AŞKA DAiR BiŞiLER...
Aşk. saat 00:18 25 ocak 2008de bence ne demek oldugunu düşünenlere anlatacagım şu uzun Zahmetli,bi o kadar güzel cümle.anlatılanın aksine el avuç terlemesi,kalp atması diil bence.O kadar basit diil Aşk.Tek heceli belki ama Tek ömürle yaşanılası bişey diil.
Bence aşk herşeyi bulanık gördüğün Zaman diil.Herşeyin netlik kazandığı artık hiç birşeyin yokuş yukarı kalmadıgı bir düzlük.Ama engebeli bir düzlük.
Yaşamın kıyısından tutan ve denizi boyuna diilde enine yüzen bir çocuk bence.Zor bulunan fakat tam kaybetmek istemediğin zaman kaybolcagını sandıgın bi deger bence..
Nerden geliceği belli olmayan bir saplantı,bir şans belkide..
Uzun zamandır taşlar o kadar güzel ve sağlam oturuyor ki yerine.şu anda aşk için anlamlı şeyler yazabilicek nadir insanlardan biri olduğumu düşünüyorum.. aşk...Anlatılanın tersine..
Mesafeli aşklara tüm kastım..
Başkalarıyla da eğlenebilirken o yokkende gülebilirken.bir an duraksayıp aslında eksik bir gülücük attıgını farketmekdir aşk..
Onun haricinde bir çok insanla gün içinde muhabbetler ederken onunla konusmmaların aklına gelip telefona sarılmakdır aşk..
Aşk Sonsuz Kıskaçlık.ve bunun Yüzünden Ayrılıktır belkide..
Belkide bunun yüzünden bağlılık
Aşk ayların özlemini 72 saate sığdırmakdır.
Uzaktayken aşk telefonu duymuycam diye avuçların terlemesidir. veya söylediğin yerde olduğunu kanıtlamak için arkadaki sesleri duyurma çabasıdır.
Okadar aptal şeyler için Kava etmektir ki belki ertesi gün neye kavga ettiğini hatırlamamaktir.aşk onun çirkin olmasını istemektir. çünki artık dış görünüşün bi önemi yoktur.
en fazla ne kadar çirkin olabilir ki? diye sormakdır içinden Kim bilir belkide bu kadar mutluyken,hani derler ya mutlulugun doruk noktasındayken uyuyup sabah uyanmamak istemektir.
Hayat öyle bir şey ki bazen acik kalmis perdenin arasindan iceriye sizan sabah günesi gibi. Bazen ilkokula giderken ders zilinin calmasiyla eve dogru kosarken duyulan heyecen gibi. Bazen bayrami bekleyen sabaha kadar bayramliga bakarak yatan kücük yürek gibi. Bazen üzülüp aglayan dünyada kendini yalniz hisseden 17 yasim gibi.
Ne diyom ya ben diyorum durup durup.
icim kipir kipir..
Karnima agrilar giriyor belli belirsiz..
Havalar isiniyor gibi, rüzgar insanin yüzünü oksuyor sanki..
Her sey bir baksa geliyor artik..
Ne bu?
Bir şey..
Bazen bir hüzün, bazen bir ünlem, nokta.
Nesin sen?
Acı
Sızı
.....
Ask
uzun emek harcanmışsa bünyeden zor çıkar, hatta çıkmaz izi kalır. eşyalara, anılara, şehirlere, yollara izini bırakır. yürekte ise her daim yara şeklindedir. kazıdıkça kanar. yine de aşık olmak güzeldir. bittiğinde yaşanacak acıya rağmen yaşandığında verdiği mutluluk insana varolduğunu hissettirir.
her daim yitip giden, yalan olan veya yaşanmışlıklar içinde kaybolan, sözlüğün bile tanımlamak için 70 sayfa tanım kastığı, mantığının ne olduğunu bilim adamlarının bile bulamadığı sonsuz.
ne yazmalıyım ki ne anlatmalıyım sana ? senden kopan ne fayda vermeli bana? hangimiz daha üzüldü hangimiz daha suçlu hangimiz daha bencildi,
ben mi ? evet haklısın bencil olan bendim , sormadım bile sana , konuşmadım bile senle.
evet hata olan bendim kızdım sana , küferretim , ağladım ardından , sen bana nefret büyütürken ben sana sadece kızdım,
evet yine haklısın bunları yazmam o kadar sacma ki , ne bekliyorum , sanki koşup geleceksin, sanki seveceksin,
hayaller insanlar için ama unutma!
farkındayım ne kadar kopuk yazdığımın ama sana olan sevgimde aynen böyle işte , bir gelir bir gider böyle
ellerim falan titrer, arka fonda bir şarkı , öyle işte hafiften gözlerim dolar ama anlamanı beklemem, zaten
anlatamam da.
korkağın tekiyim , bencil ve hadsiz kendini bir şey sanan kırıcı bir ukala, üzüldüğüm zaman seni düşünmem ,
öyleyim işte , bunu sana anlatmak o kadar zor ki bir anda küsmek herşeye , herşeyi bırakmak , ne var ki zaten deyip,
savrulmak sokak kenarlarına , bir kaç sigara , melankolik bir beyin ve içinde yine sen ve yine sen ...
böyle duygulu bir film izlerken reklam arası girmesi gibi seni sevmek , dokunmadan , sorgulanmadan ,
sormadan , dibine vurmak ne varsa hayat adına , sonra yine sana bakmak bir kağıt parcasında , seninle
konuşmak bağırmak yüzüne , küfretmek defalarca , seni yaralama isteği , seni üzmek istemek ,korkakça yine,
bağırmak çağırmak , düşünmeden yapamamak falan filan...
hesap vermek genetik benliğimde sana borçlu hissettirdi kendimi, sana tanımlar yapmak isterdim,
hiç bir şey düşünmeden bir gün için sana bakmak isterdim, kafiyeler yazıp seni etkilemek ,
seni sevmek şöyle karşılıklı bir masada ; galiba hala büyümedim neyse...
sana bakdığım zaman utanmak , yanındayken sığınmak , sokulmak sana , tüm açılardan uzakta ellerinde bulmak ne varsa hayat adına
boğulmak öylece gözlerinde ağlarken dile gelmek , ıçkırmak savunmasızca , hayata senle meydan okumak
ve karşılık beklemeden gitmk ordan yine seninle.
biliyorum korkuyorsun , çünkü sevmiyorsun , sevmeni istemek bile korkutuyor seni, ben de korkuyorum
aslında zaman denenden uzaklaşmak istiyorum her saniye sonra düşüyorum yine boşluğuna ağlamaklı oluyorum
kendime bakıp ürperiyorum , sana bakıp içime alıyorum sonra farkına varıyorum zaten ordasın .
neler anlatmalıyım ki sana böyle tüylerin diken diken , gözlerin dolu dolu , tüm ikilemelere haiz bedenin,
aklın karma karışık , kalbin istediğini söylemekten çekinmesin , o an seni göreyim düşsün suretim aklına ,
acı bana , şevkat et , sarıl bana , dokun , sözler dudaklarında , ben bakayım yalnızca sana , seninle olan her ana .
- mensubu oldugum din (bkz: islamiyet) tarafindan her turlu yasaklanmis olsa da, bir kutu hap ya da, bir ucurumdan kendimi sallandircak dereceye iten aparat.
- kendi sehrimden hatta ulkemden uzak bir yerde yasayip da, iki haftalik bir surec icerisinde geri donecek olmamdan mutevellit "ne bok yiyecem lan ben" lere sevk eden.
- bari bir turlu belli edeyim de, "karsimdaki insan da, bu niye bana bu kadar ilgi gosteriyor ! acaba mi?" demesine ramak kalmadan acabasinin cevabini verdirmek gerektiren hissiyatlar butunu.
- boyle giderse, memleketim olan bursa nin, yavas yavas bakirköy e tasinmasina sebebiyet verecek, delilik araci.
- bilmem kac tane laroxyl alsaniz da* ilaclarin bilem fayda etmedigi, isvicreli ilim efendilerinin daha burunlarini sokmadiklari icin, daha bir cozum yolu bulunamamis bir cesit illet hastalik.
iste boyle sozluk dedirten olay, dort cevreli odamda, bir bilgisayarim vardi, iki kolum, iki gozum, ha unutmadan bir adet de gozlugum, ardindan da player imda calan, bora oztoprak - seni seviyorum parcasi, ve gecenin derinliklerinde bir sekilde kulagimdan tutup beni eve goturecek daha sonra da, dovecek bir anne gibiydi ask benim icin. hayatta en buyuk nefretlerinden birisi olan sigarayi bile bilmeden cigerlerime cektirendi. halbuki, sicak bir gulumseme, kacamak bir bakis olmaliydi askin tarifi, ama olmuyordu iste be sozluk, yalnizdim, ask denen sey, ecinni gibi kalbimin ustunde tepiniyordu; ben de bilmiyordum ne yapacagimi, nelerin beni bekledigini.
( yazinin en son kismi gecmis zamanda yazilmistir ki, bunlari yazar unutsun da, bir an once gercek dunyaya ulassin; yoksa sonu hayra alamet degil diye.)
bir tek senin görebileceğin bir yerden
sana gülümsüyorum...
onların duydukları kahkahalarım değil
aşkı tarif gerekirse sana
anlatayım
aşk ne biliyor musun
benim sana yaşadığım,
senin durmadan üstüne bastığın... *