tüpçü'nün büyük transfer başarıları(!) sebebiyle ara transferde transfer yapamayan kulüptür.
beşiktaş'ın yerli bir oyuncuya ihtiyacı yoktur. yabancılarından da birini göndermek zorundadır kendi oyuncusunu tekrar takıma katabilmek için.
diğer taraftan, geçtik devre arasını, beşiktaş sezon sonu dahi transfer yapamayacak noktadadır çünkü, sezon sonu zapo ve gordon da geri dönecekler. tello'nun sözleşmesi yenilenmezse sadece sezon sonu 10 yabancı olacak ve mevcut yabancı sınırı aynen kalırsa 1 yabancı getirmek için en az 3 yabancısını göndermek zorunda!
holosko da bu takımın en yürekli ve en çok bir şeyler katmaya çalışan oyuncusudur. geçen sezonki şampiyonlukta da ciddi payı vardır. bazı maçları tek başına koparmıştır.
holosko'ya kadar yabancı bakımından; tabata, delgado, tello gönderilmelidir en başta.
vel hasıl, beşiktaş'ın transfer mevzusuna balıklama atlamadan önce tüpçünün transfer konusundaki yarattığı seti de akıllara getirmek faydalı olur.
takım formsuzluğu sebebiyle maçın erteletme(!) gibi bir olaya imza atmamış kulüp.
yağan kar kaldırıldığında hava koşulları sebebiyle zeminin buz tutması kaçınılmaz olduğundan bu da futbolcuların sakatlanmasına sebep olacağından, maç ileri bir tarihe ertelenmiştir.
ileri tarihe ertelenmesinin sebebi de, her ne kadar iddia kalmasa da salı günü türkiye kupası maçı olmasıdır.
salı günü türkiye kupası maçına çıkacak takım, cuma günü de deplasmanda antalyaspor ile oynayacaktır. bu maç o sebeple pazar günü -yani bugün- oynanmayacaktır. eğer haftaiçi maç olmasaydı emin olun bu maç bugün oynanırdı.
diğer yandan, inönü stadı'na 2 km. uzaklıktaki recep tayyip erdoğan stadı'nda oynanacak kasımpaşa-bursaspor maçı neye istinaden ertelenmiştir?
31 ocak 2010'da yapacağı kongre ile kaderini belki de son kez kendisi tayin edecek olan kulüp. demirören'in olası ve maalesef muhtemel zaferin kulübü kayyuma sürükleyeceği muhakkak. daha önceki entrylerimde oyumu murat aksu'ya vereceğimi söylemiştim, bunu bir kez daha hatırlatalım da sonra yanardöner olduğumuza dair bir eleştiri almayalım. kimse darılmasın ama kulüp kulüp, kongre üyeleri de adam olsa "seçilemezsem paramı ertesi gün isterim" diye 107 yıllık bir camiayı tehdit edebilme cüretini gösteren bir baba parası yiyicisi görgüsüze haddini bildirir ve öyle bir ders verirdi ki demirören değil aday olmak bir daha maçları tvden bile izleyemezdi. ama divan kurulu başkanı yalçın karadeniz olan bir camia için bunlar çok mu lüks kaçtı? sanırım evet. "seçilirsem mustafa denizli ile devam edeceğim" diyebilen bir başkan tarafından yönetilen, tabata, ismail köybaşı gibi şaibeli ve mali polis tarafından araştırılması gereken transferleri yapan, neredeyse sıfır borç ile aldığı kulübü borsada "borca batık şirket" statüsüne sokan, sırf kendisine 60 milyon dolar borçlandırıp kulübü kendisine oyuncak eden bir başkan tarafından yönetilmeye devam edecek mi? bu pazar göreceğiz.
31 ocal 2010 günü kongreye giden kulüp. başkanlık için iki aday yarışmaktadır. yıldırım demirören ve murat aksu. beşiktaş'ın kazanacağı bir seçim olması dileğiyle...
utanmadan yıldırım demirören isimli beyin başkanlığına aday olduğu asil kulüp.
kardeşim bir 3 sene daha tribünlerle kavgayla geçer mi? çek git artık bu ne yüzsüzlüktür.
31 ocak bizler için 'the day'.
oyum sana murat aksu, güvenimi boşa çıkarma.
seçimler bitince,
40 gün 40 gece,
inleyecek her yer
kurtulduk diye...
kim gelirse gelsin
adam gibi gelsin
Beşiktaş'ımıza
iyi şeyler versin, güzel şeyler versin.*
6 yıldan bu yana:
yeeeteeerr yıldırım demirören yeeeteeerrr.
kalbimin en orta yerine derin bir çizik atan, sevdalardan bir onu seçtiğimizi hissettiren, sevdamızın karası, alnımızın akıdır.
sahada gelen sonuçların, kazanılan kaybedilen kupaların zerre etkisi olmayacak bir aşkın tanımıdır beşiktaş.
"işte biz kötü günde hep omuz omuzayız" derken yanında duran ama hiç tanımadığın bir beşiktaş'lıyı dost görmek, "övünmek gibi olmasın biz karakartallıyız" derken övünmek kelimesine vurgu yaparken altında durduğun tribünün tavanında yazan beşiktaş kelimesinin sadece 3 hece sekiz harften oluşmadığını bilmektir.
üzerinde geçirdiğin asil formanın, armandaki siyahın, beyazın altında bir tarih yattığını, yiğitlerin, sevdalıların 107 senedir uğrunda cesurca mücadele ettiğidir beşiktaş'tır.
doğumumun ertesi günü hastaneden çıkıp eve geldiğimde çarşaf vb. yerine siyah beyaz bayrağa sarılıp ilk fotoğrafının çekilmesidir. kendimi bilene kadar olan iki şampiyonluğu görmeden veya anlamadan sevmektir bir takımı. *
her zaman efsane futbolcuların adlarını saymak, yeni forma aldığında arkasına o sezon oynayan futbolcuları değil de vedat okyar, baba hakkı yazdırmaktır.
10 yılda iki şampiyonluk yaşamaktır. ama bunu bile önemsemeden her sezon şampiyon oluyormuşcasına sevinmektir. aşk beslemektir karşılığının olmadığını bile bile. şampiyon olduğunda koca sezonda sadece bir fenerbahçe veya galatasaray galibiyetine ihtiyaç duymaktır.
sevinmek için sevmemektir;
15 yıl bekledik daha önce,
hiç farketmez bekleriz yine,
federasyona, hakemlere pes etme,
Kartalım uçalım göklere,
koyalım cimboma fenere.
her zaman senin için dünyanın en büyük kulübü olduğunu kabul etmektir.
her zaman her yerde,
şampiyonlar liginde,
kral sensin bu alemde.
kimse kabul etmek zorunda değil yok iki yıldızmış 3 yıldızmış, uefa şampiyonluğuymuş umrunda olmamaktır. hiç kimse için bir anlam ifade etmese de şerefsiz * şampiyonluklar yerine şerefli ikincilikleri baş üstünde tutmaktır.
hayatta seni en çok mutlu eden şey takımının şampiyonluğudur. Mustafa Kemal ve takımından başka her şeye karşı olup da takımı için cehenneme bile gitmeyi göze alan körü körüne bir aşktır.
türkiye'de büyük takımcılık oynayan, tarihindeki en büyük başarısı fenerbahçe'yi şansının yardımıyla yenerek türkiye kupasını kazanmak olan cansız renklere sahip anadolu kulübü. şehir olarak istanbul kulübü olabilir ama gözümde denizlispor'dan en ufak bir farkları yok.
coğrafya dersi veren aklıevveller için edit : biz de biliyoruz istanbul'un anadolu'da olmadığını. burada kastedilen, beşiktaş'ın anadolu kulüplerinden misyon ve başarı olarak bir farkı olmadığıdır.
anadolu kulübü diyen eziklerin coğrafya bilgilerine tüküren yüce takım.
en büyük başarısının feneri yenmek olduğunu zanneden eziklerin amblemlerinde ot bulunan tek takım olduklarını cümle aleme duyuran takımdır aynı zamanda.
şampiyonlar liginde 0 çeken tek türk takımı olma özelliğini hala koruyan bu ezik takımın taraftarları sanki kendileri bi halt yiyebilmiş gibi çıkıp sağa sola bok atarlar.
27 yıldır bırakın avrupa da başarıyı daha kendi üslkesinin kupasını kaldıramamış bu ezik takım nasıl olurda ambleminde türk bayrağı taşıyan üç takımdan biri olan beşiktaşın büyüklüğüne laf edebilir?
bu eziklik değildir de nedir?
1902 sonbaharında Beşiktaş Serencebey Mahallesi'nde, o zamanın Medine Muhafızı olan Osman Paşa'nın konağının bahçesinde, 22 kişilik genç grup, haftanın bazı günlerinde toplanıp jimnastik hareketleri yapmaktaydı. Başta Osman Paşa'nın oğulları Mehmet Şamil ve Hüseyin Bereket ile mahellenin gençlerinden Ahmet Fetgeri, Mehmet Ali Fetgeri, Nazımnazif, Cemil Feti ve Şevket Beyler’in aralarında bulunduğu gençlerin ilk ilgilendikleri spor branşları, özellikle barfiks, paralel, güreş, halter, aletli ve aletsiz jimnastikti. O sıralarda siyasi hareketler dolayısıyla her türlü toplanmadan ürkerek hafiyeler dolaştıran 2. Abdülhamit'in adamları Serencebey'deki bu toplanmaları haber alınca, spor yapan gençler bir baskınla karakola götürüldü. Bu sporcu gençlerin bir kısmının saray erkanına yakın olması, ayrıca o dönemlerde kötü gözle bakılan futbol oynamadıkları ve sadece beden hareketleri yaptıklarını belirtmeleriyle gergin durum yumuşadı. Hatta saray çevresinden Şeyhzade Abdülhalim bu sporcuları destekledi ve sık sık antrenmanları seyretmeye başladı. Ünlü boksör ve güreşçi Kenan Bey de antrenmanlara gelerek güreş ve boks hareketleri göstermeye başladı.
1903 Mart'ında ise özel bir izinle Bereket Jimnastik Kulübü kuruldu. 1908'de Meşrutiyet'in ilanıyla sportif hareketler biraz daha serbestlik kazandı. 31 Mart 1909'daki siyasi olaylardan sonra Edirne'de bulunan Fuat Balkan ve Mazhar Kazancı, Hareket Ordusu ile istanbul'a geldi. Siyasi olaylar yatıştıktan sonra iyi bir eskrim hocası olan Fuat Balkan ile başta güreş ve halter sporlarını yapan Mazhar Kazancı, Serencebey'de jimnastik yapan gençleri bularak birlikte spor yapma fikrini kabul ettirdi. Fuat Balkan, Ihlamur'daki evinin altındaki yeri, kulüp merkezi yaptı ve Bereket Jimnastik Kulübü'nün adı Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü olarak değiştirildi. Böylece jimnastik, güreş, boks, eskrim ve atletizmin ön planda tutulduğu güçlü bir spor kulübü meydana geldi. Fuat Bey'in arkadaşları Refik ve Şerafettin Beyler de iyi birer eskrimciydi.
Bu arada Beyoğlu Mutasarrıfı Muhittin Bey'in teşvikiyle Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü, 13 Ocak 1910 tarihinde tescil edilen ilk Türk spor kulübü oldu. Semtin gençlerinin bu spor kulübüne ilgisi büyüdü ve spor yapan üyelerin sayısı bir anda 150'ye yükseldi. Kulübün merkezi de Ihlamur'dan Akaretler'de 49 numaralı binaya taşındı. Bir süre sonra bu bina da küçük gelince, yine Akaretler'de 84 numaralı binaya geçildi. Bu binanın arkasındaki bahçe de bir spor sahası haline getirildi.
delgado nun takımda kalması durumunda sözleşmesini feshedeceği futbolcuyu yarın açıklaması beklenen kulüp , ulan beşiktaşa gelmiş yabancıları öyle bi sevmişim ki şu yabancı gitsin diyemiyorum ; malum sivok , ferrari , ernst , holosko ve bobo nun gönderilmesi teklif dahi edilemez e fink şu takımda en canla başla oynayan oyunculardan birisi ona da bi ipnelik yapılmasını hiç mi hiç istemiyorum , tabata skandal bi transfer göndererek aynı krizi kulübe tekrar yaşatmazlar geriye kaldı bizim güzel yüzlü tellomuz , olum o da gitmesin lan formamın arkasına yazdırdım ben o adamı soyunma odasında kameraya şaklabanlık yapmasını sevdim ben onun , holosko gibi formayı öpmesini sevdim.
tello yu sünnet etsek acaba takımda tutarlar mı ki ?