Yazarların rahatlamaları,saçmalamaları ve içlerini dökmeleri amaçlanan başlıktır. Aynı zamanda konuşmak isteyip konuşacak bir şey bulamayanların birbirine kurabilecekleri cümledir.
o gün o mektubu almayacaktım o narin güzel ellerinden. ''kesin'' dedim ''kesin bir pislik var'' ama düşün sevdiğin aşık olduğun öl dese öleceğin insan sana bir mektup veriyor. alırsın bile bile hemde. bunu ''eve gidince oku derken'' gözlerinde ki acaba doğrumu yapıyorum'' bakışı hala gözlerimin önünde.
çok uzun yıllar sonra anlayacaktın o mektubu bana verdiğin anda hayatının en büyük yanlışlarından birini yaptığını. dalga dalga mutsuzluğun umutsuzluğun içinde çırpındığını gözlerimle görüyorum şimdi.
ve keşke o mektubu alıp hiç açmadan yüzüne atsaymışım. ''sevmiyorsan istemiyorsan yüzüme söyle ulan'' deseymişim.
Durgunum.
Deliler gibi durgunum. Bir an geliyor, bakıyorum ki içimde bir çocuk... Şımarmak istiyor bazen. Sonra bir anda susuyorum. Boyutlar bir oluyor. aşık mıyım, diyorum. "Bilmiyorum" diyorum. Çünkü, bildiğim her şey hissizlikle doluyor.
Hem de "hissizleşiyorum" dediğim her andan daha da yüksek bir şey bu. Hissizleşememenin verdiği durgunluk.
Sanki ben zaten vardım, sanki zaten böylece durmalıydım. Hayatımın planı mimari bir plan gibi gözlerimin önünde. Ben de gidiyorum. Ne olacağını biliyorum, kabullenmişim, sorgulayamıyorum. Sorgulamıyorum.
Öğrenmek istediğim diller var, kariyer yapmak istediğim bir alan. Okumak istediğim kitaplar... Öğreneceğim, yapacağım, okuyacağım...
Aradan biri gelecek, ayrı kümeleri bir yapıp tüm kümeleri yok edeceğiz. Hiçbir şey yapmadan, hiçlik ötesinde bir olacağız.
Olmasını ummuyorum. Olması gereken de bu değil. Sadece, oluveriyor sanki.
içsiz bir çimenlik kökü
gölgesiyle canlanacağını bilmiyor
değse...
ama adımları izliyor parmaklarının
yok, koşuşturma hemen
gölgesine gölge vermek varken...
parmaklarının ekleminde dur
hisset
o yapıyor, sen ağırlık vermiyorsun...
sanki o çalıyormuş,
sen duyumsuyormuşsun bu yolun kavşağında
el ele tutuşmuş çocuklar gibi dönüyormuşsunuz.
"Her düşünce kendisinin de tersini barındırdığından anlamlı da degiliz"
Karşıtlıklarının barınımında güzelleşen şeylerin yok olması gibi kötülüklerin de yok olması söz konusu değil mi?
Kalan boşluğun gerçekliğini sağlayalım; belki bu,
dış dünyaya da izdüşümlenir, uzamı, zamanı, mekanı olur .
Ve böylelikle, belki,
anlamın kendisi, anlamsızlığından beslenir. Güzelleşir .
insanların tanımlama yaparken işaret ettikleri kem durumların kendinden sıyrıldığını düşünmeleri şu cümlemi kurarken benim de katılıp parçalara ayrıldığımız döngü değil mi tam olarak?