''ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında sevdalanmış onun deli dalgalarına...
hırçın hırçın kayalara vuruşuna, yüreğindeki duruluğa
demiş ki suya: gel sevdalım ol, hayatıma anlam veren mucizem ol...
su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa al demiş; yüreğim sana armağan...
sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına...
zamanla su, buhar olmaya; ateş, kül olmaya başlamış. ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su...
ateş kızmış, ateş yakmış ormanları... aramış suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu...
bir gün gelmiş, suya varmış yolu bakmış o duru gözlerine suyun, biraz kırgın, biraz hırçın. ve o an anlamış; aşkın bazen gitmek olduğunu. ama gitmenin yitirmek olmadığını...
ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla. işte o zamandan beridir ki: ateş sudan, su ateşden kaçar olmuş.. ateşin yüreğini sadece su, suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş...''
"ben şiiri ciddiye almıyorum ki zaten, yeter ki şiir beni ciddiye alsın! davetsiz misafirdir, pat diye gelir o. ya bir afrika menekşesini ya ölen bir delikanlıyı bahane eder, oturur karşıma... kaldırabilirsen kaldır artık''
"şunları bir araya toplayayım.
bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.
mutfak işinden de anlarım.
donattım sofrayı.
bayağı uğraştım.
hepsinin, ayrı ayrı ne
yemekten, ne içmekten
hoşlandığını iyi bilirim.
bayağı da para gitti.
birinin yediğini öbürü yemez.
ötekinin içtiğini beriki içmez.
dört kişilik sofra kurdum.
mumları da yaktım.
bak hepsi, erick satie severdi.
hatırladım.
müziği de ayarladım.
geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.
birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
yatıştırayım dedim.
"sen karışma moruk" dediler. büyük hır çıktı.
komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
evin de içine ettiler.
bende kabahat.
ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine ...
bir gün babayı üniversitenin birine türk edebiyatı hakkında konferans vermek üzere çağırırlar ama tek çekinceleri onu dinlemeye gelecek olan bir sürü dekan ve üniversite rektörünün de oluşudur malum baba küfürlü konuşur.. ve üniversiteye gideceği gün baba hiç alışkanlığı olmamasına rağmen takım elbisesini çeker ve başlar anlatmaya nazım ı anlatır namık kemali tevfik fikreti anlatır.. konferans boyunca agzından tek bir küfürlü kelime çıkmamıştır fakat konferansın sonunda tam içeri gidecekken döner ve der ki:
bağlanmayacaksın bir şeye
öyle körü körüne
o olmazsa yaşayamam demeyeceksin
demeyeceksin işte
yaşarsın çünkü
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki
çok sevmeyeceksin mesela
o daha az severse kırılırsın
ve zaten genellikle o daha az sever seni
senin o'nu sevdiğinden.
çok sevmezsen çok acımazsın
çok sahiplenmeyince
çok aitte olmazsın hem
çalıştığın binayı
masanı, telefonunu, kartvizitini
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
gökyüzünü sahipleneceksin,
güneşi, ayı, yıldızları
mesela kuzey yıldızı
senin yıldızın olacak
o benim diyeceksin
mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin..
mesela gökkuşağı senin olacak
illede bir şeye ait olacaksan,
renklere ait olacaksın,
mesela turuncuya,
yada pembeye,
ya da cennete ait olacaksın.
çok sahiplenmeden
çok ait olmadan yaşayacaksın
senin değillermiş gibi davranacaksın
hem hiçbir şeyin olmazsa
kaybetmekten de korkmazsın
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın
çok eşyan olmayacak mesela evinde
paldır küldür yürüyebileceksin
ille de bir şeyleri sahipleneceksen
çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi
hem de hep senin kalacakmış gibi hayat
ilişik yaşayacaksın
ucundan tutarak..
siz hiç bir damla yağmurla bir tuttunuz mu dünyayı
birden çıplak başınıza damlayan
sonra bir sağanak
ayaklarınızı ıslatan
üstlüğünüzü geçip teninize işleyen
bir medar yağmuru
sonra bir ebemkuşağı
geçin o kemerin altından öbür dünyaya
sessizce...
ruhum sıkılıyor
keşke bir pencere camı olsaydı da o meret
su kovasına vurup arap sabununu
oğaydım oğaydım şiir bezimle
ne kadar cam varsa ne kadar cam
altından güzel bir dünya çıkar diye...
karşı masadan çağırdılar, "buyrun" dediler
"keyfim yok" dedim bağışlayın, "başımı dinleyeceğim biraz"
sen misin diyen, bir curcunadır koptu
ne kalabalık, ne kalabalıkmış yarab başım!
bunca ayıp, bunca kayıp, bunca ölüm!
attım kendimi dışarı, karıştım şarlo'nun yalnızlığına
uçuyorum şimdi barbaros bulvarı'ndan aşağı
üstümde insanlar, ne güzel, ve ayaklarımın aldında deniz!
sana da söylüyorum hep, teo,
başını dinleyeceğine, al başını git uzağa!
derin acılar gökyüzünün yırtılmasıdır ortadan
kirli beyaz patiska bir çarşaf say
üstünde aşkınla yıllarca seviştiğin,
kalk borusu çalan bir borazan
öfkeden ayçiçekleri açtıkça yüreğinde
en iyisi çapalamak çapalamaktır toprağı
güneşi yeniden dikip göğertmek için
mızrak mızrak mızraklar boyu,
her şey ve hiçbir şey olmamışçasına
yolun kenarına nedense oturmuş
bebeğiye konuşan küçük bir kız tut ki
yeni hiroşima'lardan kalma
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda sArhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA aklıN BAŞKA YERLERDEYDi YA YÜREĞiN...
sen hiç görmediğin birinin gözlerini
hergün her saat anımsadınmı..?
hiç tutamadığın elleri aradın mı.....?
hiç koklayamadığın tenin kokusunu
bu kadar yürekten hissettin mi..?
hep o kokuyu birgün içine çekeceğini
hayal ettin mi..?
bütün imkansızlıklar içinde umut edebildin mi..?
sen hiç sevdin mi asla senin olmayacak birini..?
tüm yüreğinle istedinmi asla olmayacağını bile bile...!
umut ettinmi yalvardınmı allah'a
bir tatlı sözüyle yüzünde güller açtımı..?
en basit sözcükler bile
sadece onun dudaklarında anlam buldumu..?
sesini duyunca gözlerindeki ışığı
kilometrelerce ötedekiler bile farkettimi..?
sen hiç sevdin mi asla senin olmayacak birini..?
gözlerin değil yüreğin ağladımı onun için
dudakların başka söz söylerken
yüreğin dudaklarına inat "o"nun adını haykırdımı..?
ondan haber alamadığın günün zindan oldumu..?
sen hiç sevdin mi asla senin olmayacak birini..?
seni umursamadığını anladığın an yaşamın anlamanı yitirdimi..?
isyan ettinmi onsuz doğan her güne
onu sana getirmeyecek olan bir sonraki güne
ve inatla bekledinmi..? asla gelmeyecek olan sevgiliyi..!
sen hiç sevdin mi
asla senin olmayacak birini..?
çaresizliğin ne olduğunu en derinden hissettinmi..?