yormak istemiyorum artık kimseyi, yorgunum zira..
kelimeleri yan yana getiresim yok kendimi anlatmak için.
yeni bir alfabe arıyorum konuşabilmek için..
hiç söylenmemiş sözler duymaya ve yeniden cümleler kurmaya ihtiyacım var.
yetmiyor bildiklerim...
"Hani iftar vaktine yakın susar ya insan, yokluğun o denli yakıyor içimi. Söyle ne zaman okunur burda ezan? Bir yudum su gibi özledim seni." dizelerinin sahibi üstad.
"bana şiirlerinde küfür etme diyorlar usulsüz,
lan bu kadar orospu çocuğunu nasıl anlatayım küfürsüz" şeklindeki en beğendim mısralara sahip olan üstad.
Güzele
Dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
Yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
Kandilli ilkokulu kadar kalabalık
Zilleri çaldığında düşlerinin
Sınıfların kapıları ardına kadar açık
Gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
Haklı sınıfları
Belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
Kitaplar varya onlardan
Öğrenmiş Marxı, gümüş balıkları
Ve belki de onun için o kadar,
O kadar aydınlık ortalık
Sen ki çicekleri toplamayan güzelim
Çicekleri sulayan çocuk
Ve ben ki buruk ve kavruk
Bir ihtiyar adamım artık
Öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
Ve anladım, anladım ki bir daha
DÜŞÜNDE BiLE GÖREMEZ iŞLER
DÜŞLERiN GÖRDÜĞÜ iŞLER.
Anam babama âşık olmuş,
Babam da anama.
Gezelim bu Çarşamba, demiş babam.
Sur-dişli anam, öyle şık bir fistanı yok;
Ablasının nişanlığını istemiş ödünç.
Teyzem daha toplu, oturmamış üstüne entari.
Teyelle, iğneyle ayarlamışlar üstüne anamın.
Babam, kavilleri üzere, gelip Topkapı dışındaki evlerine,
Anamı alıp, kaçbir tıramvayla aktarma,
Bebeğe götürmüş o Afroditi
Bebek sırtlarına çıkmışlar.
Babam oturtmuş anamı çayıra,
Denizi göstermiş.
iyi şeylerden söz etmişler,
Derken öpecek olmuş anamı:
Anam çoktan razı.
Babam el atınca orasına, burasına,
Fistandaki iğneler batmaz mı eline.
Ay! Demiş bağırmış babam.
O gün, o çayırda, o an;
Düştüğüm için ben anamın imgelemine,
Yaşamda da, şiirde de
Böyle iğneli konuşmaklığım.
"çatal yüreğimle türkülü yollara düştüm ki okadar olur. seke seke ben geldim, sike sike gidiyorum". dizelerindeki gibi, doğallığı şiirlerine yansıtmış; büyük şaairlerimizden di.
Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Herşeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.
"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
iş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
işi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben...
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
iki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
inadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun... istemek de güzel.
her açıldığın da başlığı, beğeniyi belirtme isteği duyulan yazar. Nasıl da içten vurur alatımı. Nasıl yaşamıştır bu kadar çok duyguyu ki bu kadar güzel anlatır.
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
işte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
içine doğdu belki de
işte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım..