ilim zaten bizimdi onlar aldılar bizden, biz ise geliştirmek yerine unutmayı yok etmeyi seçtik. olmayan kültürlerini alamayız ama keşke çok iyi bir kültürleri olsaydı bizimde onlarda alabileceğimiz bir şey olurdu, dediğim durum.
batinin demokrasi, insan hak ve ozgurlukleri gibi kulturel ozelliklerinden yararlanarak olusturdugu degerleri de almamayi kasteden ve aslinda ilmini derken zenginligine oykunen, dogu ruh olgunluguna ulasmamis dimaglarin düsüncesi. Acmaz acilmaz bi tarafini gormuyorum
asırlar önce 9. ve 13. yüzyıllar arasında islam filozoflarının başardığı eylem. onlar yunan felsefesini ve bilimini, yunan kültürünü almadan alıp kendi dillerine çevirdiler, kendi kavramlarını ürettiler. zaten o andan sonra da o bilim ve felsefe yunan'ın değil islam devleti'nin oldu.
bizim son yüzyılda yaptığımız ismi ilmini almayıp kültürünü almaktır. hani diyorlar ya "ilmini almak için kültürünü de almak zorundayız" diye, "o zaman bizde niye sadece kültürleri var şaşkoloz" diye sormak istiyorum onlara.
batının zaten bir kültürü yok o zaman alınacak bir şeyi de yok diyen kafanın,
adres olarak afganistanın kabil kentine yönelmesini kıs kıs gülerek izleme dumuruna sokar adamı.
bütün bir türk muhafazakar düşüncesinin açmazıdır bu prensip. Osmanlı modernleşmesinin bir mirasıdır, ve bir yandan modernleşirken öte yandan kendine özgü kültürel yapının korunması kaygısından kaynaklanması sebebiyle, Alman Romantizmiyle de benzerlik taşır.
Aslında bu prensip, bir anlamıyla açmaz değildir. Şöyle ki, hakikaten batının ilmini alıp, kültürünü almayabilirsiniz. Aynı 18. yy Osmanlı'sı gibi, Batı'nın ordu-ikmal yapısını taklit edebilirsiniz mesela, veya günümüzün Suudi Arabistan'ı gibi ülkenizi en gelişmiş uçaklarla ve mükemmel plazmalarla dolurabilir, ve öte yandan da kendi kültürünüzü korursunuz. Ancak, kültürel alanda Batılılaşmadığınız sürece, bu ilmi ancak Batı'dan (satın)almakta yetinmek durumundasınız. Zira o ilim boşu boşuna, şans eseri Batı'da üretilmiyor. Batı kültürü, o ilmin içerisinde büyüdüğü bir ana rahmi adeta.
Tabii ilmi yaratan Batı'nın kültürü deniyorsa da, Batı'nın her kültürel özelliği bu ilmi gelişmede etkili değildir elbete. Zatenaslına bakılırsa, karşımızda homojen bir "batı" da yoktur. Biraz avrupa'ya gelip gitmiş, turist olarak eyfel önünde fotoğraf çektirmekten öteye gidebilmiş herkes, Avrupa toplumlarının kültürel çeşitliliğini görebilir. Demek ki bu kültür fakrlılıkları illa ilmi gelişmeyi engellememektedir. Dolayısıyla Batı'nın 'alınması gerek kültürü' derken neyin kastedildiği açıklanmalıdır. Uzun mevzu tabi, üstelik kesin bir tanım yapmak da zor. Ancak şöyle denebilir: Batı toplumları arasında ortak olan ne özellik var ise bunu almak gerekir. Misal, bizdeki muhafazakarların sandığının aksine, belirli bir din anlayışı değildir Batı kültürünün çekirdeği. Zira katolikler ve protestanlar arasındaki, ve hatta farklı protestanlıklar arasındaki fark, iki farklı dini inanç arasındaki farktan az değildir. Üstelik, Avrupa'da dinsizlik de belirli oranlarda vardır. Demek ki, hristiyan olunmadan da Batı kültürü ve terbiyesi edinilebilir. Ancak, mesela bireye önem vermek ve bireyi kendi içinde değerli, sadece kendini temsil eden bir varlık olarak görmek (mesela "kız kardeşim BENiM namusundur" dememek) tam da bu Batı kültürüne içsel bir şeydir. Aslında Batı'nın liberali de, Marksisti de, bu 'hafif' anlamında bireycidir. Bu bireycilik, bireyin bilme-araştırma arzusunu kamçılar, sosyal yaşamda ilerleme, çabalama güdüsü sağlar. Oysa dayıgilleriyle yanyana yaşayan, tek hanede 10 kişi oturan, mahallelisi ile akraba olan ve kendisini bir aile-cemiyet üzerinden tanımlayan kişiler çok güçlü bir sosyal aidiyet hissine sahip olacaklar ve bu tip kaygılar daha az olacaktır.
Son olarak, "islam filozofları Yunan ilmini aldılar, kültürünü almadılar" diyen yurdum muhafazakarına, önce o Yunan ilmi ve kültürü üzerine okumasını, ardından da o islam filozofları ne demiş onlara bir bakmasını öneriyorum. Çünkü o islam filozofları sadece Aristoteles'in Fizik'i üzerine kitaplar yazmadılar veya sırf Aristo'dan gelen biyoloji bilgisiyle ilgilenmediler. Ethika üzerine şerhler de yazdılar, Platon'un devleti üzerine de düşündüler, hatta demokrasi tartışmaları yaptılar ve birey-devlet ilişkisinin nasıl olması gerektiği üzerine kafa yordular. Bütün bu sosyal-siyasal tartışmalar, tam da antik yunan kültürünün kavramlaştırmalarıyla yapıldı; tıpkı bir Yunan Polis'inde yaşayan düşünür gibi akıl yürüterek yapıldı. Ve hatta bu islam filozofları, dünya karşısında kendilerini, tıpkı SOkrates gibi, bilmeyi arzulayan nesneler olarak konumlandırdılar. Bugün "Allah kendisinden bir tane daha yaratabilir mi?" diye sorulduğunda, "bu ne saçma soru", "Allah bilinemez ki", veya "tıpkı bir köpeğin, bir insanın amaçlarını anlayamayacağı gibi..." şeklinde yanıtlar alıyoruz. Oysa zamanının iSlam filozofları için Allah bilinebilen, ve hatta dinin adilliği için, insan tarafından tamamen anlaşılabilir olması gereken bir varlık idi. işte o nedenle, mesela şunu diyebilmektedir dönemin islam filozofları: "Allah'ın evreni yaratmak için herhangi başka bir anı değil de, o yaratmış olduğu anı seçmesinin bir sebebi olmak zorundadır, çünkü Allah nedensiz iş yap(a)maz". Bugün pek çok ilahiyatçı bu yollu düşünmeyi küfür dahi sayabilir.
Şimdi bütün bunlar ortadayken, "islam filozofları yunan kültürü almamıştır" demek için, yunan kültüründen Zeus'a inanmayı, sabah akşam erkeklerle yatmayı, ve şarap içmeyi anlamak gerekiyor. Bunun için de, aslında kendi okumak istediklerini okuyan, kendinden farklı olanı ise ahlaksız a indirgeyip kategorize eden bir köktenci olmanız gerekli. Zaten öyle bakanlar için Batı kültürü de, bodruma gelip sizinle sevişen 2-3 Batılı proleter'den, avrupa'da intihar eden yalnızlardan, bir de siyahlar giyen satanistlerden ibaret. Aferin onlara...
insanları daha büyük açmazlara götürecek bir değerlendirmedir. alt yapısı olmayan her şey insana zarar verir. sen batınınn sadece ilmini, teknolojisini alır o ilmi ve teknolojiyi kullanmak için gerekli alt yapıyı oluşturacak kültürü dışlarsan aldıkların sana yarar değil zarar verir.
basitçe örneklersek, batıdan aldığın demokrasiyi hala alt yapın, demokrasi kültürün olmadığı için işlevli bir şekilde kullanamıyorsun, araba alıyorsun, trafik kültürün olmadığı için dünyada trafik kazalarında en çok can kaybeden ülke konumuna geçiyorsun.
ama senin kültür diyince anladığın sadece batının yemesi, içmesi, sosyal yaşantısı ise zaten senin ilimle de teknoloji ile de pek işin olmaz.
alınız ilmini garbın alınız sanatını,
veriniz hemde mesainize son süratini.
mehmet akif ersoy yıllar öncesi yapılması gerekeni bu beyitle ifade buyurmuştur.
osmanlı yıkılma süreci islamcı aydınların dillendirdiği nedendir bilinmez halen destekçisi olan görüş.
ilk başlarda islam dünyası aydınları müslüman dünyanın geri kalmışlığının sebebini ( oda ayrı bir mevzudur size geri kaldınız derler bir süre sonra inanırsınız) batının rönasansla başlayan bilimsel atağına islam dünyasının cevap verememesi olduğunu söylerler. Onlara göre teknolojiyi islam dünyası üretmeye başladığında sorun ortadan kalkacaktır. Nitekim osmanlı devleti bu görüşü benimsemiş bazı zeki öğrencileri avrupaya yollamış fakat avcunu yalamıştır. Bu görüşü savunan islamcı aydınlar hep o öğrencileri suçlamış, kendi düşüncelerinde ki sakatlığı görmezden gelmişlerdir. Peki sakatlık nedir. Bayı dünyasında ki bilimsel değişimin batının ihtiyaçlarından, gündelik hayatından, ahlakından doğduğu gerçeğini görmezden gelmektir. onun için aman biz bilgisayarı alalım ahlaksızlığı alamayalım türü teraneler pek ahlaklı olmuyor.
olaya günümüz penceresinden bakarsak imkansız olan durumdur. ortada küreselleşme gibi bir gerçek vardır. kıtalar arası mesafeleri 0 a indiren teknelojiler vardır. örneğin; batının geliştirdiği bilgisayarı aldık kullanıyoruz. chat, messenger, hacklemek ve sayıları yüzleri bulan batı kökenli kelime girdi dilimize bilgisayar sayesinde. yani kültürün en önemli aracı olan dilden başladı batının kültür ihracı. şimdi bilgisayarı biz türkler bulsaydık durum böyle mi olurdu sorusu geliyor aklımıza. diyeceğim odur ki hangi medeniyet bilimde güçlüyse kültür alanında da onun borusu öter ve günümüzün küresel dünyasında adamların icatlarını kullanıp da kültürlerinin etkisine girmemek imkansızdır. acıdır ama gerçektir.
"maddi kültür"ün "manevi kültür"ü etkilemesi ve dahi bazı durumlarda maddi kültürün kendine has normlar yaratması sebebiyle; çözülemeyecek açmazdır. birini diğerinden ayrıştırmak zaten mümkün değildir.
Saçmadır... Bu kültüri bir değişimdir. VAktinde insanlar 10 çocuk yapardı. 8i hastalıktan ölürdü, kalan 2si de anne baba yaşlanınca onlara bakardı. Bilimin ilerlemesiyle, kurtulan çocuk sayısı arttı, kadınlar tarlada çalışmak yerine kendi ayakları üzerinde durabilecek pozisyonlara geldiler. Emekli sigortalanması ile yaşlılık günlerinde kendilerine bakılması için çocuk yapılmaz oldu. Eskiden aileye bir ekonomik kazanç olan çocuk günümüzde eğitim masrafları sebebiyle bir yük oldu. Bu değişim içerisinde kadınların iş hayatına girmesiyle günümüz aile yapısı bozuldu. Sonuç olarak;
Bu bilimdeki ilerleyiş, kaçınılmaz bir şekilde kültürü de etkileyecektir. Ne kadar sevmesek de medeni olan toplum kültürü günümüz batı kültürüdür. Ya bilimi kültürle alırsın, ya da sahte maskeler altında, ben zaten istemiyordum ki deyip alttan alttan kıskanır, sonra da düşman kesilirsin...
Bu açmazı yumuşatmak için, "Batının kültürü derken kastedilen batının ahlakıdır" diyenlere, Batı'daki hakim inanç olan hristiyanlık ile Türkiye'deki hakim inanç oln müslümanlığın ahlak anlayışları arasında dikkate değer, temelden bir fark olmadığı hatırlatılmalıdır. Batıyı karikatürize bir şekilde, orda burda gördüğü 3-4 turist üzerinden tanıyan, ve hatta o kadar da tanımayan insanların bir kaygısıdır batının kültüründen uzak durmak...