o sırada gişeden dışarı çıktım. benim için iyi bir fırsattı, yaklaşan trenin önünden koşup korkusuz ve cesur bir şövalye gibi şapkasını rayın üzerinden alıp karşıya geçebilirsem belki bu sıradanlıktan kurtulup gözünde bir kahraman olur, aşkını kazanmabilirdim. karşıya doğru koşmaya başladım. son hatırladığım acımasız bir çelik parıltısı.

    çok da iyi bir hayat sürdüğüm söylenemez dünyada. bu benim seçimimdi, içkiyi ve müziği severdim. tren istasyonunda çalıştığım sürece tom waits şarkıları dinler, en alt çekmecemdeki metal cep şişesindeki viskiden kimseye farkettirmeden bir fırt çekerdim. bir defa da meteliksiz işe dönerken kendime hakim olamayıp tekel bayiinin camını kırarak bir şişe köpeköldüren şarabı çalıp kaçmıştım ama param olduğu bir gece şarabın ve camın parasını kapının altından içeri atmıştım. cehennem garanti gibiydi anlayacağınız.

    kendimi psikolojik olarak sıcağa ve ateşe hazırlarken beyaz giyimli bir görevli yanıma gelip kendisini izlememi söyledi. arkasından giderken nereye gittiğimizi sordum, "cennete" dedi. "kayıtlarınıza göre cehennemliksiniz ama aşk için öldüğünüzden cennete girmeye hak kazanmışsınız".

    neyse girdim bi şekilde cennete. beyaz giyimli hatunlar karşıladı kapıda, sanırım bunlara "huri" deniyor. sonra bir ağacın altına oturduk. güzeldi herşey ama bir süre sonra oldukça sıkıcı gelmeye başladı. cennetliklerin isteklerini yerine getirmek için bekleyen görevlilerden birine usulca "dostum burada tom waits dinleme imkanımız yok mu?" dedim. cevap vermedi, sadece başını sağa doğru anlam veremediğim bir şekilde salladı. sonra "birşey daha sorabilir miyim, aramızda kalsın buralarda tekel bayii ya da ona benzer birşey var mı?" dedim. bu kez kaşlarını çattı ve hızlıca uzaklaştı.

    bir kaç dakika sonra bir kaç görevli gelip beni kollarımdan tutup dışarı çıkardı. kapıda kırmızı elbiseli boynuzlu biri bekliyordu. gülümsedi ve "sigara ister misin?" deyip davidoff tuttu, bir tane aldım. sanırım ateş aramama gerek kalmayacaktı.

    o sırada fonda everything goes to hell çalıyordu. *
    2 ...
  16. 51.
  17. 50.
  18. 49.
  19. sözlüğün okunabiliritesi * :) yüksek yazarlardan... şimdi efendim biz bunla aynı şehirdeyiz, zamanın birinde dedim ki; "ulan * cenneten kovulan gel burada bi zirve yapalım" bu da bana yamulmuyorsam "2-3 kişiyiz nasıl zirve yapalım" tadında bir şey söylemişti... gel zaman git zaman dedim ben buna "hocam bi görüşelim yav" bu da "eyvallah" dedi... neyse bu beni ziyarete falan gelecek... ben tuttum antalya'ya gittim, bu da tutmuş o gün çıkmış gelmiş demiş "paleface nerede" olmadığımı söylediklerinde dönmüş gitmiş... ertesi gün "x bey seni şu devamlı girdiğin siteden tanıyan biri geldi" dedim; "aha cennetten kovulan" adam allah'ın gücüne gidecek öyle bir hareket yapmış ki cennetten kovulmasına vesile olacak, adam duruyor duruyor, tam izin günümde hem de kilometrelerce uzaktayken geliyor... dedim bu harbiden haketmiş kovulmayı... :) ayrıca günün anlam ve önemine binayen kutlu olsun diyorum ayrıca...
    1 ...
  20. 48.
  21. neden kovdular bilmem ama bizim oralarda istesen de kovduramassın kendini, biz sevdiğimiz adamı bırakmayız, iyi yıllar.
    1 ...
  22. 47.
  23. bazı yazarlar vardır: iki çift muhabbet etmesen de haklarında her zaman "iyi yazıyor arkada$" diye dü$ündüğünüz. onlardan i$te.
    1 ...
  24. 46.
  25. cennetten kovulmuş olabilirsin ama eğlenceden kovulamazsın yazarı.

    evet, evet nice yeni 14 ocak'lara

    - kızım, arkadaş yoldan geldi, arkada yer yapta dinlensin az
    1 ...
  26. 45.
  27. herkes bir kenarda oturmuş zevksiz tiyatromuzun calışmasını izliyordu. bir adam kafasında beresi, üstünde zero yazan tişörtü, altında yırtık converse ayakkabıları ile tiyatro sahnesinin sağ köşesine oturmuş bekliyordu. herkes o'nu izliyordu. çünkü; hareketsizce durup başını öne eğmiş bekliyordu. siyah beresini cıkardı. siyah uzun saçları arasından yüzünü göremiyorduk. bir anda ellerini havaya kaldırdı. 'insanlıkkkkkkkk' diye bağırdı. bütün tiyatro onun sesiyle yankılanmıştı. o an uyuyan ne varsa kalkmıştı artık uykusundan. herkes o'nu izliyordu. tiyatro o gün gercektende istediği coşkuya ulaşmıştı. oyunculuk buydu. tam senaryoda yazan yerin üstüne söylenebilecek tek söz bu olurdu.

    -insanlık.

    o'nun elinde senaryo yoktu. ne söyleyecegi söylenmemişti. ama o an dante den ilahi komedya oynanıyordu.

    'eğer sizler, tanrı' nın cennet e kabul etmeye layık görmediği görüntüler iseniz, sizi bu merdivene kim getirdi?'

    böyle diyordu dostumda. sizi bu merdivene kim getirdi?

    bu soruyu insanlığa sorabilen tek yazardır. senaristtir. aşıktır. aşktır. ve, benim ölümümde yanımda olacak tek kişidir.
    3 ...
  28. 44.
  29. yazar olan yazar..sozlugun boyle bir bunyeye sahip olmasi sevindiricidir. benden yazar olmaz dan sonra bir de cennetten kovulan la sozluge imla dersleri verilmesini teklif ediyorum..*
    1 ...
  30. 43.
  31. sahipsiz, sokağa bırakılmış yavru bir kedinin masum bakışları gibiydi, ama isyanda, aşkta, hayal kırıklıkları da vardı bu bakışlarda. ölene kadar unutamayacağı duyguydu bu duyguydu. bahar mevsiminin kendini gösterdiği zamanlarda karın altından çıkan kardelen gibiydi. cesurdu, ölüm kelimesinin anlamı yoktu onun masum yüreğinde. haykırdığı, hıçkırarak ağladığı uğruna dünyaları feda edebileceği dostu vardı. bu dost duyguydu, duyguluydu, hep onunlaydı. onsuz bir dakika bile geçiremezdi. aşk'tı bu. ama o da aldanmıştı bu dünyanın sahteliğine bilmiyordu babanın oğluna güvenmediğini. uçurumun kenarında buldu. sisli, buğulu ölümün kokularının hissedildiği bir akşamda. ölmek istiyordu ve ölmek için acı bir gün diyordu. onu ölüme de hayata da bağlayan dostu aşk'tı
    3 ...
  32. 42.
  33. kar tanelerinin o eşsiz gösterisinde hayat denilen sahte tiyatroya oyuncu olarak alınmıştı. ilk rolü gözlerini açmak ve ağlamaktı. ilk rolünü kusursuzca oynadı. sonraki rolü mutlu taklidi yapmaktı. becerdi becermesine ama gerçek mutluluğun nerelerde hapis hayatı yaşadığını biliyordu.

    mutluluk şarkılarda, şiirlerde, romanlarda ve siyah beyaz filmlerdeydi. şarkılar besteledi. şiirler yazdı. roman karakterlerinin ismini isim olarak seçti kendine. siyah beyaz filmler izledi. doydu hayata.

    ve sıra gelmişti son bitiş sahnesine. rolünü kavrayamamıştı. beceremezdi ölümü. onun için ; ölene kadar ölümsüzüm dedi.
    2 ...
  34. 41.
  35. tespihle düşüncelerini boğan, jazz cdleriyle hayalkırıklıklarına çizikler atan, usturayla saçlarını tarayan yazar.
    1 ...
  36. 40.
  37. anladığı herşeyden nefret eden, ve anlaşılmaz aşkların kavurucu kumsalında yalınayak gezinmeyi seven yazardır.
    ey cennet kumsallarıyla yetinmeyen adam!
    bulduğun deniz kabuklarından kendine yaptığın ilmek yetmez kendini öldürmeye. çamurun dibindeki parlaklığa kulaç atmalısın. vurgun yiyerek ölmek yaraşır sana.
    5 ...
  38. 39.
  39. ne zamandır görüşemediğim yazar. bazı zirvelerde katılımcı listesinde adını görüp sevinmişimdir ancak bu sevincim kursağımda kalmıştır. en yakın zamanda görüşmek dileğiyle.
    1 ...
  40. 38.
  41. online yazarlara baktığımda, ölene kadar ölümsüzüm sloganını gördüğüm ve takdir ettiğim yazar.
    3 ...
  42. 37.
  43. dedim ben buna. "melankoli bir yaşam stili olamaz" diye. anlamadı. izledi. okudu. dinledi. ve, yazdı. sonunda böyle oldu. dünyalar kralı dostumdur. * *
    3 ...
  44. 36.
  45. bugün girdiği kaliteli entrylerle beni bir hayli keyiflendirmiş, hüzünlendirmiş iyi yazar. neye mi hüzünlendim? buyrun efendim ;

    (#1129738)
    (#1129680)
    (#1128411)
    3 ...
  46. 35.
  47. düzlemesine değil derinlemesine yazan yazardır.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük