cemal süreya nın ölmeden önce yazdığı son şiiri olduğu söylenir 'üstü kalsın' ın.
ölüyorum tanrım bu da oldu işte, varlığımız öyle bir devamlılık arz ediyor ki ölümün
soğukluğunu ensemizde hissetmeden, onun geleceğini düşünmüyoruz. ha bir de yaşlılık var
tabii.
ölümün soğukluğunu yaşamda aramak zor görünüyor. sevdalardaki ayrılık kimi zaman ölümden
beter görülebiliyor da..
bliyoruz ki her ölüm erken ölümdür. bir insanın yaşamının, gözlerindeki ışığın
sönmesi yani o insanın pilinin tükenmesi, erkendir..
üstüne üstelik tanrıya rest çeker gibi belirtmiş ya keyfiyetini;
üstü kalsın diye..
gider ayak yaptığına bakın hele..
bir ticari araca binmiş sanki bunca sene, inerken 'yolculuğundan memnuniyetini' söylüyor.
şöför kimdi derseniz, belki hayattı belki kendi..
veren memnun muydu bilemem ama, alan memnun dönmüş.
Sonuna Kadar adlı yazısından nazım hikmet hakkında:
Nâzım Hikmet'in önemi şurda : Bir devrim düşüncesini toptan üstlenmiş ve sonuna kadar götürmek cesaretini göstermiştir. Öte yandan şiirinde - anlatımında, kullandığı imgelerde, dil tutumunda - düşüncesinin, hayatının, varoluşunun karşılığını bulmuştur. Başka şairlerde görmeye alıştığımız, düşüncenin süs ve biçim olarak, iğreti olarak serpilişi, fikrin biçim cilveleri ve anlam oyunları halinde kalıp sırıtışı yoktur onda. Düşünce biçimsel olarak değil, yapısal * olarak yerleşir Nâzım Hikmet'in şiirine. Tümdengelmez onda düşünce. Daha çok hayatın verilerinden çıkışını yapar. Bu yüzden Tevfik Fikret gibi düşünceye boğulmaz. 'Bereketli bir ırmak' gibi çoğala çoğala büyür.
Nâzım Hikmet, şiirini hayatıyla tam doğrulamış bir şairdir. Ama daha önemlisi, siyasal tutumdaki birçok şairin aksine, hayatını şiiriyle eksiksiz bir planda doğrulamayı da bilmiştir. Devrim düşüncesiyle şiirsel yük müthiş bir bütünlenme içindedir onda. Ve bu bizim şiirimizde Nâzım Hikmet'e kadar rastlanmayan, dünya şiirinde de seyrek rastlanan bir özelliktir. Şiirsel onur yiğitlik tavrıyla bir arada gider Nâzım Hikmet'te. Şiirin en büyük deneylerinden biri.
Aşkı en iyi anlatan sairlerdendir. Örnek vermek gerekirse;
AŞK
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
...
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Bu hükümet
Pir Sultan'a pasaport vermiyor,
Onu anladık.
Yunus Emre'ye de
Basın kartı vermiyor,
Onu da anladık.
Ama bu hükümet
Ferman çıkarmış
Karacaoğlan'ı
Otobüse bindirtmiyor.
şiirlerinin efendisi budur kanımca.."ben alevi cemal süreya'yım"der ve bu aşırı alevilik vurgusunu şiirine de yansıtır.yine de türk şiirinde başa güreşir.
dersim sürgünlerindendir. bunu şu şekilde anlatmaktadır: "bizi bir kamyona doldurdular. tüfekli iki erin nezaretinde. sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. tarih öncesi köpekler havlıyordu. aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler. duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki. annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü".
nazım'a haksızlık yapmak istemem ama türk şiirinin zirve noktasıdır cemal süreya. aşkı zannımca daha iyi anlatabilen şair yok. ondan daha aşık olanı da yok.
"...
fotograf çektirmek için yan yana getirilmiş iki nesne değiliz biz
güvercin curnatasında yan yana akan iki güverciniz
mesafeler birleştirdi bizi bir de sözler
razı olma hicbir sessizliğe
biliyorsun seni seviyorum
pencereden bakmayı
ögreteceğim sana
sesin
balkona asılı çamaşırcasına
havalansın, havalansın dursun
sokakta değil balkonda,
dışarı cıktığın zaman
romanını yastığının altına sakla
şiirini mutfağa koy
boş bir deterjan kutusu vardır nasıl olsa,
öykünü yanına alabilirsin elbet
muziğini de, resmini de
Eşine yazdığı bu mektupla nasıl bir adam olduğunu anlamamızı sağlayacak kadar yeterli büyük şair.
--spoiler--
Cemal Süreya'dan eşi Zuhal'e
12 Temmuz 1972
Zuhal'im, hayat!
Hayatımsın. Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni. Bir de şeyi bilmeni isterim: benden yanlış yere, yok yere kuşkulanıyorsun. Sana hiçbir zaman hayınlık etmedim ben. Edemem. Kaç yıldır evliyiz, yan yanayız. Hâlâ başım dönüyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aşkla. N'olur, akkavakkızı, anla beni. Bu sevgimi hor görme. Kendininkine uydur, yakıştır. Bu satırları ilk evimizin altındaki kahvede yazıyorum. Ve ben seni o ilk günlerdekinden daha büyük bir tutkuyla seviyorum. Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanıbaşımızdan küçük bir kol da alarak büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak. Denize dökülene, ölene dek. Bizim için tek koşul mutluluk olabilir. Hiçbir şey bozamaz birliğimizi. "Üçüz, gözüz biz. " Sen de öyle düşünmüyor musun? Ne tuhaf, son bir iki ayda seni, benden biraz uzaklaştın, araya mesafeler, tedirginlikler sokuyorsun diye düşünürken, o sırada sen de aynı şeyleri düşünüyormuşsun. Bunlar aşkın halleri, aşkın zaman zaman kişinin önüne çıkardığı ezinçler, üzünçler herhalde. Bunu böyle yorumlamak gerekir. Bir de seviyorum seni. Tek dalımsın. Memo'yla birlikte, ama ondan da öncesin. Bunu böylece bilesin. Bilinmelidir bu.
Kahvenin önünden otomobiller geçiyor. Bir tane de at arabası. Seni düşününce o atı da seviyorum. Çay içiyorum. Artık ıhlamur içeceğim. Ne yumuşak, çağrışımlı, bağışçı, düşcül şeydir ıhlamur. Evimizin önünde bir ıhlamur ağacı olsun. Sen saksıda da yetiştirebilirsin ıhlamuru. Gece yatakta Memo'yla hep seni konuştuk. Susunca seni sustuk. Uyuyunca seni uyuduk.
Akşamları eve döneyim, kapıyı sen aç: gözlerin...
Memo okuldan dönmüş olsun. Kaçıncı sınıfta olsun?
Duygulu bir adamım ben. Bir film görmüştüm eskilerde; bir Fransız filmi; adı: "Jesuis un Sentimental. " O filmdeki adam gibi miyim nedir?
Öfkem belli olur, coşkum ortaya çıkar da sevincim, üzüncüm dibe akar, orda büyür.
Yalnız seninle güçlüyüm. Sen olmasan bir anlamım olamaz. Sev beni.
Yaşayacağız.
Her şeyimi sana borçluyum. Sana rastladığım sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttun elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım.
Aşk büyüdü, aşk!
Sen hastanedeyken her gün yazacağım sana. Seni nice sevdiğimi anlatacağım.
Yüzüğünden öperim
--spoiler--
Resim
Bir savaş:Otlukbeli
Bir mavi:Spartaküs
Bir soru:niçin Spartaküs
Bir kuş:nereye gidiyon kuşu
Bir çicek:bilmem ki çiçeği
Bir su:şüpheli
Bir belge:noterlerinden
Elbet baskent noterlerınden
Bir şair:Ahmed Arif
Toplar dağların rüzgarlarını
Dağıtır çocuklara erken
Bir çocuk:ince burunlu
Ey ince burunlu güneyli çocuk
Ne soracaksan işte sor
Bir çalgı:Fayton
Bir içki:rakı hayır vokta!
Bir tabanca:tabii dolu
Bir haber:ölümüm yakın
Bir imza:okunmuyor.
adındaki y harfini ülkü tamer ile tavla oynarken girdiği bir iddiada kaybetmiş büyük şair.
sonra süreyyya evren denen adam bu y harfini aldığını söylemiştir.
ne hakla alıyorsa.