Baba,
Sen doğduğunda minicik ellerini sevgiyle tutandır.
2 yaşında astım hastası olduğunu öğrendiğinde hep yanında olup peşinden Ankaralara gelendir.
Tedavi de bileğinden alınması gereken kanı almasınlar diye kaçtığında seni ikna edendir.
Tedavi için kullandığın ilaçlar mideni bulandırdığında sabaha kadar karnını ovuşturup uyumayandır.
Alışveriş mağazasında sevdiğin oyuncak en tepede diye seni omzuna alıp oyuncağı almanı sağlayandır.
Sırf sen çok istiyorsun diye oturduğun ilçede bulamadığın kitabı gidip taa şehir merkezinden alandır.
Daha 4.sınıfa giderken siyasetten zerre anlamazken senle ciddi ciddi siyaset konuşandır.
Her ne yaparsan yap 1 kere bile sesini yükseltmeyendir.
Seni çok özlediği için başkalarında kalmaya 2 günden fazla izin vermeyendir.
Eve bir şey getirecek diye değil o gelecek diye beklenendir.
Sonsuz sevilendir.
Bir şubat günü kanser olduğu öğrenilendir.
Hastalığına 7 ay dayanabilendir.
Seni kendinden soğutmak için bütün huylarından vazgeçendir.
En son gördüğünde hıçkırıklarla ağlayandır.
Çok merak ettiği, senin yaptığın tabloyu göremeyendir.
O'na birkez olsun dayan diyemediğimdir.
Liseye başladığım gün ellerimden kayıp gidendir.
Son nefese kadar özlenilecek acısı hiç dinmeyecek olandır.
Dinle oğlum, bunları sana sen uyurken söylüyorum. Küçücük elini
yanağının altına sokmuşsun, nemli alnındaki sarı lülelerin yapış yapış
ıslak. Odana bir hırsız gibi süzülerek girdim. Birkaç dakika önce
kütüphanede oturmuş gazetemi okurken vicdan azabım nefes kesen bi dalga
gibi üstüme geldi. Bir ...suçlu gibi yatağının başucuna geldim....
Neler
mi düşündüm oğlum? Sabah sabah kızmıştım. Okula gitmek üzere giyinirken
seni azarladım, çünkü yüzünü ıslak havluyla öylesine silivermiştin.
Ayakkabılarının kirli olduğunu görünce sana onları temizlettim. Bazı
eşyalarını yere attığında sana öfkeyle bağırdım.
Kahvaltı ederken bir
sürü kusurunu buldum. Yiyecekleri etrafına saçıyordun, lokmalarını
çiğnemeden yutuyordun, ekmeğine çok fazla tereyağı sürmüştün. Sen oyun
oynamaya gidiyordun, bense trenime yetişmek zorundaydım. Bana baktın
elini salladın ve Güle güle babacığım; dedin. Ben ise kaşlarımı çattım
ve Dik dur!; dedim sana.
Akşam üzeri de durum farksızdı. Eve
gelirken seni yere çömelmiş arkadaşlarınla bilye oynarken buldum.
Çorapların yırtılmıştı. Arkadaşlarının önünde seni küçük düşürdüm ve
kolundan tutup eve götürdüm. Bu çoraplar çok pahalıydı ve giymek
istiyorsan dikkatli olmalıydın. Düşün oğlum bunları sana baban
söylüyordu!
Hatırlıyor musun? Sonra çalışma odama girdin.Gözlerinde
incinmiş bir ifade vardı. Kağıtlarımın üzerinden sana baktığımda bir an
için çıkmaya yeltendin. ;Ne istiyorsun?; diye bağırdım sana.
Hiç bir
şey söylemeden koşup boynuma sarıldın ve beni öptün. Hem de büyük bir
sevgiyle. Sonra koşarak dışarı çıktın.
Kağıdım elimden düştü. Bana
neler oluyordu? Sürekli senin hatalarını buluyordum. Seni böyle
ödüllendiriyordum. Seni sevmediğim için değil bu; senden çok şey
beklediğim için. Seni kendi çağımın değer yargılarına göre
değerlendiriyorum çünkü.
Oysa ki senin pek çok güzel özelliğin var.
Kalbin öylesine yüce ki! Bu gece gelip beni öpüşün de bunu kanıtlıyor.Bu
gece başka hiçbir şeyin önemi yok oğlum. Karanlıkta, yatağının yanında
diz çöktüm ve çok utanıyorum. Bunları sana uyanıkken anlatsam da
anlamazsın biliyorum. Ama yarın gerçek bir baba olacağım. Seninle
oynayacağım. Sen acı çektiğinde acı çekecek, sen güldüğünde güleceğim.
Dilimin ucuna kötü şeyler geldiğinde dilimi ısıracağım. Kendi kendime
sürekli, O bir çocuk; diyeceğim.
Ben seni büyük bir adam gibi
gördüm. Oysa ki sen daha küçük bir çocuksun. Daha dün annenin kolları
arasındaydın, başını onun omzuna dayamıştın. Ah, senden çok şey bekledim
oğlum, çok şey bekledim.
insanları eleştirmek yerine onları anlamaya
çalışalım. Ne yapmak istediklerini anlayalım. Sempati, hoşgörü ve
nezaket eleştiriden çok daha yararlıdır. ;Bilmek affetmektir.; Dr.
Johnson&ın da söylediği gibi, ;Tanrı bile insanı son gününe kadar
yargılamaz.; O halde neden biz yargılayalım?
Eleştirmeyin, kınamayın
ve şikayet etmeyin!
Ne zaman rahatsızlığımdan konu açılsa bana ''Kafana bişey takma.Sen kafana hiçbişey takma.Kafana takmıyosun dimi bişeyleri '' diyen insan. Hayır takmıyorum ama takıcam sanırım yoğun baskı var üzerimde.
dışarda anneyi birlikte beklerken, elinizde uykusuzu görür ve "ver bakayım şunu canım sıkıldı burda" diye isterse, bütün uykusuzu -evet bütün uykusuzu, yiğit'i, ersin'i falanı filanı..- baştan sona bir tebessüm bile etmeden okuyabilitesi yüksek insandır. bi kere be, bi kere gül be adam uykusuzu okurken. uykusuzu okurken gülünmez mi? tebessüm edilmez mi?
hayretler içerisindeyim sözlük.
dünya üzerinde annelerle beraber en çok değer verilmesi gereken kimse. sağlığında kıymetleri bilinmeli, kaybetmek nasıl bir duygu bilmiyorum -allah gecinden versin - ama mutlu olmadıklarını hissetmek bile insanın bütün bir haftasını al üst edebiliyor.
seni ne kadar özlediğimi hiç kimse tahmin bile edemez, şu an sana duyduğum özlemi hayatta bugüne kadar kimseye kadar duymadım. ilk önce babalar günüm ilk kez sensiz geçti ben yinede geldim baş ucuna dualar ettim, toprağını elledim. şimdi yakında bayram geliyor ama ne fark eder ki sen yoksan eğer. her zaman beni gördüğünü izlediğini düşünüyorum öyle değilse bile öyle olmasını isiyorum. hiç bir zaman sana seni seviyorum demedim ama seninde bildiğine eminim ki ben hep seni çok sevdim baba. zaman zaman kavga etsek bile haksız yere bana bağırsan bile seni her zaman sevdim baba. tekrar kavuşacağımız günü sabırsızlıkla bekliyorum canım babam.
çık lan karşıma!
ben 3-4 yaşımda falanım. babam şark hizmetini verirken baya uzak kalmışız. o zaman görüşmesi de zor, pahalı. uzun zaman olmuş görmemişim. tabi özlüyosun. en nihayetinde baba. yüzünü bile hayal meyal hatırlıyosun. bugün hala anlatır babam. telefon klübesinin ahizesine bakmışım ben. karanlık falan oralar, babamı telefonun içinde sanıp "çık lan ordan, çıksana lan!" demişim. şu an dünyada arkamda olduğunu bildiğim tek insan. ona o kadar çok şey borçluyum ki...
babam!
bazen sadece ölümleriyle değil, yaşarkenki davranışlarıyla da eksikliklere sebep olan kişilerdir.
herkes der ya hani ''evleniceğim adam babam gibi olmalı..'' diye. oldum olası bu cümleyi kurabilmeye özenmişimdir. çünkü benim evleneceğim adam babama zerre benzemeyecek. babama benzeyen bi adamla evlenmem çünkü ben. çünkü eş olarak eksik kalırım hep. çocuklarım gerçek bi babadan yoksun kalırlar. babamı çok seviyorum. ama sadece babam olduğu için, ona alıştığım için. babalık yaptığından değil, bana arkadaş olduğundan hiç değil. beni sevdiğinden değil. sadece adı baba diye seviyorum işte.
kendisi oruç tutarken pek yaklaşılmasını tavsiye etmediğim kişi; özellikle iftara yakın saatlerse, her şey bir kıvılcıma dönüşebilir nazarında, dikkat etmek lazım.
erken yaşlarda kaybetmek her zaman üstünüzde, diğer yaşlara göre daha fazla etki bırakacaktır. güçlü baba faktörünün aileyi yalnız bırakışı ve sizin evdeki erkek rolünü alabilmenizin imkansız olduğu, buna rağmen bunun farkında olmanız ise çok daha acı. yani yapmanız gerekeni biliyorsunuz fakat bunun için elinizden bir şey gelmiyor. acı verici.
dün bir kez daha rüyamda gördüm. yine sadece vücut olarak. genç yaşlarda kaybedişin, zaten kaybetmiş olmaktan daha bir kötü yanı da bu. arta kalan baba faktörü yerini bir silüete bırakıyor yavaş yavaş. vücut kalıyor, sadece bir varlık, bir cisim olarak. zora düştüğümde yine bir kez daha rüyamda gördüm seni. bu sefer bir rüya olduğunu bilerek. hayal olduğunun farkına vararak gördüm seni. sabah uyandığımda öncekilere nazaran daha az üzüleceğim bir durumda.
- neden yapmadın?
dedin,
+ nasıl yapayım?
dedim.
yine kafamdaki soru işaretleri askıda kaldı. işte bir kez daha yokluğunu kendi yüzüme vuruyordum. ve bunu ben kendime yapıyorum. yaşım kaç olursa/olacaksa olsun senin yokluğunu kendi yüzüme vurmaya devam edeceğim. senin olmadığını hala kendime yediremiyorum. camdan yağmuru izlediğim o günkü telefonun sesini duymadım farz ediyorum.