politik ve siyasal etkinliği tartışılabilir, lakin; beyefendiliği, gösterişten uzak sadeliği, saraylar katlar yatlar edinebilecekken kıytırık bir ford transit minibüsü mobil ofise dönüştürüp makam aracı diye kullanması... bunlar türkiye’nin alışageldiği otorite seviciliğinin kaldıramayacağı idealist temsil anlayışıydı. gel gör ki, ülkemizde muteber siyasetçi/bürokrat; önünde el pençe durulan idarecilerdir. karaoğlan bizim neyimize? biz sert seviyoruz çünkü. bir diğer konu, ekonomi. eğer bugün bu ülkede milyonlar dış güçler zırvasına inanabiliyorsa, o zamanlar karaoğlan misliyle bu baskılara maruz kalmıştır. hem de öyle dışardan, endirekt yollarla nüfuz etmeye çalışan değil, bizzat abd tarafından resmen finanse edilen özel harp dairesi marifetiyle. kendisine iletilen suikast istihbaratına rağmen, koruma ordusu olmadan adım bile atmayanlara inat, elini kolunu sallayarak taksim mitingini yaptı binlerle beraber. kontrgerilla meselesine girmeye bile gerek yok.
demem o ki, elbette tartışılacak eleştirilecek pek çok konu var. ancak her hadiseyi kendi sürecinde, kendi gerçekleri ve şartları çerçevesinde değerlendirmek gerek. yoksa kimseye methiyeler dizmek gibi bir derdim yok. ama şimdikilerle mukayese edecek olursam; ......
başta karaoğlan lakabı ve bu lakabı nasıl aldığı aklıma gelmektedir.
bunun dışında aynı zamanda bir şair olduğu için mükemmel kullandığı türkçesi ve ileri düzeyde konuştuğu ingilizcesiyle aklıma gelen kibar ve naif bir adamdır kendisi.
hepsinin haricinde de kendisiyle sık sık dalga geçen mizahçıların sanatına saygı duyduğu aklıma gelmektedir. çoğu zaman hakarete varacak düzeydeki eleştirilere de karikatürlere de, tiyatroya da saygıda kusur etmeyen, türk siyasi tarihinin görebileceği en kibar adamlardan birine şahit olduğum aklıma gelmektedir.
başbakanın önüne yazar kasa fırlatılması lan türkiye avrupa demokrasisiymiş o zamanlar adam başbakanın dibine kadar gidip yazar kasa fırlattı şimdi bırak başbakana cumhurbaşkanına yazar kasa fırlatmayı savcıya sert baksan atıyorlar içeriye.
Bülent Ecevit ile ilgili hatıra gelen muhtelif şeylerdir: Rahşan Ecevit, Kıbrıs Harekâtı, "Bu hanıma haddini bildiriniz", Hüsamettin Özkan'ın mecliste kendisiyle adeta yanak yanağa oturup sonra DSP'yi bölen partinin kurucularından biri olması gibi birçok şey.
mütevazi, dürüst lider. evi ve arabasını bilen bilir zaten halkının durumundan anlayan iyi kötü bir karaoğlan. bir de şu sözü var ki bu söz herhalde yıllar geçse de sertliğini ve haklı olduğunu bozmaz.
"biz milliyetçiliği başkaları gibi duvarlara, betonlara yazmadık, biz milliyetçiliği akdeniz'e, kıbrıs'a yazdık."
Hiç bir zaman Erdoğan'la aynı şeyler aklıma gelmeyecektir. Zira Ecevit içten bir liderdi. iyi kötü yaptığı şeyler vardı ama en büyük kaygısı buradaki insanları bir yerlere getirmekti.
O gitti yerine devrin en büyük sapığı geldi. Kutuplaştırdı, böldü. Şu anda da parçalama derdinde. her şeyi kendi hizmetine aldı, en çift başlı yılan oldu; bir başı kuyruğunu okşadı diğer başı kendisi gibi olmayanı soktu.