her ne kadar bu tarz dizilerde genel bir sol propoganda kanısı olsa da 12 eylül darbesi sonrası ülkücülerin mafyalaşma sürecini çok iyi yansıtmış dizidir. racon kesmeler, çek senet işine girmeleri vs... hatırla sevgili'yle bağlanan noktaları ise benim gibi devamlı hatırla sevgili izleyicilerini mutlu etmiştir.
bu dizinin Show Tv de yayınlanmasına şaşırmamak lazım.Hatırla Sevgili Atv'de, Çemberimde Gül Oya Kanal D'de yayınlanmıştı.Anlattığı döneme bakıldığında belki iyi niyetli bir iş çıkarılmaya çalışılıyor.Fakat okuduklarımdan ve o dönemi birebir yaşamış kişilerden dinlediklerimden çıkardığım sonuç: Solu değil, sağı daha sempatik göstermeye çalışmış olmasıdır.Dikkatli bakıldığında ülkücülerinde solculardan hiç ayrılmadığı, eşit derece haksızlığa uğradığı vurgulanmaktadır.
öncelikle show tv logosu altında yayınlanmasına bir türlü inanamadığım yapım, biri çıkacak şaka falan diyecek korkuyorum, neresinden tutarsanız tutun ironik bi durum.
konu itibariyle, günümüzdeki bir çok sorunun atar damarı olan 12 eylül faşist darbesinin insanlar üzerinde bıraktığı derin izleri bir nebze de olsa gözler önüne sermekte.
ihtiyacınız olan tek şey, bir çift gören göz ve beyne giden oksijen kanallarını açık tutmak.
12 eylül cuntasının esat oktay yıldıran'ı nasıl tanrı yaptığının gösteren dizidir. diyarbakır zindanı'ndan çıkanların yaşadığı psikolojik şokun boyutlarını gözler önüne sermiştir.
yaşandığı dönemin cuntasına ve süregelen kırıntılara ana avrat küfrettiren dizidir. gariban bir askerin bile profesyonel bir işkenceciye dönüştürüldüğünü en iyi şekilde ekranlara taşımaktadır.
Yeni yayın döneminin keyifle izlenecek dizilerinden biridir. Yakın tarihimize de ışık tutan dizide özellikle Okan Yalabık' ın canlandırdığı gazeteci Kerim karakteri takdir edilesidir.
türk televizyonlarında an itibariyle bir döneme ışık tutması sebebiyle seyredilecek tek dizidir. yerli babında. vaktinizi ayırın ve o döneme az biraz yakınlaşın. doğrusuyla yanlışıyla iyi bir dizi olduğu kesindir. mahalle duvarlarında bir gün bozkurt, bir gün mhp ve bir gün dev sol yazılarını değişken olarak görmüş ve ihtilali 12 yaşında yaşayan biri olarak tavsiye ediyorum.
bu hafta yayınlanan bölümüyle hız yapan ve pati çekmeye başlayan dizidir. hoş önceden demiştim demeyi uygun bulmuyorum ama ne yazık ki demiştim, bazı konular ve bazı durumlar ayrıntılı olarak yavaş yavaş ve tane tane anlatılmalı, kuyumcu edasıyla işlenmeli, yoksa yavan oluyor.
akşam saatlerinde bizim evden bir kesit: dizi izlenmektedir, önceki sahnelerin birinde esas kadının hamileliğinin erken döneminde diyarbakır ziyareti izlenir, ardından devrimci esas oğlanın hapishane görüntüleri izlenir, sonrasında kürtçe türkü dinlenir ve anneciğim mutfağa çay demlemeye gider. anneciğim döndüğünde ise yanan bir kişiyi görür ve şunu söyler;
- ne oldu oğlum, kim yaktı bu oğlanı?
- kendini yaktı anne.
- niye yaktı oğlum, hasta değil miydi bu?
- yok anne o başka. bu başka bir elaman kendini yaktı. (yanan elemanı anlatmak benim işim değil, o yüzden anlatmadım)
...yazılar akar...
- ee, kıza ne oldu?
- doğurdu.
- ne zaman?!
- ...
yani hız yapılır da bu kadar da olmaz. bu hızın sonu darağacıdır, uçurumdur, ölümdür. zira bölüm sonlarında esas kadın devrimci sinan'ın diyarbakır hapishanesinden çıktığını söyler. yani diyarbakır mevzusu bitmiştir. dolayısıyla yakın tarihe ilişkin bazı gerçekler ve durumlar an itibari ile yine anlatılmamıştır, söylenmemiştir. yani zannetmiyorum ki buradan olay direk metris ve mamak'a gitsin. ne yani, 3 bölüm metris, 3 bölüm mamak gösterilip direk özal dönemine mi geçilecek bundan sonra? bi kenan evren vardı, ona ne oldu?
elimizdeki fırsatlar değerlendirilmek için vardır. yakın tarihin özeleştirisine ilişkin en iyi fırsat elimizden uçup gitmek üzere. rtük veya kanal baskısı demiyorum, bir akıl tutulması söz konusu zira en etkili işkence sahneleri en fazla kan ve ölümün gösterildiği sahneler değil, aksine en yoğun insanın gösterildiği sahnelerdir. dünya sinemasında örnekleri mevcuttur. en fazla kan ve ölümün olduğu sahneleri zaten yüreği olan fazla kişi izlemez. ya gözlerini kapatır ya da mutfağa bir şey almaya gider.
oysa ki temennim iki bölüm ara sonrasında okkalı bir eleştiri yazısı yazmaktı ama nafile. hevesim kırıldı ve üzgünüm. geçmişin sorumluğunun üzerime yıkılmasından dolayı üzgün ve bitkinim. zira orta düzey yönetici olan biraderim şöyle bir soru sordu, hoş başlık altında da sorulmuş bu soru;
- diyarbakır cezaevinde kimler yattı?
- suçları neydi?
- içlerinde normal insan yok muydu?
şimdi anlatmaya kalksam eminim pkk sempatizanı bir kürtçü damgası yerim öz ailemden bir türk olmama rağmen. o yüzden anlatmadım. kısa ve basit cevaplarla geçiştirdim. umut bizi vareden ve yaşatan bir fesleğen yaprağıdır. o yaprağa tutundum. o yaprağın gölgesine işeyenin de bülüğünü keserim. *
güzel bir dizi. yakın tarihimizi tek yönlü de olsa anlatmaya çalışıyor. birilerinin oğlanı olan general ve tayfasının neler yaptığına şahit oluyoruz en azından. Ama... aması şu ki misal 10 kasımda ki bölümünü izlerken şöyle bir hisse kapıldım. Dyarbakır yada herhangi bir cezaevinde yaşananları, vahşeti, baskıyı ve bilimum işkenceyi güzelce yansıtmışlar fakat bu içeri girenler neden girmişler, ne yapmışlar, suçları neymiş? cevapları boş sorular bunlar. birkaç kişi suçsuzca yada kürt oldukları için içeri alınmışlar ama hepsini neden böyle gösterme gayreti içerisindeler? Bundan ötürü sanki biraz eksik kalmış gibi geliyor. tabi bu sadece benim yorumum...
kürt açılımı'nın yanına, acılı adananın yanındaki şalgam gibi gelmiş dizidir. millet "yok sağcıları övecek, yok solcuları övecek" diye debelenirken, bariz kürtçü propaganda suretine bürünmüştür.
hükümetin açılım yüzünden çok sıkıştığı şu günlerde, son 2 bölümdür diyarbakır cezaevi üzerinden duygu sömürüsü yaparak adeta hızır gibi yetişmiştir.
sırf yakın geçmiş hakkında verdiği onca bilgiyi, kapalı kapılar ardında yaşanan birçok önemli olayı günyüzüne çıkarttığı için takdir edilmesi gereken dizi.helal olsun sözünü kesinlikle hakeden