Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar
Değiştim,
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil!
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
Ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
Sorun değil!
Elbet alışırım,
Biraz alıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Alıştım,
Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
Ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
Bir yanım bırak diyor bir yanım bırakma,
Kesin değil!
Henüz tanıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,
Ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda
Bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
Samimi değil!
Bir hayli kırıldım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
Gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
Aslında ne sana, ne olanlara
Kendime kırgınım
Maziye hiç değil, ana kırgınım.
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
Dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
Beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına
Bir hayli kırgınım
Beni ben kırdım oysa,
iyi değil!
Galiba yoruldum,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan,
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldu.
dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
kandilli ilkokulu kadar kalabalık
zilleri çaldığında düşlerinin
sınıfların kapıları ardına kadar açık
gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
haklı sınıfları
belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
kitaplar varya onlardan
öğrenmiş marx'ı, gümüş balıkları
ve belki de onun için o kadar,
o kadar aydınlık ortalık...
sen ki çiçekleri toplamayan güzelim
çicekleri sulayan çocuk
ve ben ki buruk ve kavruk
bir ihtiyar adamım artık
öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
ve anladım, anladım ki bir daha
düşünde bile göremez işler
düşlerin gördüğü işleri
en uzun koşuysa elbet türkiyede de devrim,
o, onun en güzel yüz metresini koştu
en sekmez lüverin namlusundan fırlayarak.
en hızlısıydı hepimizin,
en önce göğüsledi ipi.
acıyorsam sana anam avradım olsun,
ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!
Düşük "niveau". Ucuz nükte. Mide gorultuları. En çok çalışan uzvun kafa olmaması. Athe. Ahlâk fukarası. ne gönül, ne akıl... Hiçbir mukaddesi olmayan zavallı adam. Deha nerde, şairlik hani?
"Can"ın inanmak nimetine eremediği "Allah", bunu espri sananların, buna gülenlerin belasını versin!
Türk gençliği bunu espri sayıyorsa, savaşta mermi taşıyan ninelerimizin, analarımızın kemikleri sızlar! Şair diye, üstad diye pohpohladığınız bu adam, en seviyesiz bir futbol takımı taraftarından daha ahlaksız, edepsiz küfürler ediyor, buna da entelektüel espri mi diyorsunuz. Yazıklar olsun!
su istemeye geldiler çocuklar
kumsalda çimerken farımışlar
mayolarıyla geldiler
en arkada sarışın şipşirin
olsun olsun dört yaşında bir oğlan
güler su veriyor onlara
ben de olsam onlara daha ne verebilirim ki
musluktan taşan su seslerine karışan
o cıvıl cıvıl seslerini cankulağıylan
dinlemekten başka?
tüm insanların yaşadığı veya yaşayacağı her anı çok gerçek olarak kelimelere dökebilen bir şairdir.
bazı şeyler vardır ya anlatamazsın ya da anlatabilecek kelime bulamazsın.can yücel şiiri okurken heh işte bu dersin.içindeki o boşluk dolmuştur.çevrende can yücel şiirleri bilen yoksa bu cümleleri kullanırsın seninmiş gibi.sahiplenmişsindir çünkü. aslında usta o cümleleri senin yerine söylemiştir.
birde denir ya hayat kısadır diye.hayat aslında 30 dizeymiş fazla değil.