ülkü tamer'in ölüm yıldönümünde yazdığı nefis yazıyı bulup okumanızı şiddetle öneririm. zira cemal süreya'nın döneminde çıkardığı papirus dergisi tıpkıbasımı yayımlanmaya başlanacak. güzel bir haber.
"eski giysilerimi bile yenilerini aldıktan sonra bir süre daha giyerim. sonra da hiç giymem onları. yine de bir çeşit minnetim vardır onlara karşı; kurtarmışlardır beni. bir pantolonum vardı yedi sekiz yıl önce. eski ağı yırtılmış, birkaç kez onarılmasına karşın yeniden yırtılmış bir pantolon. ne severdim onu bir bilsen! çünkü tek pantolondu. yenisini alamıyordum; daha doğrusu almıyordum. o pantolona nasıl bir büyük vefa duygusu içinde olduğumu mümkünü yok anlayamazsın şimdi. tek pantolon olduğu için daha çok benimdi de ondan mı? belki ondan. kişi sevinçlere teşne olmak için yaşama kadrosunu daraltmalı mı? galiba öyle. ya da ben öyleyim. hep bir arkadaşım olmuştur, bir dostum, bir sevgilim olmuştur. bir pantolonum, bir ceketim."
canıyla beslediği hüznün kuşları tıpkı şiirleri gibi yadigar sevenlerine,
hüznün kuşları daha bir çoğaldı o gittiğinden beri,
düya turgut uyar'ın da dediği gibi eski dünya değil artık,
insanlar hem sabuna karıştı hem suya...
hüznün kuşları artık yetinmeyi de bilmiyor,
ne zaman duysa insan iki dize şiirini,
hüzün basıyor tüm kalpleri.
ne bıraktığın kelimeleri bir bir denemek gideriyor sessizliği,
ne de yeni kelimeler bulmak sonuç veriyor o gideli.
yalnızlığın başkenti artık onun şiirini fısıldayan,
dizelerine göz değdiren,
hüznün kuşlarını canı ile besleyen,
ve yaşadığı hayata -üstü kalsın- diyebilecek kadar saygısı olan binlerce seveni.
ölümsüzlük denen şey sanırım bu, 20 sene önce fiziki olarak dünyadan ayrılmış ama insanlar hala onu okuyor onu anıyor ve onun kaleminden birilerine bişeyler anlatayıyorlar.
ne mutlu sana...
''Posta arabalarından söz et bana
Kan var bütün kelimelerin altında
Ezop'un şu lanetli dilinden söz et
Kan var bütün kelimelerin altında
Umulmadık birgün olabilir bugün
Aslan kardeşçe uzanabilir kayalıklara
Bir çay şöyle yağmurların kokusunda
Kan var bütün kelimelerin altında
işte durup dururken surda
Bir yelpaze gibi açıldı sesin
Güzün en gürültülü kanadında
Göğün en ince dalında
Kan var bütün kelimelerin altında
`Umulmadık bir gün olabilir bugün
Bir çeşme gibi akabilir cumartesi`Çığlığındaki sessiz harfler
Dün gecenin ağırlığıdır damarlarında
Ne güzel konuşur sokak satıcıları
Fötr şapkalarıyla ne kalabalıktırlar
Ve çiçekçi kızların göğüsleri
Daha suçsuzdur kırlangıç yumurtasından
Kan var bütün kelimelerin altında
Yaprağını dökecek ağaç yok burda
Ama ışık sökebilir olanca renklerini
Sürekli işbaşındadır belleğin
Tanık şairler arasında
Oyuncu arkadaşlar arasında
Yolculuk bir kafiye arayabilir
Atının kuyruğundaki düğümde
Ölüm bir kafiye arayabilir
Ak gömleğinde
Yol bir kafiye arar ve bulur
Dönemeçlerin benzerliğinde
Kan var bütün kelimelerin altında
Bir gül al eline sözgelimi
Kan var bütün kelimelerin altında
Beş dakka tut bir aynanın önünde
Kan var bütün kelimelerin altında
Sonra kes o aynadan bir tutam
Beyaz bir tülbent içinde
Koy iç cebine
Bütün bir ömür kokar o ayna
Kan var bütün kelimelerin altında
işte o kandır senin gülüşün
Sızmıştır hayatın derinlerine
Siyahtır orda kırmızıdır
Daldan dala atlar
Sever çocuklara anlatılan masalları
Ama iş savunmaya gelince
Yalnız alevi savurur
Ve güneşin solmaz çekirdeğini
Yalnız doruklarda
Umulmadık bir gün olabilir bugün
Kan var bütün kelimelerin altında''
Şiire lise yıllarında aruz denemeleriyle başladı. ilk şiiri "Şarkısı-Beyaz" Ocak 1953'te Mülkiye dergisinde yayınlandı. 1950'lerin başlarında gelişen ikinci yeni hareketine katılmakla birlikte, şiirde anlamsızlığı savunan görüşleri benimsemedi. Karşı çıktığı geleneğin diri değerlerinden yararlandı. Şiirde erotizmi canlandırırken, toplumsal değerlere uzak düşmedi. Şiirin "anayasaya aykırı" olduğunu, doğanın ahlakı kovduğu yerde ve yasadışı olduğunu savundu. Bu görüş onu şiirde öyküden kaçınmaya, çarpıcı, yoğun imge adacıklarından oluşan bir söz sanatına yöneltti. Düzyazılarında sürekli yeni sorular sordu. Denemelerinde de başka sanatçılar, özellikle şairler üzerinde durmayı yeğledi.
kız kardeşini ahmed arif'le evlendirmek isteyen ama ahmed arif'in temiz bir gömleği olmadığı için buluşmaya gidememesinden ötürü, bu hayali gerçekleşemeyen şairdir. en asil duygunun insanıdır.