o gerçekleştirememem için bin takla attığın, psikolojik eziyete maruz bırakarak yıkmaya çalıştığın hayallerim var ya, işte hepsini çatır çatır gerçekleştireceğim. senin bana hakaret etmek için bir fırsat olarak gördüğün sıkıntılarım var ya, işte onları tek tek aşacağım. senin o leş egon karşısında diz çöktürmek istediğin özgüvenim var ya, işte onu senin o pis ellerinden kurtarıp alacağım. sana zamanında gösterdiğim saygının, hoşgörünün, müsamahanın, susmalarımın, alttan almalarımın kıymetini bilemedin. şimdi de ben sana o saygıyı, hoşgörüyü, müsamahayı göstermiyor; alttan almıyor ve susmuyorum. allah ne beni sana ne de seni bana muhtaç etmesin. seni seven bulunduysa beni de bulunur, sen birilerinin hayatına sığdıysan ben de sığarım, sen ne kadar akıllıysan en az o kadar akıllıyım. fantezi dünyanda kendini nereye koyduysan orada ben de varım.
Aşk acısı çekenleri gördükçe içim bunalıyor.
Düzgün şeylerle uğraşın. Biri gider biri gelir ama siz hep aynı yere baktıkça kıymete biniyor kendini birşey sanıyorlar. Sonra size değil kendine hiç yüz vermeyen ulaşılmaz görünen birinin kollarına atlıyorlar.
veterinere götürmek istediğim yavru kuş lanet bir karga tarafından öldürülünce ağlayarak tekrar aradığım için beni teselli etmeye çalışan veteriner, bu yazı sana. Bence sen çok iyi bir insansın, umarım kendine iyi bakıyorsundur. Ayrıca sesin çok yatıştırıcıydı, arada arayıp zırlamak istiyorum. O yavru kuşcağız da zaman zaman aklıma geliyor, hâlâ üzülüyorum. Evet bu kadar, peace out...
Ya boyle isten erken gelsen 1 gibi filan, atlasak arabaya, usul usul kas'a kalkan'a gitsek. Bir yerde kahve ucip geri donsek. Nasil ozledim o yolu sahilden gitmeyi. Hava gunesli olsa kışa inat. Ben senin gogsunde yolu izlesem sen araba kullanirken. Kaputaş'ta dursak, aşagiyi seyretsek. Sarılsak sonra, birlikte cektirdigimiz ilk fotoğraftaki gibi. Nedendir bilinmez 1 aydir filan bu istek var icimde. Yapsak olmaz mi sanki bunca yıl gecmemis gibi.
Sevgili Taner;
Yarin sen gideli 15 sene oluyor ama bize bildirmeleri 16si oldugu icin biz 16sinda kutluyoruz gidisini. Ancak yine de 15inde gittiginin bilincinde oldugu icin bu sıçtığımın bilinçaltısı, bugun basladi durduk yere sanki her sene hatirlarmis gibi, durup durup of çektiriyor, gozlerimi filan dolduruyor. Dokunsa birisi anırarak agliycam sanki. Ama tabii ki ben o bilinci de, altini da, ustunu de skerim, aglamam. Oylesine yazdim iste haberin olsun diye.
evet bazı saçma şeyler yaşandı artık geri dönüşü var mı bilinmez ama olsun en ufak şeyleri bile özlüyorum ne bileyim, saçma sapan şakalar yapmayı, bana deli deli demeni, kafanı sırtıma koymanı , beraber bir şeyler izlemeyi , sen çalışırken oyun oynamayı burasını belki sen çok özlemiyorsundur ama olsun arkama bakınca orada olmanı , sana kahve almayı ve daha bir çok şeyi yani anlayacağın hayatımda olmanı özlüyorum. evet her ilişki gibi inişli çıkışlı zamanları oldu başlarda mesafeliydim geç bıraktım kendimi bu ilişkiye evet bu da hep eski korkulardı, belki yersizdi belki de değil emin değilim artık ama aşılamayacak sorunlar değildi, sonra saçma bir şey çıkıverdi karşıma keşke öyle bir şey yaşanmasaydı diyorum ister istemez bakışım değişti ikiye bölündüm ve zamanla garip bir hal aldı sanırsam yavaş yavaş parçalanmaya başlandı, sonra o kadar çok parçaya ayrıldı gibi oldu ki toparlamaya çalıştıkça bir yerden hep bozduk sanki ve bu yüzden şimdi böyle bir hal aldı ve bırakıp gitmek belki daha kolay geldi, altında kalacakmışız gibi hissettik sanırsam belki de öyledir bilemiyorum, yani yaralarımı sarmayı mı denemeli mi yoksa dağlayıp ilerlemeli mi ? geriye bu iki soru kaldı.
Anne şimdi kalbimin ortasında bir oyuk gibi kaldın. Dün ananem aradı, ekrana bakınca "annem" yazıyor sandım. Tutuldum kaldım. Telefonundan arama kayıtlarına bakıyorum. O sabah 11.53'te aramışsın beni. Parmaklarının bitkince telefonun tuşlarına bastığını hayal ediyorum. Ben o son saatlerde hadi geç kalacağız biraz daha hızlı olalım diye kendi kendime sitem ederken senin sadece suratıma bakıp susuşunu hatırlıyorum. Bir önceki gece yaptığım yemeği biraz sulandırarak püre haline getirmemi isteyişini. içine bir de pipet koydurmuştun, gece uyanıp yerim demiştin. Aylardır ilk defa kahve istemiştin benden. Çok uykum var ama uyumak istemiyorum demiştin. Seni konuşturmak için kendi kendime konuştum durdum sen kahveni içerken. Belki kendimce kızmıştım da hiç konuşmamana, sorularıma cevap vermemene. Ama gitmeme de izin vermemene. Koridorun ışığı açık, kapı ağzında oturmuştum ben de. Kahve içişini izlemiştim. Neler düşünüyorsun dediğimde elini salladın "çok şey" anlamında. Ama tek bir şey de demedin. Son günlerimizmiş, son saatlerimiz, son konuşmalarımız. Her şeyden habersiz gidip yattım. Daha her şeyin başındaydık çünkü. Çünkü her şeyin boğazımda düğüm düğüm olacağını, içimde kocaman büyüyeceğini, ağzıma kadar dolu hissederken içimdeki boşlukta süzüleceğimi bilmiyordum. Güzel yüzünün, ipek teninin belki günler sonra çürüyeceğini bilmiyordum. Babamla konuşup güzel şeyler söyleyecektik ona anne. Eğer her şey bir saat sonra olsaydı babam dayımın "başımız sağolsun" demesini değil senin sesini duyacaktı. Son konuşmanızda babamla, daha görüş tarihi belli bile değilmiş. Ama sen ona demişsin ki ben bir sonraki görüşe gelemeyeceğim. O günlerde ve gecelerde hep yanında oturmamızı istemiştin. Odaya gelip kestaneyi yastığa çıkmış kafanı koklarken gördüğümde bana "kestane bile senden daha anlayışlı" demiştin bana. "O devamlı beni kontrol etmeye geliyor". Halbuki ben de sürekli yanına geliyordum ama belki de daha fazlasına ihtiyacın vardı. Şu an kızıyorum daha fazla orada bulunmadığım için. Şu an odana girip oturuyorum ve hayalin bile kaybolmaya başladı odada. Ölürken tüm yaşamımız gözümüzün önünden geçiyormuş ya. Anne şimdi seninle olan tüm anılarım gözlerimin önünden geçip duruyor. Hastanede sana getirdikleri çiçekler hala vazoda. Onlarda bile birkaç canlı yaprak kaldı. Onları bile çöpe atmaya kıyamazken seni nasıl gömdük bilmiyorum. Fatih küreği toprağa saplayamadı. Hepimiz güçsüz mecalsizdik, senin gidişinden sonra senin gibi hissettik biz de nihayet. Her şey boğazıma diziliyor. Gözyaşlarım bile duruldu artık. Ama senin arkandan öyle çok yağmur yağdı ki anne. Fatih hep annem öldüğü için dedi. Rüzgar esti annem öldüğü için dedik. Kar yağdı annem göremedi dedim. Yaptığım her şey ve yapamadığım her şey bir bir içime doluyor anne. Arkadaşlarını, abilerini, yeğenlerini, anneni, babanı ve eşini ben teselli ediyorum. Tıpkı her şeyin 10 dakika öncesinde sana yaptığım gibi, ölümünü de süslüyorum anne. Diyorum ki güzel güzel giyinmişti, kıyafetlerini kendisi seçti. Bir önceki gün nevresimlerini değiştirmiştik. Kahvaltısını yaptı güzelce. Güzelce yıkadılar. Abileri babam için de attı o toprağı üstüne yavaş yavaş. Hepimiz ağlarken birbirimize güç vermek için uğraştık. Kahve bardaklarına dokunmadım hiç. Önceden atmak için devamlı ısrar ettiğim ama senin o çok sevdiğin yapay çiçekleri yatağının üstüne koydum. Senin seçtiğin, benim giydirdiğim o giysilerini keserek çıkarttılar üstünden. Ben onları katladım yatağına koydum. Seni sarıp götürdükleri çarşafı geri serdim. En çok yarı açık gözlerine sabunlu suyu dökerlerken canım yandı. Bi o zaman bakamadım sana. Gerçekten canım yandı. Tamam hissetmiyordun belki ama öyle de yapılmazdı ki. Sesini çok özledim. Her şeyini çok özledim. Gerçekten her şeyin yükünü sırtlamışken beni basit dertlerimden ötürü teselli etmeni özledim. Yatağında oturup öylece el aynana bakmanı özledim. Çirkin görünüyor diyerek benden istediğin yara bandıyla boynundaki benini kapatmanı özledim. Nereye dokunsam canın acırdı. Ellerin çok ağır diye sitem ederdin. Seni öyle hızlıca evirip çevirip yıkadılar ki, çok canım yandı. içimden dedim öyle yaparsanız hemencecik morarır kollarını. Bu esnada yarı morarmış vücudunu görmek çok canımı yaktı. Otobüsle geçerken baktığım mezarlığın morgunda bir gece geçirmen çok canımı yaktı. Dönemediğin için seni yan yatırıp bir yanına yastık koyardık. Mezarda seni yan döndürüp o yastık koyduğumuz tarafa toprak doldurmaları çok canımı yaktı. Ama anne senin canın yanmamıştır hiç umarım. Sadece bunu diliyorum. Senin yapamadıkların yaşayamadıkların için pişmanlık duymaya vaktin olmadı belki. Şimdi ben senin yerine ağlıyorum tüm o şeylere. Seni aylarca yıllarca hayattan izole şekilde yatağa bağlayan çektiğin o acıların hepsine ağlıyorum. Ben senin yerinde olsaydım bu kadar şeyi kaldıramazdım dediğimde, "başına gelseydi kaldırırdın" deyişini hatırlıyorum. Şu an başıma gelebilecek en kötü şey geldi galiba anne. Bunu söylediğimde inanmamıştın ama gerçekten hayatımda en sevdiğim insanı kaybettim. Ve bir şekilde kaldırıyorum her şeyi, ama ayakta ama çökmüş vaziyette ama sürünerek.