Gönlümün sultanı, ruhumun ihtiyacı;
Hatırlarmısın o eşsiz günleri
Gökyüzünün altına uzanmışız, seyre dalmışız yıldızlara. Tatlı esen rüzgar içimizi titretiyor. Sensiz geçen her gün ömürden bir gün alıyor.
inan şu saatten sonra gram sevgi kalmadı içimde ve çok kızgınım sana, düşünmek istemiyorum seni aslına bakarsan ben sana dair artık hiçbir şeyi istemiyorum, iki güne kızgınlığım da geçer merak etme o zaman işte gidebilirsin gönül rahatlığıyla benden.
senin için aldığım pakette son bir dal sigara kaldı ve onu bugün yaktım. Ve artık şuna kanaat getirdim: Sigara güzel bir şey değil, sigaradan nefret ediyorum ve ne mutlu ki bana artık senden de nefret ediyorum.
bu yazı youtube 'otomatik oynat' özelliği yüzünden yazılmış bir yazıdır.
sene 2008 aylardan kasım.
20 yaşında ne kadar aşık olabilirse insan o kadar aşığım.
başka bir ülkede, başka bir dilde fakat tüm frekanslarım sende. yine ayrılmışsın benden, bütün komünizm binaları üzerime üzerime geliyor, dışarısı -10, içim yanıyor. 5 euroluk kontör alıyorum, topu topu üç dakika konuşamadan başka frekanslara aktarılıyoruz. sinir krizlerine giriyorum, cevap yok.
Msn messenger aracılığıyla yazıyorum, cevap yok.
nasıl hissettiğimi hatırlatacak tek bir kelimem bile yok.
mail kutumu açıyorum, bir de ne göreyim.
senin sosyal medyadaki bütün mesajların bana gelmiş, ayhan mı ahmet mi hatırlamıyorum, sana edip akbayram'dan kuşlar adlı şarkıyı göndermiş, çok beğenmişsin falan.
odada üç kişiyiz, birine bile söyleyemiyorum, serde erkeklik var ağlayamıyorum, ayaklarım çok yanıyor bizde genetik diye bir yalan söylüyorum odadakilere, dışarı çıkıyorum yalın ayak, o gün sitenin bahçesi bilir halimi, bir de yorgun düşen kar taneleri.
fakat gözüm kör, bunu aldatma olarak saymıyorum bile, sonra ingilizce kursu vs vs.
bir fotoğrafın gerçek yüzünü görebilmek için ondan biraz uzaklaşmak gerek, bunu anladığımda biraz geç olmuştu.
ve ben gittikten sonra senin yıllarca geri dönmek istemen gibi 'geç'
yıllar geçtikten sonra anladım ki;
o kadar genç, o kadar saf, o kadar temizdik ki, nasıl güzel sevmişim ben seni o zamanlar.
ne zaman çalsa playlist'te edip akbayram, ayaklarım yanar. belki bilirsin bizde genetik.
Her şey bir su gibi geçip giderken bir ihtimal geçmişe tutunup kalınmaz. Yaşanmışlıklar hala devam edemez bir an önce yeni bir mevzuya geçmesi gerekir bünyenin. Nasıl olacak demeden önce nasıl yapılmalı demeli insan. kimbilir belkide bir dakikada değişir dünya.
Sen herkes için çok değiştin. Ama benim için hiç değişmedin. Hala daha, ilk yolculuğumuz gibi. hala da ıslandığında yanıbaşımda açtığın o kırmızı şemsiyenin rengi gibi. Aynı öyle işte kırmızı.
O şemsiye bende kaldı, almadın da gelemeye.
ihtiyacın yok artık farkındayım. Sen zaten kırmızıyı sevmezdin.
Olmadığı için almıştın..
Sana karşı zerre bir hissim yok inan. Ama bugün ihrac edilen subaylar arasında adını gördüm. Ve üzüldüm. Sevgilin de var biliyorum o nasıl üzülmüştür kim bilir.
Beni terk ettiğin gün çok ama çok üzülmüş ağlamıştım ama asla beddua etmemiştim. Fakat arife günüydü ve oruçlu oruçlu hakkım yenmiş kalbim kırılmıştı.
Dua etmiştim sadece mutlu olmak için herşeyin hayırlısının olması için. Allahın bana haksızlık yaptığını düşünmüştüm meğer zor bir hayattan kurtarmış bugün onu anladım. Umarım bir gün tekrar işine dönersin ben sana hiçbir zaman düşman olmadım. Beddua ettim tuttu gibi bir şey de demiyorum çünkü insanın başına gelir kötü şeyler benim de geldi. Bunun bir beddua yüzünden olduğunu düşünmek istemiyorum.
Ben sadece bir insan olarak haksız yere emek verdiğin işinden atılmana üzüldüm. Allah yardımcın olsun.
Seni sürekli mutlu etmek istedim ama hayallerimde seni sadece ağlarken ve ben seni severken gördüm. Düşündüm bunu, özür dilerim. Gülümselerin gerçek gibi duruyor görmeyeli seni. Hala görmesen de özür dilerim.