kafamın çalışmaya başladığı zamanlardan bugüne kadar geçen zaman diliminde hayatımda çok şey değişti, çok şey gelişti, başladı, bitti, tekrar başladı... aynı kalan ne peki diye sorsalar vereceğim cevap tek kelimeyle ''beşiktaş'' olur ailemle birlikte...
bunca senede, bir aile ritüeli olan klasikleşmiş pazar banyosunu icra ettikten sonra babamla birlikte radyodan dinlediğim 10-0'lık adana demirspor maçını da dün gibi hatırlarım, galatasaray'ın ankaragücü'ne yağdırdığı goller neticesinde sampiyonluğu averajla kaybettiğimiz ama yine de 3-1 yendiğimiz gençlerbirliği maçını da...
başka hiçbir şeyi bu kadar net hatırlayamam işin garibi... bunun sebebi hafızamın problemli olmasından da değil ayrıca... 100.yıl şampiyonluğunun kazanıldığı sezonki tüm maç skorlarını neredeyse hatasız olarak ezbere söyleyebilme manyaklığım buna en iyi örnek... peki ne bu durum? nasıl oldu? bu seviyeye gelmek nasıl gerçekleşiyor hala anlayabilmiş değilim ama tek bildiğim herşeyin kendiliğinden olduğu... hala da oluyor, bitmiyor beşiktaş...
skorun değil renklerinin aşığıyız. futbolcularının değil tarihinin sevgilisiyiz. yönetiminin değil armanın tutkulusuyuz. biz üç beş maçlık taraftarın değil! ebedi sempatizanınız.. sen yürü beşiktaşım biz arkandan daima koşar adımlarla geliriz.
çocukluğumun takımısın. babamın bana olan mirasısın.
yeri geldi ağlattın yeri geldi güldürdün. bize pascal nouma gibi bir sevgi kazandırdın. metin-ali-feyyaz üçlüsünü bağışladın. ilhan mansız gibi hırslı olmayı gösterdin. les ferdinand gibi klas yaşamayı öğrettin. rıza gibi seri düşünmemizi sağladın. sergen gibi kıvrak bir zekaya sahip olduk. münch gibi adrese teslim paslar attık hayata. süleyman seba gibi onurlu yaşamayı seçtik. marjan mrmic gibi en kötü durumlarda bile soğuk kanlı kalabilmeyi aşıladın. hayatın bazı serzenişlerine shorunmu gibi gülerek karşılık vermesini öğrettin. tümer sayesinde ihanet ile tanıştık. pancu sayesinde azmin başarısına şahit olduk. şifo mehmet ile en akıl almaz olaylara tanıklık ettik. ertuğrul sağlam gibi dik durabilmesini. vedat okyar gibi seni sevmesini. cenk koray gibi veda etmesini. bizim yaramaz amca kazım kanat gibi yaramaz olabilmesini, zago gibi mücadeleyi kovalayabilmesini, ronaldo gibi tabiri caiz ise duvar misali kalabilmesini, giunti gibi karizma yaşayabilmemizi, daniel amokachi gibi hayata abanabilmemizi emrettin. bazen hayatın çirkin olan yüzüyle tanıştırdın ali eren gibi rahim gibi takoz recep gibi ama hepsini sendin sevdiren... en önemlisi de bize çarşı taraftarı gibi bir taraftar topluluğu verdin sen.
sen bize çok şey verdin beşiktaşım. hiç istemedin hep verdin. sen yürü biz seninle daima geleceğiz kartalım yeter ki yürü...
17 ağustos 2009 pazartesi günü oynanan antalyaspor maçının 75.dakikasından, 30 eylül 2009 çarşamba akşamı oynanan cska moskova maçının 90.dakikasına kadar gol atamamış takımdır. bu arada bu takım 4 ü lig 2 si avrupa kupası olmak üzere 6 maça çıkmış 4 ünü kaybetmiş 2 sinde berabere kalmış hiç kazanamamıştır. bir beşiktaşlı olan beni ve bir çok taraftarını hayal kırıklığına uğratmıştır. yukarıdaki istatistik eleştirilmesi gerekenin sadece yönetim değil aynı zamanda teknik kadro ve oyuncular oldugunu da göstermektedir.
her takımın tarihinde yaşadığı ya da yaşayabileceği şansız ve formsuz senelerinden birini yaşamaktadır, bir beşiktaşlı olarak daha önce çarşı tarafından söylenen şu sözleri hatırlatmak isterim "ister 8-0 yeniliriz, ister 10-0 yeneriz.biz üzülürüz, biz seviniriz.bırakın üzüntümüzü yaşayalım"
bu takımın; mahallenin kot pantolonlu, kösele ayakkabılı kıro abisi nihat kahveci'den, tekniği iyi olup da mahalle maçlarında rakipleriyle bacak arası falan çalım atmaya çalışan, gerçek futbolda ise bunu ancak ve ancak eskişehirspor'lu doğa'ya yedirebilecek olan, rooney karşısında maymuna döneceğini hala öğrenememiş yusuf desmond şimşek'ten, defansın ağır vasıtası, her maç 1 sarı kart ortalamasıyla oynayan sivok'tan, artık ülke olarak yapmış olduğu hizmetlere teşekkür edip ayrılmamız gereken her maç ortalama 1 hatalı gol ortalamasıyla oynayan rüştü'den, maalesef ki fiziken ve psikolojik olarak bitmiş ve bir daha da beşiktaş'tayken düzelemeyecek olan bobo'dan, sadece koşarak iyi futbolcu olunamayacağını, olunsaydı her atın aslında futbolcu olacağını öğrenemeyen, beşiktaş'ta ancak ve ancak iyi bir yedek olabilecek ve bunu kabul etmeyecek yapıda olduğunu bildiğim nobre'den, bir top nasıl uzaklaştırılır hala öğrenememiş hakan arıkan'dan, insan fizyolojisine ters bir şekilde her sezon geriye giden ve free transfer'e bırakılsa ancak ve ancak kasımpaşaspor'un falan alacağı serdar özkan'dan, 80'li ve 90'lı yıllarda kalan ve başarısı ancak da o yıllarda gerçekleşmiş bir taktikle beşiktaş'ın her geçen gün dibe vurmasına yıldırım demirören'le birlikte sebep olan mustafa denizli'den kurtulması gerek.
ha zaten bu takımdan önce yıldırım demirören'in gitmesi gerekliliğini kabul etmeyen tek taraftar türü, çarşı'nın içindeki satılmış taraftarlardır. o'nun dışındaki her gerçek beşiktaşlı yıldırım demirören'in gitmesini ister. yıldırım demirören kalsa da yerine başka birisi gelse de yukarıda saydığım insanların beşiktaş'a yararlı olma ihtimali kalmamıştır.
3 büyükler tarihinde bir ilk yapılarak "bu sezon geleceğin kadrosunu kurmak istiyoruz" planıyla bu sezonu, zaten sezon sonu olacağımız yere, yani çöpe atmalı bence beşiktaş. koy ismail köysüren'i sola, batuhan'ı forvete, rıdvan'ı sağa, necip'i orta sahaya... ne olacak ki? formanın ölüsü bile ilk 6'ya girer zaten, daha ötesi var mı?
cevap: insanlık kariyerimde ilk kez bu sezon forma almadım. ne mabede gidip yıldırım demirören'e para kazandıracağım ne de kartal yuvası'ndan bir ürün alıp beşiktaş'ıma ihanet edeceğim. umarım bu küçük çaptaki protestom, daha önce de söylediğim gibi bir halk hareketine dönüşür, yıldırım demirören istifa eder, bildiği işi yapar, istihdamı arttırır, işsizlik azalır...
geçmişe bakıyorum da, yenildiğimiz zamanlarda da bu takıma olan inancım hiç bitmezdi. "ulan toparlanırlar, böyle gidecek değil ya..." derdim ama, dün akşam gördüm ki, ruhsuz ibneler ordusundan başka bir şey yok sahada.
son 1.5 aydır beni futboldan soğutan takımım. hayatımda sadece 2 maçta beşiktaş maçını maçın ortasında seyretmeyi bıraktım biri dünkü cska maçıydı. geçen sene 2-0'dan 3-2'ye maç çeviren inatçı takım gitmiş yerine ruhsuzlar ordusu gelmiş. mustafa denizli'ye çok destek verdim her ortamda ama olmayacak anlaşıldı yanlış olduğunu gördüğü bir şeyde neden ısrar eder ki bir adam ? ocak 2010 106 yıllık bu koca kulüp için dönüm noktası olacak. yıldırım demirören tekrar seçilirse beşiktaş'ın geleceği adına ümidimi tamamen kaybedeceğim.
Türkiye'nin "üçüncü" büyük takımıdır. galatasaray ve fenerbahçe'ye kıyasla medya gücü yoktur, lobi faaliyetleri etkin değildir, ülke çapında taraftar kitlesi azdır, ekonomik gücü sınırlıdır, yerli ve yabancı futbolcuların öncelikli tercihi değildir, sportif başarıları azdır. bunların yanı sıra bir galatasaray gibi altyapıdan futbolcu çıkarma becerisi de pek yoktur.
sportif olarak başarısız günler geçirirken, borsa'da hisseleri enteresan bir şekilde değerlenen kulüp.
son bir haftada beşiktaş hisseleri yüzde 54 yükselişe geçmiş. tabi ki bu durum imkb ve spk'nın dikkatini çekmiş ve inceleme başlamış.
arkadaş ben şimdi işkilli adamım, bu takım mahsustan mı bu kadar başarısız oluyor? denizli ve demirören ikilisi bu yüzden mi çok başarılılarmış gibi ahkam kesiyorlar? kafam karıştı.
sahilinde 'kardeş bir dal cigara versene, bak biz burda onu 5 kişi içeriz' diyerek sözü biz 5 kişiyiz çabuk 1 dal çıkar lauk demeye getiren tinercilerle dolu ilçemiz. yanınızda 2 tane arkadasınız varsa ve eğer bunlar kızsa 2sini birden götürüyormussunuz muamelesi yapan cicekci teyzeler size 2 tane gül uzatmaktan mahrum kalmazlar. tek çareniz kaçmaktır. yine de sahilinde arkadaslarınızı toplayıp gitarınızı alıp birkaç bira çakmanın keyfini baska hiçbir yerde alamadığım yer.
zor günler geçiren takımımız. çözüm yolları konusunda farklı yaklaşımların olması iyidir ama bunların birbiriyle düşman olması kötüdür.
2-1'lik kasımpaşa galibiyeti sonrasında şöyle yazmıştım:
keşke dibe vursaydık. olmadı...
ama devrimci durum nesnel bir olgudur güzel kardeşim. bizim zorlamalarımız ya erken patlatır, ezilmemize yol açar ya da bizi terorizme götürür. yani dibe vurmamız için bizim de ittirmemiz doğru olmaz.
beşiktaş kendi ritminde, kendi doğal itici güçleriyle bir yere gidiyor. belirli bir hızla ve belirli bir liderlikle.
liderliğin başarısız olduğu doğrudur ama o liderliğin ortaya çıkış, yaşam bulması ve geldiği nokta, beşiktaş'ın diğer bileşenlerinden bağımsız değildir. yani seyirci, başkanın ekibi, muhalif gruplar, basın ve hatta rakiplerin tutumları ve durumu. bunlar masum da sadece başkan mı suçlu? olamaz.
tüpçü başarısız bu açık ama niye ortada gerçek bir iktidar alternatifi yok? serdar bilgili gibi birisi niye bize fazla geldi, niye erken attık tekneden?
muhalefet gerçek bir muhalefet olsaydı şimdi umutlu olurduk. ama umutlu değiliz.
bu ortamda birini indir birini çıkar, ne olabilir ki?
toplumda kriz olgunlaşır, genele yansır; yönetenler yönetemez olur (bjk'de öyle); yönetilenler artık bu yönetimi istemez (bjk'de öyle); yönetilenler bunu istemediklerini belirgin biçimde dışa yansıtırlar (bjk'de öyle); böyle bir ortamda hareketlenen kitlelere önderlik yapacak lider olmalı (bjk'de öyle değil), parti olmalı (yok), belirli hedefler için yanyana gelmiş bir cephe olmalıdır (yok) ki mevcut durum olumluya doğru evrilsin.
durum böyle... peki devrimci durum nesnel bir süreçse, sadece bize bağlı değilse, zorlanmamalı ise, biz şimdi ne yapmalıyız? oturup beklemeli miyiz? durum kızışsın diye çabalamalı mıyız? beşiktaş yenilsin diye mi uğraşmalıyız? şöyle ya da böyle yendiğinde üzülmeli miyiz? ne yapmalı? * nasıl yapmalı? *
biz hazır olmaya çalışmalıyız. eksiklerimizi gidermeliyiz. lider oluşturmalıyız. daha iyi örgütlenmiş yapılara dönüşmeliyiz. farklılıklardan korkmayan, yanyana gelmekten ürkmeyen iyi cepheler oluşturabilmeliyiz. sakin olmalıyız, asla acelecilik yapmamalıyız. şiddetten uzak kalmalıyız. hayatı iyi izlemeli, iyi koklamalıyız.
buna rağmen biz hazır olmadan durum olgunlaşırsa -ki olabilir- o zaman elimizden geleni yapmalıyız, yenileceksek bile iyi yenilmeliyiz. çünkü bu yenilgi gelecek atılımın temelini sağlam oluşturur en azından.
bütün bunlara hazır değilsek, durum olgunlaşır, kitleler patlar ama en örgütlü olanlar alır götürür. bu bazan ordu olur, bazan ordu destekli derin devlet, bazan kitlelerin gözünü iyi boyamış ırkçı, zenofobik bir grup.
en kötüsü böyle bir durumda bizim iyi yenilmememiz olur. çünkü kitlelerin gözünde ikinci adımda denenecek bir seçenek bile olamamışız demektir.
not: bu söylediklerimin türkiye gerçekleriyle ilgisi yoktur. somut durumun somut tahlili niteliğinde, tamamen hayali bir marksist yorumdur. ama belki anlamlı olur bizim için, beşiktaş için. o yüzden yazdım.
bu takıma bu kadar korkak bir futbol anlayışını aşılayan herkesin allah belasını versin. kadrosu var, gücü var ama mantalite çağdışı. takımın mental problemleri had safada. top kaybedersem amıma koyarlar korkusuyla, rakibi geri geri koşarak karşılayan adamlarıyla bu sene umutsuzluk vadeden takımım. küçük adamlar tarafından idare edilen büyük takım. pençesi törpülenmiş otobur kartal.
* istanbul Ligi (12)
* istanbul Türk idman Birliği Ligi (2)
* istanbul Pazar Ligi (1)
* Milli Küme (Türkiye Ligi Şampiyonu) (3)
* Türkiye Futbol Şampiyonu (2)
* istanbul Kupası (3)
* Başbakanlık Kupası (2)
* izmir Fuar Kupası (1)
* Gümüşpala Kupası (1)
* istanbul SiD Şampiyonu (1)
Profesyonellik Sonrası (1957-)
* Süper Lig (13)
* Türkiye Kupası (8)
* Cumhurbaşkanlığı Kupası (7)
* Başbakanlık Kupası (6)
* TSYD Kupası (12)
* TFF Süper Kupa (1)
* istanbul Futbol Ligi Şampiyonlukları 13'dür.
* Üst üste beş yıl istanbul Şampiyonu olan tek Kulüp (1939-1943).
* istanbul Ligleri’nde en fazla gol atan takım (1 Sezonda 90 Gol, 8 Yılda 599 Gol)
* istanbul Futbol Ligi’nde 18 maçta 18 galibiyet alan tek takım. (1940-1941)
* Türk Futbol Tarihi’ndeki liglerde en fazla "namağlup şampiyon" olan takım
* Ambleminde Türk Milli Takımı'nı temsil ettiği için AY-YILDIZ olan Kulüp. (16 Mayıs 1952 [2]Türkiye-Yunanistan maçı)(Beşiktaş'tan başka, Karşıyaka Spor Kulübü'ne Kurtuluş mücadelesinde verdiği mücadeleden ötürü, Atatürk tarafından armasında AY-YILDIZ taşıma hakkı verilmiştir )
* En fazla Centilmenlik Kupası alan takım (19 Kez).
* Genç Takımlar Futbol Ligi'nde en çok istanbul ve Türkiye Şampiyonu olan Kulüp (30 Kez).
* Eskrimde Balkan şampiyonu olan Kulüp.
* "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" fikrini ortaya atıp uygulamasını ve kanunlaşmasını sağlayan Kulüp.
* Grekoromen güreşi, öncelikle kulüplere, daha sonra da Türkiye'ye yayan Kulüp.
* Atletizm, eskrim, boks, basketbol, güreş ve futbolda Türkiye şampiyonlukları olan Kulüp.
* Sırıkla atlamayı Türkiye'ye getiren Kulüp (Ressam Namık ismail).
* Okullarda "Beden Terbiyesi" dersleri veren Kulüp.
* Türkiye'de birçok branşta "Spor Okulları" açan Kulüp.
* Alt yapısından en çok yıldız yetiştiren Kulüp.
* Üst üste 48'i resmi 8'i özel toplam 56 maç yenilmeyen tek kulüp "Yenilmez Armada".
* Üst üste en fazla arka arkaya galip gelen takım (18 Kez).
* iki senede sadece 1 yenilgi alan tek takım.
* Resmi bir maçta 10 gol atan tek takım; 1989-90 sezonunda Beşiktaş-Adana Demirspor: 10-0 Ali Gültekin (4), Metin Tekin (3) ve Feyyaz Uçar (3).
* Evinde 10 sene hiçbir Anadolu takımına yenilmeyen tek takım.
* Lig tarihinde en uzun süre yenilmeyen ekip (48 maç) Beşiktaş, 1990-91 sezonunun 26. haftasında Gençlerbirliği'ne 2-0 yenildikten sonra, 1991-92 sezonunu yenilgisiz kapattı. Besiktaş tam 48 hafta sonra, 1992-93 sezonunun 13. haftasında Galatasaray'a 3-1 yenildi
* Birinci futbol liginde üst üste en çok maç kazanma rekoru (1959-60 sezonu üst üste 13 maç).
* Türkiye'de bütün kuruluşlar ISO 9001: 1994'e göre belgeli olmasına rağmen, Beşiktaş Jimnastik Kulübü ISO 9001: 2000 revizyonuna göre belgelendirilmiş ilk kuruluş. Beşiktaş Jimnastik Kulübü, sportif branşlar yönetimi ve spor tesisleri işletimi, marka ve amblemli ürün pazarlama ve satışı, basın, halk, üye ve taraftar iletişimi ile üyelik hizmetleri alanlarında ISO 9001: 2000 versiyonuyla Türkiye'de belgelendirilmiş ilk ve tek spor kulübü.
* Beşiktaş Avrupa Futbol Liglerinde kuruluşunun 100. senesinde şampiyonluk sevincini yaşayan 13 takımdan biridir.
* 4 derbiyi de gol yemeden kazanan ilk ve tek takım(2002-2003 sezonunda Fenerbahçe ve Galatasaray ile oynanan 4 maçı da gol yemeden kazanmıştır).
* Türkiye'de 2006 yılında düzenenlenen 'Türkiye Süper Kupasını' alan ilk futbol takımı.
* 2005 yılında yeni formatına geçen Türkiye Kupası'nı en çok kazanan takım.(3 defa)
ilkler :
* ilk kurulan spor kulubü (1903)
* ilk spor tesisi ve lokali kuran Kulüp (Akaretler-1909)
* ilk resmi istanbul Ligi şampiyonu (1924)
* ilk eskirim şampiyonu kulüp
* ilk atletizm şampiyonu kulüp
* ilk güreş şampiyonu takım
* ilk voleybol şampiyonu takım
* ilk Başbakanlık Kupası
* ilk Federasyon Kupası
* 20 takım arasında yapılan Türkiye Ligi'nde ilk şampiyon
* Olimpiyatlara ilk defa bayan sporcu yollayan kulüp (1936-Berlin)
* Ülkemizde ilk defa sahnede spor gösterisi ve jimnastik hareketi düzenleyen kulüp (1910 / Kadıköy Apollon Sineması)
* Şampiyon Kulüpler Kupası'na katılan ilk Türk Takımı (1958-1959)
* Avrupa Kupaları'nda ilk tur atlayan kulüp (1958-1959 Şampiyon Kulüpler Kupası ön eleme)
* ilk sualtı sporları yapan kulüp
* ilk kıtalar arası seyahat yapan kulüp (USA)
* ilk boks şubesi kuran antrenörler yetiştiren kulüp
* Türkiye'de dekatlon yarışları yapan ilk kulüp
* istanbul'da ilk defa uluslararası güreş turnuvası yöneten kulüp(1910-1911)
* ilk maraton müsabakasını kazanan sporcu Maratoncu ibrahim
* ilk Atış Poligonunu kuran kulüp
* Türkiye Süper Kupası'nı alan ilk takım
* Atatürk kupasını kazanan ilk takım
* 100.Yılında şampiyon olan ilk Türk takımı