gün itibariyle teslim olmama 40 günün kalmasıyla, "nefesini insanın ensesinde iyiceden hissettirmeye başlayan görev"dir. Yarım kalan işler, gerçeğe dönüşmesi umutla beklenen hayaller vardı daha halbuki ama ne yaparsın beklemiyor bu iş hiçbirşeyi, bitirsek de gelsek hemen, sayılı gün çabuk geçer inşallah!
annesinin dizinin dibinden ayrılmamışlara büyük katkı sağlar hayat yolunda ancak devletin 20 sene bedava okuttuğu yetmezmiş gibi binlerce euro verip avrupaya yüksek lısans eğitimine gönderdiği takır takır yabancı dil bilen birinden 1 sene boyunca yararlanmaması durumudur. en nihayetinde rahat hazırol esar duruş için bu kadar emeğe değmez doğrusu
hayatın devre arasıdır. yeri gelir ne kadar doğru olduğu tartışılır belki gencecik insanların eğitimlerini bitirdikleri zaman bilgiyle dolmuş bir haldeyken iş bulup mühendis olarak, kimyager olarak, biyolog olarak vs. vatana daha gerçekçi bir borç ödemesi ancak gitgide bu vatan borcunun bir külfete dönüşmesinin nedeni bugünkü halin kendisidir.
20 yıl boyunca devlet desteğiyle okullarda verdiğin eğitimle ülken için yetiştirdiğin mühendisi,doktoru orada bir hiç uğruna ölüme gönderebiliyorsan devlet olarak ve bu şehit olaylarının artık hiçbir önemi kalmadıysa, "45 saniyelik kahraman" oluyorsa bu evlatlar, 5 gün sonra adlarını kimse hatırlamıyorsa onların, sadece yitip giden hayatlarla bitiyorsa bu iş, sadece kaybedilen canın yanındakiler yanıyorsa eğer, hiçbir anlamı kalmıyor bu işin.
halbuki askerlik bu ülkede çok gün görmemiş adamın hayat stajı gibidir. nasıl bir üniversiteli staj yapmaya gittiğinde iş hayatının gerçekleri sadece çay getir götür olarak üzerine biniyorsa, askerlikte bir nevi öyle bir şeydir işte.
vatan borcu güzeldir. yapıp bitirdikten sonra keyfi daha da güzeldir. şereflidir en basitinden. ama harcanan canların hesabı birilerinden sorulmadıkan sonra anlamını yitirir. sadece yürek yakar, korku verir.
gittik gördük geldik bibok anlamadık durumudur. türk gençliğinin en verimli, yavaş yavaş yüksek perdeden fikirlerini söyleyeceği,sorgulayıp eleştireceği yaşlarda, kafasını vatan millet sakarya ayağına ezmektir. askerlik sırasında meleke haline gelen ve daha sonra toparlanması zor psikolojik buhranlardan sonra bu gençlerden ne bekliyoruz tartışılır.biz ki hasbelkader okumuş, koca koca kurumsal firmalarda çalışmış görmüş geçirmiş adamlar dahi toparlanırken zorlanıyorken ve ciddi anlamda içeride düşünmeyi ve sorgulamayı çöpe atarken körpecik beyinleri,gençleri düşünmek ülkemin geleceği açısından beni endişelendiriyor.biter mi bitmezlerden nasıl bitti aq hala anlamıyoruma gelen yapılması zorunlu fakat içeriğinin yeniden düzenlemesi gerekilen borçtur.
kadınların üç aylık sevgililerinin yapmak zorunda olduğu bir şeyse eğer, çok zordur. nasıl geçecek o kadar ay, ne yapacağım ben dersiniz. hiçbir fikriniz yoktur bu konuda. huzursuzluk, kıskançlık, o daha gitmeden başlamıştır ayrıca. off derseniz off, öyle bi of dersiniz ki, ah diyip de mutlu olacağınız günlerin çok uzak olduğunu anlarsınız.
barışta ter dökmeyen savaşta kan döker. savaş zamanı asker düşmanlarınında anasının ve bacısının, ermeni yunan ingiliz..........çeteleri tarafından hunharca ırzına geçilmemesi için kanını akıtan kurum.
edit: eğer o askerlik düşmanları ermeni yada yunan artığı iseler bişey diyemem sonuçta milli menfaatleri
önümüzdeki günlerde 89/4'lerin ve 331. kısa dönem ve 331. dönem asteğmenlerin silah atına alınmaları, bot bağlamaları ve ayvayı yiyecekleri etkinlik.
88/4 ler usta asker olacaklardır, artık onların havasından geçilmez, lakin en üst devrelerdir. 329. kısa dönemler ise tezkerenin müjdeleyicisi olan torunları 331. dönemlei beklemektediler. 325. dönem asteğmenler ise onlar artık komutan, onlar birşey belemiyorlar, hatta bazıları hiç bitmesin diliyorlar(eee pek birşey yapmayıp o kadar maaş almak harika birşey olsa gerek.)
türk erkeğinin kaçınılmaz bir şekilde (kaçabilirliği var da, tercih meselesi) deneyimleyeceği hadise.
aslında olay hem çok uzun, hem de çok kısa. askerlik aşkı ile yanıp tutuşmak ve vicdani ret kavramlarını yani bu iki zıtlığı bir kenara koyarsak; askerlik, belki de en göreceli şeylerden biri. ilk gecen ve sabahından, o postalı ayağına ilk geçirişinden, ilk komutanından, yaşadığın ilk nasıl yani'nden, -nöbet tutanlar için bu kısım- tuttuğun ilk nöbetten, ilk çarşı izninden, kısa dönemsen ilk duyduğun poşet geyiğinden ve son gecene, son sabahına, son rütbeline, son traşına, son çarşına kadar kişiden kişiye ve de yerinden yerine farklılık gösteren bir hadise askerlik. ufak çaplı genellemelerin yapılabileceği noktalar da var tabiki. lakin, olayın geneli oldukça kişisel. örneklendirmek gerekirse ve bu örneği bir homojen yapı oluşturmak adına sadece kısa dönem askerlik yapanlardan verecek olursak, bu zat-ı muhterem beş ay boyunca hiç nöbet tutmadı. fakat nöbet tutmaktan ve benzer durumlardan dolayı izine çıkmak zorunda kalan arkadaşlara şahitlik etti. torpil uğruna takla atanların sonunun nice olduğunu gördü. ve daha sayısı artacak da artacak benzer örnekler.
diyeceğim şudur ki, özellikle askere gidecek arkadaşlar, siz siz olun, rahat olun. gözünüzdeki ve gönlünüzdeki vatan savunması-vatan sevgisi hislerinizi yaşarken aslında kimseye benzemeyen bir askerlik yapacağınızın farkına varın. askerliği aradan çıkarma olarak bakan askere gidecek arkadaşlar ise, siz siz olun, siz de rahat olun. mecburiyetinizin var madem, tadını çıkarmaya bakın.
yaptığım sırada 86/3 askerlerin "şafak 300" diye sevindikleri anda, biz kısa dönemlerin "90 küsür gün nasıl geçecek lan" diye dert yandığımız günleri yaşamaktır.
şimdi o 90 küsür gün bitti hatta aradan 3 seneye yakın zaman bile geçti, bu arada o şafak 300 diye sevinenlerin şafağı da bitti, aradan 1,5 sene bile geçti.
demek ki neymiş bitiyormuş birgün, önmüzdeki günlerde asker olacak 89/4 ve 331. ksd'lere tavsiyelerim şudur
89/4 ler 2011 şubat ayında, 331. ksd ler ise 2010 mayıs ayında(allah kazasız, belasız, gazi ve şehit olmadan sağ salim bitirmek nasip etsin) bu dediklerimi anlayacaklar...
daha askere gitmedim ben ama hep askerlik anıları duydum. en ilginci de şuydu:
olay deniz kuvvetlerinde geçiyor. yıl 1975.1000 kişilik taburu toplamış komutan sinemaya götürüyor ve tam sinema kapısının önüne gelince komutan bağırıyor " -tabur dur! geri çark marş" askerler aklı karışık ve olanlara anlam verememiş. ve yolun ortasında komutanlardan biri "- tabur dur! çökün arkadaşlar" demiş. ve tabur oturmuş yere. komutan da tarih öğretmeniymiş. "-arkadaşlar size bir şeyler anlatıyım" demiş
ve anlatmaya başlamış.
bir gün şeytan askeriyeye kızmış ve askeriyeye bir ceza vermek istemiş. ve bir taburun geçtiği köprünün ayaklarını çok inceltmiş. ve saklı bi yerde beklemeye başlamış. ve tabur köşeden gözükmüş. rap rap sesleri inletiyomuş her tarafı. askerler tam köprüye gelmiş komutan "-tabur dur! geri çark marş"
şeytan kalmış öyle. ve demiş ki "yılların şeytanıyım şu askeriyenin işine benim bile aklım ermedi." demiş
velhasıl kelam arkadaş askerlikte yapılan işe kimsesinin aklı ermez. hiç yoktan dayak yersin. sürünürsün askerlik işte.
sevdiğin adamı tehlikeli bir bölgede asker olarak düşündükçe hele; korku üzeri elli altı.
not: hani şehit aileleri diyorlar ya haberlerde 'vatan sağolsun' diye, büyük konuşmamak gerek ama ben sanırım öyle bir şey demezdim. devlet seni askere en berbat bölgeye göndersin hem de hiç korumasın, boku bokuna öl, sonra 'vatan sağolsun'. oldu canım. beni korumayan vatana sağolsun demem ben.
Doğuda dostluk kardeşlik olarak yapılan görev. Fakat batıda rahat yerlerde herkesin birbiri ardından kuyu kazdığı yerlerdir. Giderken vatan için gidilir,oraya varıldığında ise en iyisinin. ...