bugün

bende bu yaziyi yorum laf olsun diye yazdim.
Yengesi?
Burada kendimi arıyorum.
çünkü anlamsız bir şekilde aramızdaki her şeyi bitirdin. neden ?
Naptın lan yazar,
He la he sana yazdım mal mal ekrana bakıp durma kalk yerine yat, uykusuzluktan iyice maymun dübürüne dönmüşsün.
Sen görüp de aşık olduğum, hayranlık beslediğim, her halini sevdiğimsin. Sen, dünyada bir insanın başına gelebilecek en trajik olaysın. Sen kış mevsimisin, bembeyaz teninin, beni benden aldığı. Belki de yaz mevsimisin, tüm renklerin yakıştığı. Mutluluksun sen, her şeysin. Belki bir çocuğun yüzündeki tebessüm gibisin. Belki de koca bir kahkahasın. Bazen varsın, bazen vardan da ötesin. Düşünüyorum bazen, seni nasıl sevmişim diye? Sen benim çok güzel sevdiğimsin.

Bu yazıyı okumayacak olman dünyanın en acı travması. Nitekim üzülüyorum buna. Anlamayacaksın sana yazdığımı, bilmeyeceksin beni, hiçbir zaman görmediğin gibi, yine yokmuş gibi olacağım senin gözünde.

Olsun...

Yok da olurum senin için. Okusan iyi olurdu ama okumasan da önemli değil. Ben bu yazıyı sana yazdım.

Kara gözlerine... kısa kirpiklerine... öpülesi dudaklarına... ince uzun parmaklarına... boynundaki benlerine... gülüşüne...
Ben bir tek Seni Sevdim ben bir tek seni Unutamadım Ben sana Aşık değilim Ben Sana Saplantılıyım Sana Seni Sevdiğimi Söyledim ama Sen Karşılığında Bana ümit bile vermedin belki Beni kırmadın üzmedin Ama Beni karanlığın içine Hapsettin seneler Geçti Unutamıyorum seni. Hayatı bir şekilde Yaşıyorum ama sende benimle yaşıyorsun kafamın içinde Hayalinle Yaşıyorum imkansız hayalinle Biz hiç kavuşamadık ve kavuşamayacağız Seninle Ben seni Uzaktan sevmeye devam edeceğim sense Ben hiç olmamışım gibi yaşamaya
Devam edeceksin. Sen Benim olmadın ama hep mutlu ol senin mutlu olduğunu bilmek herşeye rağmen Beni mutlu eder...
Kavuşuruz Rüyalarda veya (bkz: Belki başka hayatta)
Peki onun nesi var?
Bak güzelim, tek başımaydım özellikle bu son 4.5 senede. Biraz da olsa ailemden başka destek verenim, koruyanım, kollayanım olmadı. Ki onları da hep uzak tutmaya çalıştım olanlardan. Onca sorundan sapasağlam çıkmasını başardım. Tek başıma ayakta durabiliyorum, ki bunu zaten 12 senedir ispat edip duruyorum. Bunları çok çok iyi biliyorsun. E şimdi hal böyleyken benim sana eyvallahım olur mu? O yuzden ayağıma dolanma ve çekil kenara.
Anksiyete atağı beni yendiği için bu süreçte de seni kırdığım için üzgünüm. Dediğin gibi güçlüyüm, her şeye karşı güçlü senin yanında çocuk olmak istiyorum.
Çok tehlikeli sularda yüzüyorsun.
sana da demiştim geçen gün annem aradığında, "h. nasıl" dedi, biraz geçtikten sonra da "i. nasıl" dedi, daha sonra da 'aa bu ne yedi kocalı hürmüz gibi neyi kimi soracağımı şaşırdım' dedi sinirlendi ve güldü. he işte annemin o sinirlenip gülme tepkisi var ya, al işte onu kopyala yapıştır üstüme. çünkü öyleyim sinirden gülüyor gibi, mutluluktan ağlıyor, ağlayıp mutlu oluyor gibi gibi. tezatlık kavramından anladığım ölçüde düşün beni. ölüp ölüp dirilmek ya da dirilip dirilip ölmek gibi. benim için tüm tezatlar ve tüm mübalağalar "yeterli sayıda stok"ta. yazının başında "sana da demiştim" diye başladım, sana da? sen kimsin? h. mi i. mi? teoride iki yılımı verdiğim pratikteyse en az 60 - 70 yıl verdiğim h. mi, yoksa 60 - 70 yılımı geri geri sardırıp "haydi yeniden yaşayalım" diyen i. mi? kendisinden gittiğimi henüz anlayamayan h. mi, yoksa kendisine geldiğimi anlamayan i. mi? ve ben. nerede olduğunu bilemeyen, kimden geldiğini kime gittiğini anlayamayan, zamanın artık hem her şeyi değiştirebileceğini hem de hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini bilen, anlayan ben. sen ve ben. hangi sen, hangi ben. bir ben, yorgun kırgın. bir ben heyecanlı ve istekli. top 10 kullandığım kelimelerden biri 'bilmem' iken.

'beni zorlayan harekete geç isteği' ve 'çek kenara bekle' dürtüsü.
içim mi?
dipsiz kuyu, kara delik, girdap, uçurumlar felan. bu ne biçim bir devir!

kaçmak istediğim yerlerde kalmak, kalmak istediğim yerlerden kaçmak istiyorum.
gözlerimi yumuyorum.
zaman uyuyor.
sana bana uymuyor.
uyanlarda uyumsuz.
çok uyudum.

hiçbir şey olmamış gibi gözlerimin içini güldürmem, kahkahalar atmam ve sarılıp öpüşmem.

sadece bir şey olmuş gibi.
hiçbir şey olmamış gibi.
çok şey bitmiş gibi.
biten bir şey yokmuş gibi.
güzel başlangıçlara, şerefe diyemez gibi.
bitenlere gidenlere haydi içiyoruz der gibi.
gibi gibi gibi gibi gibi gibi gibi.

gibi.

https://www.youtube.com/watch?v=WzVX8KuA0BE
daha henüz karşılaşmadım adını da bilmiyorum ama geleckteki sevgili eşim sana benzeyen bir kız çocuğumuz olsun istiyorum adı da şaziye olsun.
bu yazıyı okumayacağını biliyorum hatta çok çok büyük bir ihtimalle uludağsözlük diye bir oluşumdan haberin bile yok. bu yazıyı bir gün sana okutacağım. bana baktığında gözlerin parlıyor, tatlı bir telaş kaplıyor her yanını, sesin sevimlileşiyor sanki kuş cıvıltısı gibi konuşuyorsun ya ben çok mutlu oluyorum o zaman, günüm güzel geçiyor seni gördükten sonra.

adını, yaşını, evlenip boşandın mı falan senle ilgili hiçbirşey bilmiyorum. ama bana bu güzel duyguyu yaşattığın için, beni görünce ailem gibi, annem gibi mutlu olduğun için ve kendilerini çok düşünmeme rağmen umurlarında olmadığım kişilerin aksine beni tanımadan bunları yaşadığın ve yaşattığın için seni nikahıma alıp, o çalıştığın saçma yerden alıp, evimin baş köşesine prensesim olarak koyacam. aklımdaki tek soru hissettiklerin heves mi yoksa bir ömür boyu sürer mi? cevabını ilerde öğreneceğiz.

o vakit geldiğinde de sana bu yazıyı gösterip, zamanında karar vermiştim, kafama koymuştum diyeceğim. daha çok mutlu ol diye. söyleyeceklerim bu kadar, öptüm çok. *
Birini özlediğimde huysuz bir çocuk olduğumu farkediyorum yeniden. Bu en çokta seni özlediğimde ortaya çıkan bir durum. Aramızda uzun saatler ve uzak mesafeler var biliyorum. Ama özlüyorum seni. Yanımda olmanı özlüyorum. Yanında olmak istiyorum.

Sen şimdi kızıyorsun bu huysuz halime ama ben seni özlüyorum. Tüm derdimin sıkıntımın içinde ihtiyacım var sana. Dertleşmeye, konuşmaya, başımı omuzuna gömüp hüngür hüngür ağlamaya ihtiyacım var. Sana ihtiyacım var en çokta. Sen gelsen belki bahar olur buralar ama kıştayım ben. Bilmezdim bu şehrin bu kadar aoğuk olduğunu. Senden yzakta olunca kalbimin, boğazımın sıkıntı çıkaracağını. Boğazımda bir yumru var. Acıyor her an sana söyleyemediklerim yüzünden. Kalbimse aldı başını gitti. Sorun çıkarıyor sürekli.

Seni özlüyorum ben. Çocuk gibi huysuzsam, bebek gibi eziyet ediyorsam, arada ağlıyorsam, dikkat etmiyorsam kendime kızma bana. Hepsi senin yüzünden.
Bana değil, değil mi?
nereden başlayacağımı, nasıl başlayacağımı bilmiyorum e. o kadar çok şey var ki söylenecek, söyleyebileceğim. neyse, bir yerden başlamak gerekiyor sanırım. biz yanlış zamanlamanın kurbanı olduk galiba. daha h'yi gömmene fırsat vermeden hayatına girdim. üzerine ikimiz de yanlışlar yaptık. ama mutluyduk bence. en azından beraberken mutluyduk. ama ben eve gittiğimde içim rahat etmiyordu. içten içe bir şeylerin yanlış gittiğini düşünüyordum. ama sana söyleyemiyordum. biz neydik? pratikte sevgiliyken teoride değildik. ikimizin de kafası çok karışıktı. ama senin daha çok. benim kafamda sadece bir soru varken senin aklın sorularla doluydu. benim en büyük hatam bu soruları bilmeme rağmen hiçbir şey yokmuş gibi devam etmek istememdi. bazı şeylerin doğru olduğuna inandırmak istedim kendimi, seni. senin kalbin ve aklın paramparça iken bunu sana yapmam yanlıştı. üstelik paramparça olduğunu söylemene rağmen seni bir şeylere ikna ettim. yanlış yaptım çok.

pazar gecesi sen bana mesaj atıp "bir süre görüşmeyelim i" deyince kabul ettim artık. senin için, bizim için en doğru olanın bu olduğunu düşündüm çünkü. pazar akşamı seni yurda bıraktıktan sonra eve gidene kadar çok düşünceliydim. daha bir gece önce bir anlaşma yapmıştık aslında. daha ilk günden o anlaşmayı bozmuştuk. senin yurda gidince kötü hissedeceğini ve bana "bir süre görüşmeyelim" diyeceğini tahmin ediyordum. bunun da en doğru şey olduğunu biliyordum. işte bu yüzden bu kez iknaya uğraşmadım. senin daha fazla üzülmeni istemediğim için... kafanı toparlaman, kendine gelmen, daha güçlü olman ve herkes için en doğru kararı vermen için. zamana ihtiyacın var. hep "zamana bırakalım" diyordum ben sana. belki kendimi tekrarlamış olacağım ama zaman birçok problemi çözecek. inan buna. kendine zaman ayırıp sorgulama yaptığın zaman herkes için en doğru olan kararı vereceğine de eminim. şunu da söyleyeyim, kararın ne olursa olsun destekleyeceğim seni. yanında olacağım. mutlu ve sağlıklı olman benim için önemli olan şey. nasıl daha mutlu olacağına inanıyorsan o kararı ver. şu anda bunu bilemediğinin farkındayım. çok şey düşünmeye çalışıyorsun ama muhtemelen hiçbir sonuca da varamıyorsun. kafan fazlasıyla karışık çünkü. zaten bu sorunu çözebilmemiz için bir süre görüşmeme kararı aldık.

dün akşam söylediğin bir söz beni çok üzdü. ölmekten bahsettin ya hani, aklım gitti benim. kafayı yiyecektim. aramak istedim, arayamadım. cevap vermeyeceğini düşündüğüm için arayamadım. elim gitmedi, yazmakla yetindim. sonra tabii biraz sakinleşince böyle bir şey yapmayacağına inandırdım kendimi. saçma sapan bir şey yapmayacağına da inanıyorum şu anda. bugün beni aradığında "benim durumuma üzülme" dedin ya, üzülmüyorum. sana söz verdim, üzülmüyorum. sadece böyle kötü düşünceleri aklından çıkar, yeter. senin sağlığın ve mutluluğun benim için çok çok önemli. bir şeyler yaşayabilmek uğruna senin sağlığını veya mutluluğunu tehlikeye atmak istemiyorum. herhalde bunu yapmak isteyecek son insan benim.

şu anda nasıl davranacağımı bilmiyorum ben. dün akşam konuştuğumuzda "sadece akşamları nasıl olduğumuzu öğrenmek için yazalım birbirimize" diye karar vermiştik. sabah, akşam veya öğlen yazmayı çok istedim ama hep kendimi durdurdum. kafanı toparlaman için ve seni etkilememek için yazmak istemedim. yazmamamı, yazmak istemiyorum veya umursamıyorum olarak algılama lütfen. sadece nasıl davranacağımı bilemiyorum. mesela bugün bana kalp yolladın ya hani, dakikalarca telefona bakıp ne cevap vereceğimi düşündüm. öyle bir tutulma içerisindeyim işte.

en başta yanlış zamanlamadan bahsettim ya, yine ona geliyorum ben. kafan bu kadar karışıkken bir şeylere başlamak istemiyorum ben. belki bundan bir hafta önce sorsan başlamak isterdim, itiraf ediyorum. ama zaman içinde kafanın ne kadar karışık olduğunu daha iyi anladım. bunu anladıktan sonra şu anda bir şeylere başlamanın doğru olmayacağına karar verdim. sen kafanı toparla, kendine gel, güçlen ve ne istediğine bir karar ver. sağlığına kavuş ve nasıl daha mutlu olacağına bir karar ver. o kararı verdikten sonra belki doğru zamanlama ile her şey çok daha güzel olur. kararın ne olursa olsun her şey daha güzel olur umarım herkes için. belki de doğru zamanda, doğru yerde...
Bu yazıyı yazacak kimsem kalmadı....
Özledim galiba seni. Geçecek ama. Yine unuturum başka bir gün hatırlamak üzere.
basit şeylerle mutlu olmayı bilmiyorsun, dilin aksini söylese de gözün hep daha iyisinde..

bana kalsa seninle ölene kadar çimlerde oturup tek bir kere bile şikayet etmem ama sen 8 aydır oturuyoruz sıkıldım diyorsun..

gidesin mi geldi yoksa?
çekinme söyle, gücenmem valla..

ben seninle şikayet etmeden, memnuniyet içerisinde bir ömür geçirmek isterken sen benden iki güne bir şikayetçisin.

ah ahh, kötü bir şey ne yaptım ben sana?

bana bir kere kendimi değerli hissettir..

ne zaman benden şikayetçi olsan kendimi yetersiz hissediyorum..

bi kere de çık da şunları yapmandan çok hoşlanıyorum, iyi ki böyle bir kişilik özelliğin var de..

yok ki.. hiçbir kişilik özelliğimi beğenmiyorsun..

sayende kimlik kazanırken öte yandan kişiliğimi kaybediyorum..

sahi, kimdim ben?

net bir cevap ver bana bir kez..

işe yaramaz, inatçının teki?

gelecekteki eşin?

doğruyu söyle, idealindeki ben miyim?

neyim ben sana göre?

iplerini elinde tuttuğun bir sevgili?

ya da kukla?

beni ben olduğum için, aknykc olduğum için sev ne olursun..

bu zamana kadar kimseye beni sev diye yalvarmadım, sana yalvardım beni olduğum gibi sev diye..

iyice düşmüşümdür şimdi gözünde bir de tutup sana yalvardım diye..

ne yapayım ben böyleyim.. değişmiyor bir türlü kişiliğim..
Atakan Yavuz - Dile ki Uzun Sürsün Yolculuğun
Hata Günlüğü, Ekim 2016

işte yol yine ikiye ayrılıyor. Ormanın içlerine doğru giderek çatallanıyor. Çocukluğundan beri seninle yürüyenler az sonra bırakacaklar ellerini. Önünde az yürünmüş, ayak değmemiş ya da herkesin olmuş pek çok yol var. Yollardan birini seçmen gerekecek. Eşikte, Holden Caulfield gibi kafanı kaşıyarak biraz düşünmen için vakit var tabii. Acele etmeye gerek yok. Bana sorarsan en az yürünmüş olanı, hatta hiç yürünmemiş olanı seç, demek isterim. Ama tecrübelerim iki konuda tavsiye almamak ve vermemek gerektiğini öğretti: Okunacak kitap, gidilecek yol. Bunun için şimdilik sadece “Dile ki uzun sürsün yolculuğun,”* diyeceğim. Dile ki hayretin ve merakın hiç azalmasın. Gençlik de hayret ve merakın bir terkibi değil midir?
Önüne parıltılı tercihler, ihtişamlı fikirler konulacak elbet. Önüne pek çok çağdaş put konulacak. Bunlar cahiliye dönemindeki müşahhas putlara benzemediği için tanımakta güçlük çekeceksin. Başarı, dirhem, ikbal, şöhret, ideolojiler... Dostoyevski’nin kimi sayfaları arasında karşımıza çıkan Lebedev tipi gibi kurnaz, içten pazarlıklı teklifler; seni baştan çıkarmak için Sirenler’in dayanılmaz ezgileri… “Tüm insanlığa ekmek götürdüğünü” iddia edenlerle “onları ekmekten mahrum bırakanların” farklı kılıklardaki aynı kişi olduğunu anlaman biraz zaman, biraz da roman alacak. Siyasî tarihimizde bunu göremediği için “gencölen” pek çok insanın erken ölümü kadar aldanarak ölmüş olmaları da üzecek seni.

Valizin kalbinden ağır olmasın

Nabzı atmayan pek çok fikir bulacaksın önünde. Bunlar seni tüy kadar hafif yapacaksa uzak dur, derim. Tüy kadar hafif olursan başkasının iradesine teslim edersin kendini, hep dua edersin rüzgâr kesilmesin diye. iradesini başkasının rüzgârına teslim edenin duası ne kadar etkili olur? Ama kuş kadar hafif olursan, bu defa rüzgâr bile duacı olacak senden. Öyle olursan konmak da göçmek de sana kalmış. (Ben bunu üzerine konduğum minicik bir Valery risalesinden öğrenmiştim.) Uçmayı öğrenirken aldığın yaralardır seni güzel gösterecek olan. Özgürce uçmanın da derinlere dalmanın da başka yolu yok.
ikbal, başarı, para… Bunlardan tiksin, diyecek kadar zaman sürgünü bir iptidai değilim elbet. Türkçenin tapusunun bir ucundan tutan Dedem Korkut da “Allah seni namerde muhtaç etmesin,” diye bitirmez mi hep sözlerini? En iyisi her konuda eskilerin mutedil hikmetine güvenmek, ne kimseye köle olacak kadar az ne de kimseyi köleleştirecek kadar çok istemek. Kimseye borcun olmayacak. Yakıtını kalbinden alan herkes gibi, valizin kalbinden ağır olmayacak.

Mükemmel beden, yoktur.

Başında “çok” sıfatı olan şeylerden uzak durmaktan zarar gelmez: “Çok Okunan”, “Çok Tıklanan”, “Çok izlenen.” Yani herkesin gittiği yoldan gitmezsen, bir şey kaçırmış olmazsın. “Çok Düşünülen” hariç, o çünkü az söyleyecektir, kendini gizleyecektir. Anlamın üzerine bir mum gibi titreyecek, sessizce aranıp bulunmak isteyecektir. Bazı yerlerde bulunmak, bazılarından da uzak durmak sana değer katacak.
O yaşlarda sana hâkim medya tarafından hep “ideal beden”, “ideal hayat” dayatılacak. Hep kusurların gösterilecek sana, sivilcelerin, endamın... Psikanalist Dr. Ramiz Bey’in üst perdeden ve uzman olmanın bütün iktidarıyla konuşması karşısında Hayri irdal nasıl dilsiz kalmış, “Ben deli değilim,” “Ben suçsuzum,” diyememişse senden de şahsiyetini yapan hasletlerinden kurtulmanı isteyecekler. Adının önünde “müşteri” kalana kadar yontacaklar seni. Bana sorarsan mükemmelliği dilemek şirk koşmaktır.
Herkesin hoşuna gitmeyi dileme bence. Sevimsizliğe razı değilsen tabii. Herkesi sevmek zorunda da değilsin, hem herkesi seversen dürüst olanları incitmiş olursun. Herkes tarafından sevilmeyi istemek marazi bir taleptir. Öyle olursa da seni gerçekten sevenlere haksızlık edersin. Ayrıca israftan da kaçınman gerekecek. Sevgiyi, Mayıs göklerini, ikindi sularını, demli çayın buğusunu, dostlukları, çınar gölgelerini israf etme sakın.

Başkasına aşikâr olan, kendine sır kalır.

Bu putlara inanan herkes daha çok görünmeni isteyecek senden. O zaman sana bir iç ses, sesler kesilince duyabileceğin bir gizli arkadaş gerekecek. Tam adımını atacakken, ensende soluğunu duyurarak, “Başkasına aşikâr olan, kendine sır kalır,” diyecek bir arkadaş. Kitapların kapağı altında senin onları uyandırmanı bekliyorlar.
Yanına ne alacaksın peki? Biraz inat, sabır ve metanet, “Bu da geçer ya hû” biraz. Uzun yol şarkıları, Attar alacaksın kuş dilini çözmek için. Değil mi ki senin de bir padişahın var. Uzakta. Onun için çıkmamış mıydın yola? Öyleyse Prens Mişkin budalalığı al biraz, Holden Caulfield’dan müdanasızlık, Hz. Ömer’den öfke. Cyrano’dan “istemem eksik olsun,” tiradını almayı unutma. Korkup titrediğin zaman hüdhüd sesiyle Hz. Ali’den dayanma gücü. Talep alacaksın, aşk, mağrifet, ve hayret elbet. Kuşlar bile padişahlarına giderken neler almışlar; sen bunları almışsın çok mu? Haksız eleştirililerden üşürsün diye, Şeyh Galib'ten Temmuz güneşi, can nuru koy çantana. Civanperçemi ve biraz tebessüm al tabii; hamakat karşısında gülüp geçebilmek için.

“Ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerden”

Özgürlüğü de çok abartıp üzerinde baskı hissetmeni istemem. Özgürlük gönül dinginliğinden, mutmain bir ruhtan başka nedir ki? “istemem eksik olsun,” diyebilenden daha özgürü var mı şu dünyada. Özerk olmayı da deneyebilirsin. Başarının, şunun bunun sırrını vermeye çalışanlara kulak asma sakın. Bu bir sır olsaydı paylaşmak istemezlerdi elbet. Sen kendi sırrını kendin bulacaksın. Senden zamanın ruhuna (Zeitgeist) uymanı da isterler; moda denilen o puta. Zamana uymak demek, ona boyun eğmek; ikbal karşısında çözülmek, kimliğinden soyunmak değil, zamana kendi varlığını sürekli hatırlatmaktır.
Görüyorsun ya, söz konusu gençlik olunca hemen gevezeleşiyor insan. Kendi gençliğini yoğurma zahmetini gösteremeyenler, başkasına gelince ne kadar kolay konuşabiliyorlar değil mi? Herkes kendi boşluğunu başkasının hayatıyla ne kolay dolduruyor.
Bana sorarsan bunların hiçbirine kulak asma. Kendi masalını, kendine ait kelimelerle, kendin inşa et. Yolda olduğunu unutmadan dilediğin kadar oyalan. Varacağın yeri küçük görenlere aldırma. Kendi seçtiğin yol verecektir seni sana.
Acele etme.

“Dile ki uzun sürsün yolculuğun/ Serüven dolu, bilgi dolu olsun/ Nice yaz sabahları olsun/ Eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde/ Ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerden”*

* Kavafis’in “ithaki” şiirinden
Yok senden haber yok.
Yazıp durmayın hepsini üzerime alınıyorum
Kah seviniyorum
Kah üzülüyorum
Kah efkarlanıyorum
Kah sinirleniyorum
Bazen de ben neymişim amk diyorum
Yazmayın ne olur*
doktorumla bugün seni andık, üç yeni antidepresan daha verdi. dön artık amınakoyim.
seninde ananı sikeyim.