birilerinin canı yandığında, birilerine haksızlık yapıldığında ve o "birilerinin" bunu hak etmediğini düşündüğünüzde, hayata karşı büyüyen kızgınlığınızın, sinirinizin gözyaşı biçiminde damla damla düşmesidir gözlerden "ağlamak".
bir insanın başına gelen olaylara verebileceği en samimi tepkilerden biridir. vücudun sigortalarındandır. aşırı üzücü bir olaya maruz kalındığında iç yakan hüznün ruhsal bir bunalıma dönüşmesini önler ağlamak. o meşhur ''ağla rahatlarsın''lar boşuna söylenmez. ancak bir de ağlayamayanlar vardır ki; onlar ağlayanlara özenirler. hala ağlayabilenlere. bu soğuk ve günden güne soğuyan dünyada kalbini ve ruhunu çelik kafeslere kapatmış insanlardır bu kişiler. hayata karşı sert bir tavır takınmışlardır. onları tanıyanlar ne kadar ağır, oturaklı, kişilikli olduklarından bahsederler. oysaki yalnızca soğukkanlıdır o insanlar. samimi insanlara, sıcak gülüşlere ve daha içten insanlarla dolu bir dünyaya özlem duyarlar. gördüğü suretlerin yarısından fazlasının maskeler ve sahte kişilikler ardına saklandığını bilen gerçek insanlardır bu kişiler. sahnedeki acemi oyuncular ve hayat tiyatrosunun çirkinliği o kadar ağır gelir ki bu insanlara, ağlamayı bile isteye unuturlar. çünkü bilirler ki; ağlamak en fazla onlara zarar verecektir. zamanla bu unutuş bir yok oluşa dönüşür. ve istense de ağlanamaz artık. zamanla kullanılmayan o yetisini kaybetmiştir bünye. bu şekilde yıllar geçer, kalbi saran çelik kafes zamanla paslanır ve kırılır. içinde kendisi genç ama ruhu yaşlı bir kalp vardır. ve yıllardır gözlerin yapamadığı görevi o devralmıştır; ağlıyordur. ağlamak, ağlayabilmek... ne güzel şey.
Ağla ağla bitmiyor ki. Ağlamak güzeldir. Ara ara gazını alır insanın. Sinirini, öfkesini, derdini, tasasını alır. içinize attıklarınız, söyleyemedikleriniz dökülür göz yaşlarınızla damla damala. Belki hece hece dökülür dersiniz belki cümle cümle. Nasıl ağlarsanız öyle dökülür.
Göz yaşlarımın dolu gibi yağdığı zamanlarda oldu. Gözlerimi sımsıkı kapattığım halde umarsuzca göz kapaklarımın sözünü dinlemeyip aktığı. Her göz yaşımın bir uçurumdan atlıyormuş gibi hissettirdiği zamanlar.
Sonra uslu usku bir yağmur tanesi gibi usul usul yağdığı zamanlar da oldu. Saranımın olduğu, başını yaslayacak bir omuz bulduğu zamanlar. Kısa süreli bir çiselemeden sonra güneş doğan zamanlar.
Ama şunu farkettim tüm bu zamanlarda. Sade ve sadece gerçekten seni/sizi seven insan bu doluya tahammül edebiliyor. Uslu uslu yağan da herkes olsa da önemli olan doluya direnebilmekte.
Saflık ve asilliğin belirtisidir ağlamak. Her insan yapamaz kolay kolay. Güçlü insanlar ağlamaz derler ya, külliyen yalan. Ağlamak güçlendirir insanı. Hırslandırır. insan en çok ağlarken kendisi gibidir. Ağlayın efendim.
Üst göz kapağımızın içinde bulunan gözyaşı bezleri günde yaklaşık bir yüksük dolusu sıvı üretir.Göz kapağımızı her kapattığımızda bu sıvı gözümüzün yüzeyine dağılır.Göz kapaklarımız arabanın cam silecekleri gibi görev yapar.Daha sonra göz yaşı gözümüzün buruna yakın köşesinde bulunan kanallar aracılığı ile burun boşluğuna akar.Çok ağladığımızda bu kanallar tümüyle gözyaşı ile dolduğundan gözyaşımızı burun boşluğuna iletmekte yetersiz kalır ve fazlası damlalar haline yanaklarımızdan süzülür.
Akan gözyaşının içini yakan acıyı söküp atmasıdır. Benim gibi ağlayamayanlar ise oturur bi sigara yakarlar düşünürler deriz anasını satayım bi ağlasam da rahatlasam ama olmaz ağlayamayız. Geriye yapılacak tek şey insanların ağlamamasını sağlamaktır. Belki öyle bu s*çtığımın hissi gider deriz. Evet arkadaşlar bildiniz gene de aynı acıyı çeker gene yaatığa başımızı koyduğumuzda akıtamayız o göz yaşlarını.