O kadar kendini aşmıştır ki birşeyler yazması için kağıda gerek yoktur. eline geçirdiği peçete ufak kağıt ne varsa ona yazar.Hatta abartup masa örtüsüne bile yazmışlığı vardır.
...
ne yormak istedim seni,
ne de yormak kendimi
çok çalıştım
gitmeye de kalmaya da...
ikisi de aynı acı, ikiside rezil
daha öncede gitmiştim
ama böyle kalarak değil böyle kalarak değil...
can yücel; bir yazar arkadaşıyla Bodrum'a gidiyormuş. Şöför, istek üzerine uygun bir yerde beş dakikalık küçük ihtiyaç molası vermiş. Mola süresi bittiğinde, otobüste Can Yücel dışında herkes yerini almış. Kaptanın çıkışması üzerine otobüs muavini fellik fellik Can Baba'yı aramaya koyulmuş. Can Yücel, soluk soluğa elinde küçük bir paketle ortaya çıkınca yazar arkadaşı derin bir oh çekerek sormuş:
"Neredeydin be Baba? Herkes seni arıyor!"
"Yok bir şey." demiş Can Yücel, "Bir küçük rakı sardırdım."
"Ama kaptan küçük ihtiyaç molası verdi Şimdi bunun sırası mıydı?" diye çıkışmış yol arkadaşı.
Can Yücel lafı gediğine yerleştirmiş hemen:
"Ben de küçük ihtiyaç molası olduğundan küçük rakı aldım!"
Bir eşi olmalı insanın
Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur O'nun sesini.
Akşam... onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği,
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken,
Cennetten köşe almışçasına
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı...
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın!!!
Ben seni ölene dek seveceğim boş laf!!!
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim...
Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama, yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin. Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin.
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin. Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin. Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart, çek kızarmış ekmek kokusunu içine.
Bak güzelim kahvaltının keyfine. Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis, önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin.
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden, hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla, ohhh şöyle bir hafifle. Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için ''alo'' de, hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa.
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al. Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok darda iken kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi? Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor. Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak.
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun. Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun. Saklama tabakları, bardakları misafire, sizden ala misafir mi var bu dünyada. Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil, şöyle keyif’e keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının. Gece evinde, dostların olsun sohbetin yemeğin, kahkahan olsun.
Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun? Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!
Ayaklarıyla ezip fıçıya mı bastılar seni
Nefti kasnaklı bir fıçıya,
Aldırma, kara üzüm !
Sen, o Kırmızı Şarabına doğru
içten içe
Harıl harıl
Çalışmana bak, iki gözüm !
Bunca zaman bana anlatmaya
çalıştığını,kendimi
bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu
varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,
okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden
anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün
kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak
koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında
gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını
anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla
ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde
anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir
tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen herdamla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler
terkettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği
gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
''Sana ihtiyacım var, gel ! ''
diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..
Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum''
diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir
çocukmuş,her düştüğünde zırıl
zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı
sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye
haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş
bir gün affedilmeyi,
Beni afetmeni ölürcesine istediğimde
anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak
kadar sevmekmiş.
Bir eşi olmalı insanın
Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur O'nun sesini.
Akşam... onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği,
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken,
Cennetten köşe almışçasına
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı...
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın! Ben seni ölene dek seveceğim boş laf! Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim...
"iyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkeden ne bekliyordunuz ki?"
cümlesi ile içinde olduğumuz durumu özetlemiş büyük insan.
facebookta fotoğraf beğendirme yarışına girmiş ergenler tarafından kullanılan usta şairdir.
yarım suratları ve şoplanmış gözlerinin altına can yücel şiiri iliştiren bu ergenler fotoğraflarını en az 40 kişiye beğendirmeyi başarırlar.
Aslında hiç kimse sevmedi,
Bir ben sevdim seni...
Severmiş gibi değil,
...Kana kana sevdim seni.
Tıka basa ...sevdim...
Dolu dolu sevdim...
Aslında kimse sevmedi seni,
Sevmekten çekindi
Oysa ben;Yana yana sevdim seni...
Bile bile sevdim...
Aklımdan zorun var gibi,
Aklıma silah dayanmışcasına,
Mecburmuş gibi,
Ve başka çarem yokmuşcasına,
Bir ben sevdim seni...
Aslında bir sen sevmedin beni,
Herkesi sevdiğin gibi...
Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin.
Aşktır ; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin, olmayacak kaç şey varsa bir araya bile getirirsin; Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne de çözüm için bişeyler yapma gayretinde.
iştir ; sabahlarsın, olsun diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin
Dosttur ; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi O'na ayırmaya çalışırsın Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın Bakarsın ki her şey başladığın gibi!
Olmuyorsa, olmuyordur!
Gönlün rahat mı?
Elinden geleni yaptın mı?
Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın...
hakkında yazılan 422 entry'de hiç üşenmeden okuduğum üstad. yazdıklarını okuyunca nasıl fırtınalı bir hayat yaşadığını gözümde canlandırdığım, keşke hayatta bir kez görseydimde o mübarek ellerini öpseydim dediğim yüce insandır.
şu sıralar felsefesini anlamaya çalışmaktayım...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken.
atilla ilhan'ın "aysel git başımdan" şiirini acaba kendisi yazsa, nasıl olurdu diye düşündüğüm insan.
bu sebeple hep can yücel'in bu duyguyla böyle bir şiir yazdığını ve neler söyleyebileceğini zihnimde oynatırım. bazen de yazılmış olan şiirin can yücel'in sesinden okunduğunu hayal ederim.
o vurucu gücüyle enfes bir tat çıkar ortaya hayalimde bile.