Baba hayattayken,
Ben babamın yaptıklarını çocuklarıma yapmayacağım, babamın hatalarına düşmeyeceğim, babam gibi olmayacağım derdim.
Sonra o benim günahkar ilan ettiğim babam birgün öldü. Teşhis etmeye gittim morga.
Soğuktu. Hemde çok soğuk. Ölüsüne bile sarılamadım. Yaşarken hiç sarılmamıştım ki zaten. Öldüğünde de hiç aklıma gelmedi öpüp koklamak, doyasıya sarılmak. Nasıl olsa yaşamıyordu artık kızamazdı bana.
Ne söylersem söyleyeyim kızamazdı ki. O ölüydü artık. Ama yine de yapamadım. Belki korktum yine, belki de şoktaydım.
Ama en çok içimi acıtan şey babamın her zaman o gür sesiyle bağırdığı gibi bağıramamasıydı.
Belki de acıdım ona o an.
Baba seni ilk defa suskun gördüm.
bir yanın eksik kalarak, yıllar sonra hatırladığınızda kursağınızda düğüm olacak acıları size yaşatan hayatın normal seyirlerinden biridir. üstelik çok acıdır.
sadece bir kaç anı. eğer babanızı çocuk yaşta kaybettiyseniz babanızdan kalan sadece budur. hatta sayarsınız. ben saydım, dört. dört yaşımda kaybettiğim babamı sadece dört anımda hatırlıyorum. bence iyi bir rakam o yaşa göre.
bir yerden sonra hissizleşmeye başlıyor insan. mezarlığa gitmek özlem gidermek değil de bir görev halini alıyor. gözleriniz dolmuyor, boğazınız düğümlenmiyor. çünkü üzülecek bir şey yok.
bazen aklıma geliyor acaba yaşıyor olsaydı hayatım farklı olur muydu diye. onu biraz daha tanısaydım farklı mı olurdum acaba? ergenlik çağında kaybetseydim kişilik bozukluğu yaşayan bir manyak mı olurdum? otuzlu yaşlarımda kaybetseydim her şeyi zamanında yaşamış memur zihniyetli biri mi olurdum? babasını kaybeden çocuk daha erken olgunlaşırmış. şanslı mıyım ki? erken mi olgunlaştım? hayatın gerçeklerini ilk elden değil de onu daha önce tecrübe etmiş babamdan öğrenseydim daha mı hazırlıklı olurdum düzenbaz oyunculara?
gurur duyuyor mudur ki öğretmen olan kızından? çizdiği hayalin peşinden koşan oğlundan? ya da genç yaşında iki çocukla keşmekeşin ortasında kalmış eşinden? kadınlığından vazgeçip hayatını çocuklarına adamış olan karısından? belki de bu kadar erken bırakıp gittiği için dönüp bakacak yüzü yoktur. peki ya ben? utanmalı mıyım ondan hesap sorduğum için? silahla öldürülmüş biri ne kadar masumdur ki?
ben sıramı savdım. zamanında yeteri kadar üzüldüm ve artık hissizleştim. şimdi siz düşünün.
- alo, abi, babam sesini duysun. sen konuş, o seni duyuyor.
- baba, canım... seni çok seviyorum.
- ...
- yarın gelicem, tamam mı.
- tamam...
ve sabaha uçak bileti bulunur en erken... gece birkaç kere aranır kardeş, durumunda bir değişiklik yoktur. sonra, sabahın dördünde, telefon acı acı çalar.
- alo abi,
- nooldu? (yüreğe çoktan bir ateş düşmüştür)
- babayı kaybettik...
- .....
cennet diye bir yer varsa ki var olduğuna inanıyorum; ben küçük bir çocukken, bir deniz kıyısında, iskeleden, gün boyunca balık tutmuştuk ikimiz. o denizin kokusu, babamın yanında duyduğum sonsuz güven hissi, parmağımın ucunda balıkların denizle dansı, sonra bana içten gözlerle bakarak, oğlum deyişi... oraya gitmek, o günü yaşamak isterim orada yeniden ve yeniden...
seni çok seviyorum baba, bir gün gelicem, tamam mı...
Sırtını yasladığın duvarının yıkılması, gölgesinde uyuduğun ağacın kuruması ne bileyim bir boşluk. Derinleştikçe derinleşen. iki ay oldu beni bırakıp gideli. Rüyamda gördüm bugün. O kadar özlemişim ki babamı, onun yanında duyduğum güveni.. Onun küçük prensesiydim ben neden ve ne çabuk büyüdüm dedirtir insana..
inanılmaz bir şeydir. ölemez baba, ölmedi. üzerinen 2 yıl geçse de hala dualarında anneye ve babaya sağlık dilerken bulursun kendini. sonra babanın öldüğü gelir aklına. kabul etmek istemez insan. nasıl olur, ölmemeliydi. allah'a isyan değildir bu sadece kabullenmek gerçekten zor. yerini kimse alamaz.
Bir insanın başına gelebilecek dünyanın en zor şeyi, en büyük acısıdır. Canının yarısı gider, hayat anlamsızlaşır. Alışamayacağını, acının dinmeyeceğini bilirsin. Ne zamana kadar mı? Çocuğun olana kadar. Çocuğun oldumu o acı biraz uzaklaşır senden, daha da güçlü olman gerekir belki ondandır, onun sevgisi yepyeni bir heyecanla hayatına yeni anlamlar kazandırır.
Düşüncesi bile çok zor ama; hayatta babanın ölümünden daha büyük acıların da olabileceğini bilirsin artık.
Bir baba gittiğinde Arkanı yasladığın duvar Sabahları sıcak ekmek Okul harçlığı, otobüs bileti Ciğerinden bir parça gider Gider de gider En sinirli anında bile Dudağının kenarında bir gülümseme Bayramda öpülecek el Çocuklarımızı sırtında taşıyan O sevimli dede gider Gider de gider Bir içten "oğlum, kızım" sözünün sahibi inatçı bir siyasetçi Koca bir beden Çocuk bir yürek Anneyle yapılan lüzumsuz tartışmalar Heyecanlı bir taraftar Çalışkan bir "Adam" gider Gider de gider Bir sarılmaya, bir çift söze bile Fırsat vermez Azrail Vakit geldiği zaman Sadece baban değil Atan gider Canın gider
Kanın gider Gider de gider Dolmaz boşluğu kısa zamanda Hep bir ses ararsın, bir nefes Bir anahtar tıkırtısı Yanlış bir iş yapınca Gözünün içine bakılmasını Ama sadece beklersin Çünkü; Bir baba gittiğinde yalnız baban değil, dostun, sırdaşın, arkadaşın, öğretmenin, bir yanın, gider de gider.