Kızın konuşamadığıyla hep bir konuşma ihtimali varmış ancak Bitmiş artık. ihtimaller dâhilinde bile değilmiş.
Olamazmış.
Olur da konuşurlarsa ne derim diye bile ezberlerken sözlerini kız, unutma vakti gelmiş.
Kırgın da hissetmiyormuş artık, sıra nefrete gelmiş.
Ne yazıkmış.
Mutlu olmak onun işi değilmiş.
Yalnızca kendisine iyi bakacak, iyi hissetmeye çalışacak ve artık mutlu olmak için çabalamayacak, boş uğraşlar vererek kendisini yormayacakmış.
iyi hissetmekle mutlu olmak arasında bir uçurum kadar fark varmış zaten onun için, iyi olsa yetermiş.
Hem bir şeyin geleceği de varsa zaten gelirmiş, Geleni beklemeye karar vermiş.
“Sözgelimi erkek doğarsan, karanlık bir sokakta ırzına geçilmesinden çekinmen gerekmeyecek. ilk bakışta kendini kabul ettirmek için güzel bir yüze, zekânı saklamak için biçimli bir gövdeye gereksinme duymayacaksın. Sevdiğin biriyle yattığın için hiç kimse ayıplamayacak seni; ağaçtan elmayı kopardığın gün cennete günahın girdiğini söylemeyecekler. Çok daha az yorulacaksın. Üstelik daha da rahat savaşacaksın, Tanrı varsa eğer ak saçlı bir yaşlı kadın ya da genç bir kız olabilir savını ortaya attığın zaman. Kınanmadan itaatsizlik edebileceksin. Gecenin birinde kuyuya düşüyormuşsun gibi bir duyguyla uyanmadan sevecek, sevişebileceksin. Hakarete uğramadan kendini savunabileceksin. Gene de, köleliğin, haksızlığın başka türleriyle karşılaşacaksın..”
Kız, öz annesi olmasa da kendisine öz annesinden çok daha iyi bakan bir anneye sahipmiş eskiden. Kızın canı bir şeye sıkılıp da ağlayınca üstünden saatler geçmiş olsa bile kadın anlarmış. Nasıl anladığını bilmezmiş ancak yine de ona sarılınca her şeyin geçtiğini hissedermiş kız. Öz annesinin yaptıklarını o geçirirmiş. Bir kanatsız melek olsa gerekmiş.
Uzun zaman sonra ağlamış.
Saatlerce nefesi kesilene kadar ağlamış ama ne gelen ne de köşeden izleyip giden varmış.
Öyle bir ağlamış ki, öyle bir canı yanmış ki ona ihtiyacı olduğunu hissetmiş.
Onu özlediğini fark etmiş ve içi özlemle kavrulmuş.
Canı yanıyormuş.
Yapayalnızmış sanki.
Kız, yere düşünce kalkmayı bilmediğini fark etmiş, bu yüzden çok sürünmüş olsa gerekti; bu yüzden böyle olsa gerekmiş.
Yaşamı, geçmişten kaçarak veya önüne bir perde çekip perdenin bir köşesinden geçmiş geliyor mu diye kontrol ederek ve sonunda da yakalanarak geçmiş ancak bu sefer geçmişi kabullenerek kurtulacakmış bu durumdan.
Geçmişten her ne kadar kurtulunmak istenmiş ve geçmişe her ne kadar perde çekilmiş olsa da geçmiş gün gelince bir dağ gibi yola çıkarmış. Buna izin vermeyip geçmişle yan yana kalıp adımlarını takip edecekmiş artık kız.
...Yaşıtlarının sorunlarına sahip olamamış sonra hiçbir zaman.
Birisine aşık olup da o tarafından reddedilmemiş mesela,
Reddedildikleri ailesiymiş.
Arkadaşlar arasında oluşan kavgalardan da değilmiş sorunları, objektif düşündüğü düşünüldüğü için kanından olduğu iki insanın arasında kalması ve sonrasındaysa da bu sefer bir köşede bir başına kalmasıymış.
Annesi babası kızınca beni sevmiyor diye ağlayan diğer aptal, sevginin farkında olmayan insanlar gibi de değilmiş hiç.
O kız; hep bir değilmiş aslında, hiç öyle olamamış.
o kız artık bıkmıştı her gün ona bakanlardan ve de arkasından konuşulanlardan. bir sexting sonrası hiçler'e demişti ki, ölmeden önce düşündüğü son şey seksti.
kemoterapinin pençesindeki kirli zevklerimiz yüzünden.
Kızın çağrısına dönmemişti annesi. Gurur yapıp tekrardan arayamamıştı da.
Sorana da ben aradım ve bana düşeni yaptım, gerisi kendisini ilgilendirir demişti hiç umuru değilmiş gibi.
ancak zoruna gitmiş. Öyle bir zoruna gitmiş ki hem de sevdiğinden nefret eder olmuş.
Utanmış. Bir başına hissetmiş.
Öz annesi değildi ancak ona anne gibi davranan bir kadına sahipti kız.
Sahipti ancak, Artık Sahip de değildi.
Bir geçmiş zaman.
Bir maziydi.
Kadın, kızına çok iyi bakmıştı. Beraber büyümüşlerdi hatta neredeyse kızla. Ona annelik yapmıştı annesi yanında değilken. Kızı için çabalardı, gülümsetmeye çalışırdı onu, sevgi verirdi.
Vermişti.
Kız hayatındaki görebileceği ve yaşayabileceği çoğu ilki kadında görmüş ve kadınla yaşamıştı. Bir lunaparka gittiğinde aklına gelirdi, sevginin verdiği acı denince aklına kadın gelirdi, korumak denince tekrardan kadın zihnine sızardı. Yediği yemek aklına onu getirirdi.
Kız fark etti, sanırım annesini kaybetmişti.
Büyüdükçe birbirlerinden uzaklaşmak zorunda kalmışlardı ancak tekrardan yan yana geldiklerinde öyle bir sarılırdı ki kadın, kız mutluluktan ağlayacak gibi olurdu. Ayrı geçirdikleri günler yok olurdu, Güzelleşirdi.
Güzeldi kadın sonra, o kadar güzeldi ki;
Gülüşü çok güzeldi kadının.
Kızın bedenini saran o elleri çok güzeldi.
Kalbi çok güzeldi kadının.
Artık o da acı verici geliyordu.
Bıraktı sonra kızını bir kavga uğruna.
Kız her şeyden habersizken, kadın bıraktı kızını kızın haberdar bile olmadığı bir kavgadan sonra.
Kızsa tekrardan kadının gelip sarılmasını beklemişti; bir umut, dedi; Bir umut bırakmaz beni o.
Bırakmıştı.
Kız da bir kimsesiz gibi hissetti ve Umutları çöp oldu.
Kendi çocukları olmuştu kadının. Öz çocukları. Sevgi verebileceği yeni kişiler vardı.
Kız, kadın için ölmüştü. Öz annesinin söylediğini gerçekleştirirdi belki kadın. Mezarına bile gelmezdi.
Kadın güzeldi ancak kalbi kız için atmıyordu artık.
Kızın yaşamında bir yeri kalmamış, bir başkasının yaşamında yer edinmişti.
Her şeyse o noktada son bulmuştu.
iyiydi ancak Mutlu değildi. Gerçi mutlu olmaya da çalışmıyordu ve yorulmak da değildi aslında mevzu. Mevzu, Her şey tekrardan başa sararken verdiği emeklerin boşuna gitmesiydi.
Geçecek şeyler için geçecek şeyler yapmaktı aslında.
Uğraştığı kadar yoruldu. Yorulduğu kadar tökezledi ve tökezlediği kadar da yere çakıldı. Bunu ona yapan herhangi bir insan da değildi.
Bunu yapan bizzat çocuğuna iyi davranması gereken bir anneydi, bir babaydı;
bir aileydi.
O kız çocuğu, herhangi biri diyemeyeceklerinden zarar gördü ve Gördüğü zararları da sevmek zorunda bırakıldı.