ben bu yazıyı sana yazdım kendim. zamanın içinde öyle bir kayboldun ki kendini bile unuttun. kısacık bir hayat diye nitelendirdiğin yaşamının içine, içinden gelen hiçbir şeyi sığdıramadın. ne kendin olabildin ne de bir başkası. üzgünken mutlu taklidi yapmayı, mutluyken üzgün taklidi yapmayı o kadar iyi başardın ki kendini bile kandırabildin. sevdiklerin, seni sevenler bir bir gittiler. üstünden belli bir zaman geçmeden pişman bile olamadın. neye elini atsan kurudu. kendine bile güvenemedin. asıl benliğin sana her zaman ihanet etti. umut etmekten bile korktun, yalan olacak diye. bir insanın kendine güvenememesi... ben sana güvenemedim kendim. beni hep hayal kırıklığına uğrattın.
benden önce yaşadığın herşeyi mübah görecek gücüm var mı sanıyorsun? beni bu kadar ruhsuz gördüğüne inanmıyorum. başkasının sana dokunduğunu bilmek bunu özümsemek ne kadar zor biliyor musun ?
ilk gördüğümde bundan 3 yıl önceydi yurda gelişini bilirim beni seveceğin kollarımda uyuyacağın aklıma gelmezdi. keşke gelseydi keşke. hazırlıksız yakalandım afetine. yıllar sonra tanıştığımızda ikimizinde sevgilisi vardı. ikimizde sevmiyorduk ama seviyor gibi yapıyorduk salakça. hataların içine sürüklendik ama en çok da sen. ama sonra birbirimiz için yaratıldığımızın farkına vardık bıraktık geçmişi elele tutuştuk. artık bizdik onlar yoktu. sen ve ben vardık kalplerimizde. sarhoştuk hiçbirşeyi sorgulamıyorduk çünkü susamıştık aşka sevgiye ilgiye. en çok da ben. aşkla yıkandıkça sorguluyor sorguladıkça aşkla yıkanıyordum. yüzlerce soru beynimi karıncalandırıyordu. erkeğin benmiydim ? kadınım dediğimde içi ne kadar dolacaktı ? sana güvenebilecek miydim?
ama en büyük sorum hep şu oldu aşk mı ? mantık mı?
sevmekten gelir sevgili. tıpkı sevişmek gibi. birine sevgilim demek onu sevmek, onu önemsemek, ona anlayış göstermek, kısaca o olmaktır. lafta sevgilim demek ancak yalancıların işidir. sevgilim demek bunu hayatına yansıtman, ona hayatında yer ayırman demektir. bir insan severse öyle bir yer eder ki sevdiği içine, herşeyin üstünde gelir o. sen bunun anlamını hiç öğrenmemişsin. arkadaşlık bambaşka bir kavramdır. üzüldüm, böyle biri olduğunu hiç düşünmemiştim. bu kadar kaba, bu kadar bencil, sevişirken karşısındaki düşünmeyecek kadar insanlıktan uzak, her zaman yarı yolda bırakacak kadar korkak ve seviyorum dediğin insanı kırıp dökebilecek kadar kötü. yüzüne de söyledim sen bu ahı hakediyosun ve ben etmekten vazgeçmeyeceğim. kısa ve net. kendin gibi insanlarla karşılaş. seni asla affetmeyeceğim ve mahşerde iki elim yakandadır bilesin.
istanbul dokuz renk bu gece
ve hepsi siyahın üstünde
uyuduklarım geliyor aklıma
bir gün uyanmadığımı düşündükçe
utanıyorum esnemelerimden
ayrı kaldığımız her gün
tek düşündüğüm
acaba sorar mı biri seni
gitti diyemem ki
sen niye gitmedin diyene cevabım
zor
ben de gelsem sevgilim ?
beraber terk etsek beni ? *
yeni bi şarkı keşfettim. her zamankilerden biraz farklıydı ve her zamankilerden farklı bir şekilde aklıma getirdi seni. seni bazen özlüyorum evet. bazen resmine bakıp özlemesem de bazen salak bi ayrıntı çıkıp gözlerimi yaşartıyo. kendime söz falan vermedim artık üzülmücem diye çünkü her şeyi yoluna bıraktım. nerdesin sen? napıyosun? evdekiler, sen nasılsınız hepiniz? bilmiyorum. ben bazen takılıp kalıyorum geçmişe. böyle olmamalıydı diyorum. bazen özlüyorum seni deli gibi hem de. senle beraber olduğumuz zamanlardaki gibi özlüyorum. ama o zamanlardaki tek fark bunu sana utanmadan söleyebilmemdi. şimdi gururdan ve onun gibi şeylerden sana ulaşamıyorum. hayatının merkezine koyduğun bi insandan artık haber alamamak acı bişeymiş. bunu insanlar neden yapıyor? gurur kötü bişey. nerdesin sen? napıyosun? mutsuzsan seni onarmak için neler yapmazdım biliyo musun. hep tarihlere bakıyorum geçen sene bu zamanlar şunu yapıyorduk diye. geçmişe takılı kalmak kötü bişey ama ben bunu yapıyorum bazen. bazen seni deli gibi özlüyorum. senin de beni özlüyor olduğunu düşünüp kendimi avutuyorum. ama özleme sen beni. özlemek mutsuzluk veriyo bazen insana. en azından özleyip özleyip özlediğine seni çok özledim,çok arıyorum diyememek aslında daha çok koyan şey. gururlu takılmamın nedeni önceden çok gurursuzluk yapmam. önceden seviyordum hala. şimdi bilmiyorum sevip sevmediğimi. bunu düşünmek beni korkutuyor çünkü. hemen atıyorum aklımdan. düşünsene bi hala sevdiğimi seni ya da seni sevmediğimi. ne korkunç olurdu benim için. o yüzden seni sevme ya da sevmeme konusunu aklımın ucundan geçirmeyip kendimi kandırıyorum. havalar çok kötü buralarda, kapalı. orada da öyle mi acaba. benim gibi hırkalarla mı dolaşıyosun ki sen de. nasıl bilicem bunu??
bahar oldu aman aman
kese astım gül dalına
adadım yarin adına
iki göz oda.
bi şarkı keşfettim. seni bana hatırlattı çoğu her şey gibi ama bu farklı hatırlattı seni. bunu kulağına söylemeyi o kadar çok isterdim ki daha önceden yaptığım gibi. o kadar isterdim seni çok özledim burnumda tütüyosun demeyi. eskidendi dimi. şimdi kimbilir kimlere diyoruz özledim diye. kimbilir nerdesin ve ne yapıyosun. kimbilir hepiniz nasılsınız.
ağlarken arardın beni sevgili, oysa bende ağlamıştım. aramadım ama hiç. niye acı çektireyim ki sana da bende ağlamıştım geceleri. niye tartıştığımızıda bilmiyoruz, söylüoruz ağzımıza geleni. yahu yapma sevgili, al işte baştan. bilmiyor musun ne kadar çok sevdiğimi? sende beni seviyorsun sevgili, o zaman sorun ne, neyleri kafaya takıyoruz, çok uzun yol var önümüzde zorlu biraz da ama baştan niye takılıyoruz? anlayamadım sevgili, şimdi uyuyor biliyorsun beni, yapma sevgili uyuyabilir miyim bu halde? ama sen uyu bak gözlerin ağrımasın, çok güzel gözlerin var yada bana öyle geliyor, etme o gözlerine. her defasında bu halde nefesimi kesmek zorunda mısın? al bak yine tıkandım. şimdi duvarlara yumruklar atabilirim kafamı vurabilirim. gereksiz ama çözücek mi şu kırgınlığı? biliyorsun sevgili seviyorum seni çok. haydi tut elimden çıkalım uzaklaşalım sadece biz olan bir dünyaya gidelim. vazgeçtim herşeyden ben. seninle özgürüm artık.
Parlak monitör ışığı, gözümü alıyor. Kapatıyorum monitörü arada, gözlerim dinlensin diye ama ne fayda! Bedenim, benimsemiş hergün bu işkenceyi çekmeyi artık. Ruhum, bir kestane çuvalına dönen bedenimden kaçıp, çok uzaklara gitmek istiyor. Hergün kendime söz versem de ''Bugün bu lanet şeyi açmayacağım.'' diye, olmuyor yapamıyorum. Pat açıyorum tekrardan, beni esir eden dikdörtgenler prizması aygıtı. Her geçen dakika, hayatımda, yeni bir başlangıç yapmak istiyorum, teknolojiden uzak, boş işlerden daha da uzak. Peki öyleyse nereye kayboluyor, 2 dkk önceki kararlılığım? Neden açıyorum yine bilgisayarımı? Neden bu lanet monitöre bakıyorum, hiçbir işim olmadığı halde? Az önce daha yeni baktığım Facebook sayfasını, neden tekrar açtım şimdi? Neden hergün gezdiğim profilleri, yine geziyorum anlamıyorum. Neden messenger penceresini tekrar tekrar kaldırıp, simge durumunda küçültüyorum? Bilgisayarda sadece Facebook ve messenger kullanmaya beni kim esir etti? Niye bilgisayar karşısındaki bu pürüzlü sandalyede oturuyorum? Kaba etim neden yaralar içinde? Dışarıda, hayatın içinde olmam gerekmiyor mu? Ne işim var bu sandalyenin üzerinde ?
dün gece uzun zaman sonra kalemi elime aldım , içimdeki fırtına yüzünden gözlerimden yağmur yağdı.
döküldü dudaklarımdan sana yeni bir şarkı, yazdım sonra kalkıp aynaya baktım, okudum beğenmedim çöpe attım.
çünkü yıllar geçmişti yüzümdeki çizgiler değişti, yokluğunda karanlık olduğunda benliğimden hayalin silindi.
dün gece uzun zaman sonra adını kötü andım, sanırım artık çok yoruldum seni sevmeyi bıraktım.
elim telefona gidip geliyor, arasam mı, mesaj mı atsam... sonra bir bakıyorum msn de onlinesın. bu sefer açıyorum pencereyi, elim klavyeye gidip geliyor... yazsam mı yazmasam mı...
bugün senin doğum günün, hayata ilk gözlerini açtığın gün. doğum günü kutlamayı sevmem, bilirsin. samimiyetsiz geliyor bana doğum günü kutlamak. iyi ki doğdun derler dalga geçer gibi. insanlar neden doğum günü kutlamayı sever ki. böyle bir dünyaya geldiği için sevinmeli mi insan??
biliyorum senin için iyi dileklerim olduğunu söylemeyeceğim. bilmesen de olur. bilmek neyi değiştircek ki...
gözlerindeki küskün bakışlar değişecek mi mesela.
söylediğin yalanlar masumiyet mi kazanacak?
bir kez olsun beni düşünecek misin?
biliyorum değişmeyecek hiç birşey.
sen ve yalanların hep aynı kalacak, hiç değişmeyecek...
şimdi yanında olup, sıcacık bir öpücükle iyi ki varsın demek isterdim.
tüm samimiyetime, tüm hislerimle, sana olan tüm duygularımla;
aşkla, nefretle ve özlemle iyi ki varsın demek isterdim...
gittiğinde ilkbahardı, şimdi ise sonbahar... hüzünlü, sensiz ve mutsuz bir sonbahar. oysa sonbaharları severdim. bir sonbahar günü tanışmıştık... bir sonbahar günü değişmişti herşey ve bir sonbahar günü anlamıştım seni ne çok sevdiğimi..
her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorum senden, yalanlarından ve acılarından... her geçen gün biraz daha bitiyorum, biraz daha kayboluyorum...
yokluk... sen bilmezsin, çünkü ben hep senin yanındaydım, sensiz olduğum günlerde...
yazıya başladığım da nerdeydim, şimdi nerde. ne diyordum?
'' başladığı yerde biter her yolculuk. doğum günümde bir selamı eksik etme '' yazmışşsın...
bizim yolculuğumuzda başladığı yerde bitti.
küçük bir düşmüş herşey. uyurken gördüğüm bir düş.. uyandım, açtım gözlerimi ve bitti...
bakıyorumda için içine sığmıyor. ne bu haller be. şiştt kime diyorum. hey. bak ya. hiç cevapda vermiyor. iyi bakalım iyi hatırlatırım ama iki gün sonra sana bunları. salak salak sırıtıyorsun sürekli. ağzın beş karış açık ne bu be kahkaha üstüne kahkaha. yemiyorsun içmiyorsun. noluyor be sana. tanıyamıyorum seni iki gündür. bak kafanı çok vurcaksın duvarlara, benden söylemesi. bak ya bir de omuz silkiyor. ne bu sallamaz tavırlar. alıcam şimdi ayağımın altına. tam dayaklıksın ya sen. neyse!
55 ekRan televizyonlaRda gözümüze sokuLanLaRdan daha faRkLı benim sevgim. daha doğaL yada daha inanıLıR olduğundan deiL. sevmek binleRce farkLı foRmda, doğada yeR bulmuş zaten kendine. ve heR aşk daha sevgiliye söylenen ilk kelimeden itibaRen inanıLmaz biR süReç sakLıyoR kendi kRonolojisinde.
miLyonlarca sebebi vaR insanLaRın kaRşısındakileRi sevmeLeRi için. ve bir o kadaR kusuR. ve öğReniyorum ki insanLar kusuRlarına rağmen deiL, kusuRlaRı yüzünden seviliyorlaR asLında. çünkü insan yaRadılışı geReği mükemmeL. ve işte bu kusuRlaRı yüzünden ayRılıyoR diğeRleRinden. faRLı olmak eksik olmanın ta kendisi asLında. insanLaR gibi, dokundukLaRı herşey de kusuRLu. insan hayatı tüm bu kusuR sorununu çözmek üzerine kurulu aslında. çünkü çözülebildiği süRece keyifli hayat. çözüldüğünde değiL.
bizim aşkımızda kusuRLu. soRun fışkırıyoR döRt biR yanından. kafanızı kaldıRıp ta gördüğünüz ilk insanınki kadar hemde en az. çünkü ilişkileR kusuRsuzlaşmaya başladığında sona eRiyoR. onu elinizde tutmak için haRcadığınız eneRji can veRiyoR aslında aşka. ve onca uğRaştan sonRa avucunuza aldığınızda kum gibi akıyor elinizden. nekadar şaşıRtıcı ki aşkınıza hayat veRen kalbiniz gibi gücünü biR önceki anından almıyoR aşk. bir gün önceki sevginiz bir gün sonRa sevilmeniz için yeteRli olmuyor işte. aşk, kalbin teRsine, o an dan alıyoR eneRjisini. işte bu yüzden, yani süRekLi uğRaşmanız için sorunlaRı oluyoR heR ilişkinin. duRmasın diye... bitmesin diye...
ben de kusuRluyum. hemen yanınızdakinden kat kat fazla hemde. kişiden kişiye değişmeyen, yoRuma açık oLmayan insan kusurlarım vaR benimde. artık bıRaktım egomLa savaşmayı öRneğin. bende benciLim heRkez kadaR. ve insan noRmunda yüzlerce kusuRum...
elbette bizim ilişkimizde inişli çıkışlı. hatta yeR yeR çok seRt inişler oluyoR. ve inmek heR ikimizinde 1 dakikasını alıyoR. bir kelime yetiyoR. yanlış biR anda kullanılmış biR kelime. zoRlanıRsak kelime bulmak zorunda da değiliz üstelik. biR ünlem, göz hareketi... kendini ifade edememe. öyle bir an geliyorki ana diline hakimiyetini kaybediyoRsun. biR çok şeyi aynı anda söylemeye çalışıp geRi çevirmeye çalışıyorsun zamanı. ve hiç biRşey söyliyemiyorsun. hiç biR cümlen biTmiyoR.
ve en çok böyle anlaRda haykıRmak istiyoRsun onu sevdiğini. çünkü sevmek elindeki tek kozun. çünkü sanıyoRsunki, biRine onu sevdiğini söylemen için, sınıRlı sayıda hak tanınmış sana. ve bu haklaRı evveliyatından gelen bir düRtüyle, en önemLi anLaRa sakLıyoRsun bilinçsizce. köşeye sıkışıpta yapacak hiçbirşeyi kalmadığında silahını çekip intahar eden şaiR gibi tüm çıplaklığıyla sunuyorum bende sevgimi, hemde ilişkimizin tamda bu en boktan anında. çünkü heRşey güzeLken bunu söylemenin bir anlamı olmadığını düşünmeme sebep oluyoR işte o insan kusurlarım. elimdeki tek kozu sona sakLıyorum faRkında olmadan. çünkü dünyadaki en güzeL vaRlığın sana ait oLmasını kaLdıRamıyor bedenim. daha önce hiç bukadar güzel kız -insan- göRmemiş. her anlamıyLa güzeL. leonaRdo da vinci'nin taRif ettiği şekliyle güzeL. yada shakespeare'in hayat veRdiği biçimiyle "güzeL" . melih çoşkun'un paRmağıyla göteRip "işte" diyeRek gösterdiği güzeLLikten bahsediyorum. eli ayağına doLaşıyoR birde aşık oLmanın veRdiği ekstra yoğunLukLa. o yüzden onunla paylaşmak istemiyorsun nekadar güzeL olduğunu veya nekadaR çok sevdiğini.
ama bu onu deLi gibi sevdiğin geRçeğini değiştiRmiyoR. heR anında hayatının. aldığın heR nefeste. bu heR gece onu rüyalarında görmeni engeLLemiyoR. kuRduğun her hayaLe yanında onu da götüRmeni yada... çünkü dünyadaki en güzeL vaRLıkLa paylaşıyoRsun hayatını ve insanın başına gelebilecek en güzeL şeyin kendisini sevdiğine adamak olduğunu biLiyorsun. ve aşkım emin oL, ben kendimi sana adamışım. çünkü heRşeyim o.
dünyadaki en güzeL insanı buLmuşsun diyoRum. şimdi sen söyLe bana. böyLe birini buLsan, sen nasıl engeLLeRdin "eğer bukadaR güzel olduğunu biLse bıRakıp gideRdi" koRkunu ?
Bir şarkı vardı hani,
'Hatırlar mısın bir zamanlar ne kadar severdim seni ne kadar..'
Hatırlıyorum.
Dişlerim vururdu birbirine, dudaklarım kenetlenirdi, sonra tüm bedenim. Kolumdaki saat durur, çalışmazdı coşkumdan. Sonra sen gün batımlarında yanaklarımı öpüp giderdin, gözlerimi.
Şimdi ağlıyorsun,
'Peki git öyleyse. Zaten herkes kendi ateşini yanar, onu bilir, onu yaşar, ona sevinir. Ben kalıyorum sen git..'
Bacaklarım uyuşmuş, dilim tutulmuş, gökyüzünün ve denizin eşiğinde, kırık dökük bir hüznün koyağında, yitirilmiş sevincimizi anıyorum. Bir ömrü yaşadık evet seninle, engebeli sürecinde aşkın. Bir gövde yarattık kendimize, sonra onu paylaştık. Kaçak mutluluklar, kısa süreler kopardık zamandan. Hepsi o kadar. Şimdi yorgunum.
Seversin beni hala biliyorum. istemezsin bir damla su olup uzanayım bir denizin gövdesine, istemezsin balıklar beni yesin, gözlerimde çiçekler çimlensin, bırakıp çıktığım gibi ömrümden gençliğimi, değil mi, istemezsin sen en büyük yangınla kucaklaşmamı..
Sevdim seni, aldım ve sakladım seni aşkın kuytularında, şimdi suskun bir yol ayrımındayım. Senin sesinden ve ellerinden çok uzakta ve ırmağın birinde yunarak yeni doğmuş çocuklarla, güneşe çıkmak istiyorum. Yoksa bu gidiş iyi değil. Belki de tümden bırakıp kaçacağım gövdemi, bir kök çiçek olacağım saksıda, kuş kanadında tüy, ağacın yaprağında tırtıl olacağım.
- evet aşk -
bunu sen hiç bilmeyeceksin biliyorum bir daha yüzünü göremeyeceğim asla ama bu küçük kız seni sevdi. aslında biteceğni bile bile o gece sana mesaj attım çünkü snin duyguszluğun yanımda var olman ama kalbinin bende olmaması acı verdi bana sana demedim ama çok kızdım sana kendimi sana emanet rderken böyle biteceğni düşünmemiştim.
ben kimim inan bilmiyorum...umutsuzluk denizinde bi sandal, belki de ölmek üzere olan bir ağaç...ben tanımlamalardan ibaretim artık...kurumuş bir ağaç tanımlıyor beni belki de... ellerindeki kovalarca suyu köklerime döküp yeniden canlandırmaya çalışıyorlar insanlar... oysa köklerim topraktan koptu bile çoktan... zamansız acımalar yersiz, zamansız sevmeler, zamansız gelmeler ve gitmeler... yapılan hesaplardan, oynanan oyunlardan artık çok uzaktayım... sahte mutluluklardan, sahte gözyaşlarından ve sahte insanlardan... hataları sırtıma yüklenip gitmekten yorulmuşken ben, bir de koşmamı beklediniz... soktuğunuz maratonun galibi olmamı istediniz... peki siz neydiniz? hangi gün hatayı koynunuza alıp uyudunuz? ya da gözyaşlarınızla ıslanmış yastığınıza başınızı koydunuz? hayat ' ben ' den ibaretti hepiniz için... her cümlede 'ben' duymaktan yoruldum artık... ben böyleyimli cümlelerden nefret etti kulaklarım... sen öylesin, peki benim böyle olmama neden izin vermiyosun?
beni sorgulayan insanlardan uzağım artık, köklerimi onların yaşadıkları coğrafyanın topraklarından ayırdım... ne bir damla su, ne de sevkat sözleri duymak istemiyorum... sözler sahte ne de olsa... aldıkları nefes bile... benlikleri bencilliklerle dolu... yeni bir hayata kök salmaya gidiyorum... bu kez dimdik... koltuk değneklerim olmadan hem de... yanımda götürdüğüm tek birşey var, o da vicdanım... yalansız bir dünyada yalansız bir ben olmak için gidiyorum...
çok şey var sana söylemek istediğim aslında. öyle doluyum ki seninle, dilimden her fırsatta döküldüğü gibi adın; parmak uçlarımdan da dökülüverecek diye korkuyorum. gözyaşlarımın gözümden döküldüğü gibi hani, sen giderken ve gittikten sonraki her gün, her an.. belki de elimde seni unutmak, biraz denesem başaracağım. ama yok, istemiyorum ki bunu, hiç hem de. sen de beni unutma diyemiyorum sana. tek diyebildiğim kendime; seni unutamayayım emi, hiç hem de!
sen bu yazıyı sana yazdığımı belki yıllar sonra öğreneceksin belki de hiç.. bir gün gösterebilirim ya da .. seninle bundan tam 2 yıl önce tanıştık, hayatıma bir anlam katacağını o zaman düşünemezdim bile ama şimdi geriye dönüp bakınca iyi ki kader yollarımızı kesiştirmiş .. bazen derin kavgalar ettik bazen ayrılmanın eşiğine geldik ama birbirimizi hiç bırakmadık hep birimiz geriye döndü ve diğerini de aldı giderken .. şimdi artık sonsuza dek birlikteyiz ve ilk başlarda bize garip gelen bu şey şimdi ikimiz için de mutluluk oldu.. ben bu yazıyı sana yazdım diyebileceğim biri olacak mıydı hayatımda işte oldu , bir gün sana bunu gösterdiğimde umarım ikimizin gözlerinin içi de hala eskisi gibi güler .. seni seviyorum
yıllardır döktüğüm gözyaşlarının bi yalan için aktığını anladım bugün. sebepsiz kavgaların baş kahramanı ben oldum hep..yıkılan şeyleri yeniden inşa etmek bana kaldı, kırılan kendi kalbimi umursamadan..gözyaşı diye akıttığım her damla, içimdeki yaradan akan kandan başkası değildi..anlamadın! şefkat sözcükleri duymamaya o kadar alıştırmıştın ki beni, içimdeki çocuğunun ölüm fermanını imzalattın bana kendi ellerimle.. yeni bir ben istiyodun benden, al işte yeni bir ben sana!
söylesene, madem dönmeyeceğin bi yola çıkıyodun, beni neden hırpaladın ki? neden bir yılı yapayalnız senin dönüşünü bekleyerek geçirmemi istedin? yazdığın mektuptaki gözyaşları ne içindi? söyle bana, beni aldatmana neden olacak ne yaptım sana?
bitmek bilmez kavgalarından yorulmuş olsam bile ses etmedim hiç bir zaman.. sevgisiz ses tonunun bende bıraktıklarını gözyaşlarım bildi sadece.. sen yine farketmedin..
beni kırdın, incittin, binlerce kez öldürdün.. söylesene bana nedendi tüm bunlar?
bi veda mektubuyla avunup bekledim seni tam bir yıl boyunca..ne sesini duydum doğru düzgün ne yüzünü gördüm.. sesindeki sevgisizlik sınırları aşıp bana ulaştığında içimdeki kanayan yaraya bi kez daha tuz basmış oldun..
ve şimdi, taa oralarda beni nasıl aldattığını gözüme sokarmışçasına dolaşıyo fotoğrafların heryerde.. peki söylesene, neden aldatılmaktan korktun bunca zaman?! boşyere kan kusturdun bana.. aldığım nefesi zehir ettin.. neden ? neden?!!
biraz olsun gurur yok muydu sende? hata yapmayacağımı bile bile neyin intikamını aldın benden aklınca?
al sana yeni bir ben! yeniden yarattığın kız işte bunları sana yazan !
iyi oku, gurur duy..
tam 13 ay oldu gideli, gözlerim senin için gözyaşı dökmekten başka hiç bişey yapmadı..kulaklarım sesinin hasretiyle kavruldu. içimdeki yara mı? o hala gecmedi!
sevimsiz, huysuz, herkesle kavgalı bi kız var artık.. senin yarattığın bi kız! incitmekten korkmayan, kavga etmekten yorulmayan, memnuniyetsiz bi kız! tanıdık geldi sana dimi? ne kadar da sana benziyo..
senin için hayata kapattığım gözlerimi yeniden açıyorum... aldatmanın bedelini ödeyeceksin !!!
gözyaşlarımın, emeklerimin heba oluşunun, can kırıklarımın, yaşattıklarının hepsini teker teker yaşaman dileğiyle..!
sana ömür boyu mutsuzluklar..
neydi tepetaklak olan? hangimizin yaşamıydı?
henüz 5.5 yaşında hem anne, hem babasından ayrı olan senin mi? yoksa, senden ayrı başka bir şehirde çalışmak zorunda olan benim mi?
hayır! arabeske düşüyor değilim. hiç düşmedim, ve hiç düşmeyeceğim.
yalnızca, ara ara üzerime üzerime gelen bu durumla baş edebilmek için söylüyorum bunları...
dönüp bakıyorum dışarıdan bize. sana...
mutlusun...
herhangi bir çocuk gibi değilsin. mutlusun ve farkındasın bunun.
anne babası ayrı, ve kendisi her ikisinden de ayrı bir çocuk için gereğinden fazla mutlusun...
büyük bir ailen var senin. böylesine alıştın sen. belki de, aile böyle bir şey senin için zaten.
hafta içi anane ve dedenin, hala ve eniştenin çocuğusun sen.
kartal çay bahçesinde, çay bahçesi müdavimlerinin...
bursa'da 60'ların...
okulda öğretmenlerinin.
yaso'nun, özgür'ün ve burcu'nun... hülya teyze'nin, özlem'in, özer'in ve ceren'in.
eylemlerde tüm eylem alanının... minicik ellerinle taklit ettiğin o ablaların ve abilerin.
düştüğünde yerden kaldıran tüm kadınların ve erkeklerin!
ama en çok ta anne ve babanın çocuğusun...
seni bu kadar paylaşarak ve severek büyüttükleri için.
her biri ayrı ayrı yaşamlarını, bir noktada birleştirebildikleri için...
ikimizi bir küçük evde düşlüyorum şimdi.
yağmur yağıyor.
- her kurulan hayalde olduğu gibi-
camın önünden izliyoruz yağmuru...
ve sonra başlıyoruz birlikte;
"ah küçücük gemi / sulara attın şimdi kendini / delisin / ah yakarlar seni / dönmezsin bir daha geri / delisin"
unutup unutup sözlerini bana soracaksın.
- anne sonya neydi?
haftaya küçük abi okuluna başlıyorsun.
bir sürü örümcek adamlı kırtasiye malzemesini ve devlet okulunun seni kayıt etmek için istediği sıvı sabuna kadar hazırladık.
-zira, anaokulu zorunlu eğitime dahil değilmiş-
orada da şarkılar öğreneceksin yine, ve unutacaksın kreşte öğrendiğin her şarkı gibi.
ha bir de unutmadan, ön dişin sallanıyor.
mindik adamım, güzel suratlım, yıldızım.
seni çok seviyoruz...
- anne günleyden ne bugün?
+ pazar
- ben pazaylayı çok seveyim...
evet ben bu yazıyı sana yazdım seni pislik.
hatırlıyor musun? gerçi nerden hatırlayacaksın... ama ben hiç unutmadım. tam 12 yaşındaydım. sende muhtamelen 10 falandın. kavacığa piknik yapmaya gitmiştik ailecek. senin ailen, benim ailem ve babamların bir kaç arkadaşı ve onların aileleri. çok açtım. acıkmıştım. sonuçta mangal yapılıyordu ve mangalı yak, şişleri diz, pişir... hepsinin de pişmesi lazımdı. ama seni obur! sen beklemedin pişmesini... ve o şımarık annen de... önceden çakallık yapıp bir kaç köfte önden pişirtmişti babama. köfteler pişti. sen masaya oturdun. annen getirdi sana köfteleri ve yanına da bir çilekli meyveli yoğurt açtı. biz de tam karşında oturuyoruz. biz aileden öyle gördük efendi! sofra hazır olmadan, herkez oturmadan öyle acıktım diyerek yemek yiyemezdik biz. evet... ve ben karşındaydım. annen itina ile köfteleri meyveli yoğurda batırıp ağzına tıkıyordu. içim gidiyordu. halbuki o ikilinin oluşturucağı lezzetten haberim bile yoktu. daha önce hiç köfte ve meyveli yoğurt yememiştim. sen bir bir götürdün onları. bir de annen yediriyordu yaa... biz 4 yaşımızda bıraktık anneden yemek yemeyi. elimiz çatal tutunca... sen yedin yedin bitirdin. akşama sancı falan da başlamadan bir güzel doydun. gittin oynamaya... bense orda sap gibi... sonra biz de yedik köfte evet. ama meyveli yoğurt yoktu bizim masada. annen sana özel getirmiş belli...
ve yıllar sonra! evet yıllar sonra ... adını bile hatırlamıyorum senin . ama bugün ne yedim biliyor musun? bugün iftarımı meyvelli yoğurt ve köfte ile yaptım gene! şartlar birçok kez müsait oldu benim bu ikiliyi yanyana getirip yemem için. ve biliyor musun tadı çok ta güzel değil. ama ben gene de yemeğe devam edicem. evet. fırsat bulduğum her an... ben de yiyebiliyorum! tamam belki annem yediremiyor ama en azından karşıma geçip "ay kızım iğrenç bir damak tadın var yaaa..." diyor! ve biz mutluyuz...