5 yaşından beri hayalim 15 yaşından beri yaşam biçimim olan meslek
para için yapılmayacağı gibi yanlız üniforması içinde yapılamaz, gıçınız zora geldiği zaman sövdürür kendine ama emeklilik gelsin 1 gün durmam diyenler bile dünya ya bir daha gelsinler eminim yine asker olmak isterlerdi.
kim ne düşünürse düşünsün güzel ülkemin bazı bölgelerinde yaşama ihtimalin ölme ihtimalinden kesinlikle az olduğundan hiç bir dünyevi haz için yapılamaz askerlik. belki yaratılışımızda ruhumuza girmiştir. öyle olmasa insan en önemli varlıkları olan özgürlüğü ve hayatını kaybetme riskini alabilirmiydi.
keşke dünya da askerlere hiç ihtiyaç olmasaydı ama kavgayla doğduk kavgayla öleceğiz.
Askerde seni mesleğinle yönlendirirler. Terzisin terzi yaparlar. Atom mühendisiysen gazinoda televizyondan sorumlu olursun. Şahsına santral kuracak değil ya...
Gençliğin bir lafı vardır, 'En verimli çağımda askere aldılar' Sanki herifi soğuk füzyonu bulurken götürdüler. Bunu söylediği zaman komik durum oluyor. Ama günde sekiz saat antrenman yapması gereken baleti 8 ay botla gezdirirsen Kuğu Gölü'nden manda b.kuna transfer olur.
En verimli çağımda askere aldılar. Ne yapıyordun ki? Verimli verimli evde oturuyordum. Ulan ben para basıyordum beni aldılar askere.
Niye bedelli yapmadın diyorlar. 15 bin mark veriyordun 28 gün yapıyordun. Ben hiç para vermeden 550 gün yaptım. Bir de orada olanı biteni anlatıyorum senede 2 milyon dolar kazanıyorum. 28 günlük birikiminle single çıkaramazsın.
300 erkek yan yana yatıyorsun abi. Kalabalık bir erkek topluluğu demek, başka bir organizma demek abi. Kadın olmasa b.k içinde yüzeriz. Kadın kendine özenmen için sebeptir. Deodorant mı at gitsin. Konyalı arkadaşına koksan ne olur ya. Ayaklarını haftada bir mi yıkıyorsun. Ayda bir yıka. Kim senin mantar yetiştirmene birşey diyebilir. Askerliği yapmış olan o kokuyu bilir. -cem yılmaz 2002-
bol bol istikamet yiyeceğiniz,
akabinde fit bir vücuda sahip olacağınız,
fakat zerre gram mantıklı bir şey görmeyeceğiniz yer.
fit dediysek, ben gibi foça da komando olarak yaparsanız tabi fit olursunuz..
şuanki prosedüre göre, üniversite mezunları kısa dönem ( 5 ay 5 gün ) lisans mezunları olmayanların ise 15 ay yapılan ve her türk erkeğinin mükellef olduğu zorunlu görevdir.
bu aralar kim ne kadar yapacak tam bir piç olma durumu vardır. akp seçimlere yakın mutlaka askerlikle ilgili dğişimler yapacaktır fakat aralıkta gidecek biri olarak bu kadar saçmalık nereye kadar şeklinde serzenişte bulunmama neden oluyor. hani tek tip askerlık yapacaksanız yapın yine gideriz ama bu şaşkınlık kime neye.
şu anda acınası bir durumda olmama neden olan görev. bir ülkeyi idare edenler, vatandaşlarını vatanından soğutmak için birşeyler yapmaya çalışsa ancak bu kadarını yapabilir. askerlik yapacağımı düşünerek geldiğim yerde, amelelikten ve ayak işleri için koşturmaktan başka birşey yapmıyorum. yorgunum, uykusuzum ve affedersiniz tuvalete gidecek vaktim bile yok. askerliğini yapmış ve yapmakta olanlar arasında bir anket yapılsa vatanı hakkında iyi şeyler düşünen kişilerin oranının yerlerde sürüneceğine eminim. tüm siyasetçileri ve komutanları buradan tebrik ediyorum. ülkesinden nefret eden bir nesil yaratmak konusunda çok başarılısınız.
asteğmenlik eğitimi adı altında bakım faaliyetli kodlu temizlik işlemleri , izmarit toplamalar , yağmurdan 1 gün sonra ağaç sulamalar ( aylardan eylülken ) ...Ve tabii bolca hamaset edebiyatı , vatan elden gidiyor söylemleri...Sloganize edilerek önemsizleştirilen güzelim sözler.Sanki aşağılık kompleksimiz varmış gibi sürekli olarak türk olduğumuza mutlu olmak ; asla vatan için ölecek adam sıkıntısı çekilmeyen fakat çoğu zaman vatan için yaşayacak adam kıtlığı yaşanan güzel ülkemde vatan sana canım feda bağırışları.
Hadi bunları geçtik sırf gösterişe yönelik "askeri hareketlerle" günün geçirilmesi de neyin nesidir.Madem ülkemizi savunmayı öğreniyoruz neden yalnızca 8-10 tane mermi atmakla kalıyoruz.Neden gerçekten spor yapmak yerine saçma sapan standartlara takılıp kalıyoruz 75 gün boyunca...
çoğu insanın erkek olmak için gerekli adım olarak gördüğü zorunlu görev.
kimisi vatan sevgisi aşılamak için gerekli diyor. en az 20 yaşındaki koca adama daha ne aşılanacaksa.
kimisi de silah kullanmayı öğrenmek, savunmaya hazır olmak için olduğunu söylüyor. mantıklı. 15 ay biraz fazla gibi ama. ayrıca 15 ay askerlik yapan arkadaşlarım neden neredeyse hiç silah kullanmamışlar onu da anlamadım.
vatana hizmet deniyor. askerlerin vatana bolca hizmet ettiği doğru. ama bu küçük bir kısmı. kalan büyük kesim de vatanı sağda solda yetişen yabani otlardan, araçların tozlanması gibi tehlikelerden koruyorlar sanırım.
hayatın rahatlığından kopup gerçeklerle yüzleştirdiğini söyleyenler var ki buna çok şaşırıyorum. askerliğe gidene kadar geçen süreçte kimse sizi pohpohlamıyor. siz üniversiteyi kıt kanaat okuyup, hocalarla cebelleşip de işsiz ordusuna doğru yol alırken toplum sizi göklere çıkarmıyor, sikiyor afedersiniz. hem hayatın gerçeği 5 veya 15 ayınızı hayattan koparak ve "hiçbir şey" yaparak geçirmek mi?
anlamıyorum ki.
Gidişinin dönüşü kadar heyecan vermediği zorunlu cephe eğitimi adı altında Toz- toprak , Çimen- yaprak ,Azar- dayak ,Tavır-sabır vs kavramlarından nasiplene(bil)eceğiniz
Bol hayalgücü eşliğinde nöbetler tutabileceğiniz
Bazen bir duvar ile konuşabilme dürtüsüne sürüklenebileceğiniz
Bazı insanlardan nefret edebileceğiniz kadar bazılarını da çok seveceginiz
Yemek konusunda annenize tavır yapamayacagınız
Beraber uymanın aslında çok ilham verdiği gerçeğini keşfedebileceginiz
Akrep ve yelkovanla daha önce bu kadar göz aşinalığı yaşamadığınızı farkkettiginiz
Yer çekiminin ayakkabılar üzerindeki etkisinin daha da bariz olduğunu hissettiginiz
ilk aylarda otomotikmen cinsel bir dürtü hissetmediğiniz (yemeklerde kesinlikle sap var hissi) ama
komutandan -olum ben evliyim ve sizle aynı yemekhanede her gün yemek yiyiyorum- acıklaması ile aksam duş
kabinlerinde-intikamım acı olacak-pembe dizisinin bol ALKIŞ sahnelerini izleyebileceğiniz
Akabinde dişil her nesneye karşı huşu bakışların eksik olmadığı,Bazen götünüzden bile korktugunuzu
anlayınca ben nereye düştüm yarapii dediginiz
O güzelim küfür etmeyen yurdum insanın sonradan evrim geçirerek edebi literatüre küfürle nasıl bir katkıda bulundugunu duydugunuz
Sabahları -istersen kalkma-fikrinin nizanmiye girerken geri almak üzere bırakıldığı
Özgürlük konusunda hamur kıvamındaki naif düşüncelerinin radikal bir şekilde değiştiği
Çarşıya izin verildiğinde çok para harcayıp sonra- bu para nereye gitti tertip- dediğin
Çarşıda ne kadar güzel bir şey görürse görsün, o güzel sey-şu kızın poposu-degilse başka Güzel bir şey yoktur dediğin (felsefe yapıyo kendince askerde) ve çarşıya çıkamayan arkadaşının siparişini unuttugun
Sana her seslendiklerinde çiğerlerinden anaforlu sesle -Emiiiirrreeetttt Komutaaaaanımm-
Demenin an meselasi olduğu
Tokat türleri ve onların en babası ile karşılaşınca gözlerinde adeta-nebulalar-ın belirdiği
Komutanın sözüne, horspunun zikişine güvenilmeyeceğine dair birifinglerin verildiği
Eşitliğin asker,çeşitliliğin komutan olduğunu anladığın
Sivilde bir baltaya sap olamamış garip insanların, uzaman olarak başında durup aslında pek bir iş yapmadıklarını sana kanıtladıkları(özellikle kısa dönemsen vay haline)
Askerin Bitse de gitsek sözünün tek umutları olduğu
Tellerle çevrilmiş, insani,disiplinli,tek tip elbiseli güzide bir yerdir.hayalgücüm zayıf diyorsanız bir an önce askerlik biletini alın.gidin görün.
Sunuç olarak askerlik güzeldir.candır canandır,ekmeğini daldır bandır.itirazın varsa elini bi zahmet götünden çıkar indir kaldır.hak haktır.o hak senin en kıymetli parandır.
Ordan dönen erkeğin aklı yerinde,iradesi belinde ise bundan sonra çekeceği eziyetler
artık önemsenmez.yaşadıklarını anlatıp anlatıp güler yada tam tersini anlatır.anlatır ki övsünler ,sevsinler,versinler.
hakkında en fazla konuşulan, en fazla mizah üretilen, en fazla küfredilen, en fazla savunulan, en fazla tabulaştırılan, en fazla kullanılan, en fazla uzak durulan kısaca hayatınızdan pıt diye koparılan yılların ve bitsin diye geri sayım yapılan ülkemizde zorunlu olan bir zor mekanizmasıdır askerlik.
zor, insan hayatında altüst oluşların, değişen paradigmaların, yıkılan ve yeniden yapılan toplumsal kurguların sosyolojik adıdır.
"tarihte zor'un rolü" eseriyle lenin zor'u kutsarken, ne gariptir ki pek de sevilmeyen ünlü tarihçi toynbe, "kılıç'la gelen, kılıç'la gider" teorisini ispatlamaya çalışır eserlerinde.
tarih'te ilk askerlik karşıtı duruşun, yani vicdani red'din roma'lı bir askerden geldiği muhtelif kaynaklarda anlatılır.
askerliğin her ne kadar er işi olduğu söylense de tarih'te kadın askerlerin etkin olduğu kesitlerde görülür.
bizde bu durum alenen anlatılmazken, daha çok erkek kılığında savaşmış kadın kahraman motifleri işlenir.
bugün siyasi şovlar ve yükselen milliyetçilik dalgasında davullarla gidilen askerliğin kalktığı söylense, davul çalmayacak er kişi de zor bulunur inancındayım.
kısaca, mantık bitişidir askerlik.
kısaca, hiyerarşinin insan üzerindeki egemenliğidir askerlik.
hiçbir zaman, bir vatan ya da toprak savunması değil, bir başka vatan'a, bir başka toprağa göz dikişin adıdır askerlik.
ve askerlik namus adı altında, başka namusların kirletilmesidir.
insanın vahşi yanının açığa çıkarılarak,hayvanla özdeşleştiği veya özdeşleştirilebildiği yegane alandır askerlik.
tarih, kurulan ve yenilen orduların destanlarıyla anlatılır. insanlık tarihinin namusunu çalan tek olgudur askerlik.
vahşetin, ölümün kahramanlık adında yüceltildiği araçtır askerlik.
son olarakta, tanrıya gidişin şahadet yollu kutsanışıdır askerlik.
aslında, sadece egemenlğin bir başka egemenliğe karşı kullandığı ve ihtiyaç duyduğu ve genellikle büyük bölümü yoksullardan oluşturulan toplumsal, kurgusal verili bir gerçekliktir askerlik.
askerlik süresiyle ilgili bir noktaya değinmek isterim. eski genelkurmay başkanı org. ilker başbuğ, bu konuyla ilgili açıklama yaparken, "ordunun belkemiğini mehmetçik oluşturuyor" demişti.
bu cümle vahim bir durumun itirafıdır. çünkü mehmetçik tipik olarak piyadedir.
piyadelerin başrolü oynadıkları son harp, 100 yıl önce yapıldı: birinci dünya savaşı (1914-1918).
ii. dünya savaşı ise tank ve uçak savaşı oldu. avrupa ve afrika muharebelerinde tank, ingiltere muharebesinde ise uçak öne çıktı.
bugün dijital savaş çağındayız: füzeler, insansız araçlar, uydu kontrollü silahlar...
elbette ordu belli bir alana egemen olduktan sonra, o bölgedeki "temizliği" piyade yapar: bu bakımdan piyadeye her zaman ihtiyaç olacak.
ama onun dışında piyade ile savaş kazanılamaz!
eğer, başbuğ'un dediği gibi bizim ordunun belkemiğini mehmetçik, yani piyade meydana getiriyorsa... geçmiş olsun!
not: tabii başbuğ'un bunları bilmemesi imkânsız. konuşması, övülmeyi pek seven halkımıza karşı bir popülist propagandadan ibaretti.
neyse... kıssadan hisse:
1) türkiye'nin uluslararası siyasetini hükümet belirler, asker o "konsepte" göre plan yapar, ihtiyaçları saptar. (şimdiye kadar tersi oldu, siyaset, güvenliğe yani askere tabiydi.)
2) ordunun asker mevcudu azaltılmalı, ileri teknolojiyle donatılmış, ateş gücü yüksek hızlı birimlere ağırlık verilmeli. çünkü faraza "uzak" bir "komşumuzun" yardımına koşmak gerekirse, bunu piyadeyle yapamayız.
mehmetçik'te, yani piyadede ısrar, "türkiye büyük oynamasın" anlamına gelir.
3) mevcudun azaltılması, orduya daha az para harcanacağı anlamına gelmez. teknolojiye yatırım pahalıdır. pamuk eller ceb
her ne kadar sevmesem de bugünkü yazısından dolayı takdir ettiğim ahmet altan ın yorumladığı konudur. sonuna kadar okuyun. bence siz de en azında bir iki yerine aslında haklıymış diyebilirsiniz.
Bir toplum için en büyük tehlikelerden birisaçmalıkların saçma olduğunu fark edemeyecek bir körlük içine hapsedilmesidir.
Böyle bir körlüğün sağlanabilmesi için de saçmalıkların üstü kutsallık şalıyla örtülür.
O yüzden en büyük saçmalıklar kutsallıkların altına gizlidir.
Biz çok uzunca bir zamandır kutsallık şalının altında kör bir halde yaşadık.
Nice anlamsızlığı tartışılmaz tabular olarak kabul ettik.
Şimdi bu şalın yırtıldığı, parçalandığı bir dönemdeyiz.
Kutsallıkların altından çıkan saçmalıklara dehşetle bakıyoruz.
En büyük tabularımızdan biri de askerlikti ve milyonlarca genç insan hayatını bu yüzden zedeledi.
Hepimizi alıp alıp askere götürdüler.
Bunu sorgulamayı da yasakladılar.
Niye bizi askere götürüyorsunuz; diyemedik.
Başımızı eğip gittik.
Ben tam bir sene boyunca bir dağın başındaki bir kerpiç odada oturarak yaptım askerliğimi.
Benim orduya pek bir faydam olmadı, ordu benim hayatımdan bir buçuk yılı çaldı.
Buna gerek yoktu.
Şimdi genç insanlar kutsallık tabusunu yırttılar ve altından çıkan gerçeği gördüler.
Eskiden kimsenin söyleyemediği, söylemenin büyük bir;günah&; sayıldığı, utanç olarak kabul edildiği cümleyi rahatlıkla söylüyorlar.
Ben askere gitmek istemiyorum. Neden hayatımı tam kurduğum sırada askere gitmek zorundayım?
Bunun manalı bir cevabı yok.
Çünkü ordu, askere aldığı gençlerin yaklaşık iki yüz bin tanesini zaten askerlik dışı işlerde kullanıyor, berberlik, şoförlük, aşçılık, marangozluk yaptırıyor.
Bir kısmını da Güneydoğu ya gönderip, koruyamadığı karakollarda öldürtüyor.
Neşe Düzelle konuşan Doç. Dr. Suavi Aydın&;ın söylediği gibi gençleri askere almak ordu açısından ideolojik bir amaç taşıyor.
Ordu, gizli iktidarını askere aldığı milyonlarca genç üzerinden topluma yayıp sağlamlaştırmaya uğraşıyor.
Generallerin amaçlarını biliyoruz.
Peki, siyasilere ne oluyor?
Toplumun temsilcisi olan siyasetçiler, toplumun haklı taleplerini gerçekleştirmekle yükümlü değil mi?
Bugün neredeyse bütün toplum zorunlu askerliğin kaldırılmasını istiyor.
Kimse çocuğunu cephelerde öldürsünler istemiyor.
Toplumun bu isteğine sahip çıkan siyasi parti hangisi peki?
Öyle bir parti yok.
Referandumdan önce bedelli askerlik çıkaracağına televizyon programında söz veren Başbakan, referandumdan sonra ben söz vermedim dedi.
De ki söz vermedi.
Toplumla ordunun istekleri çatıştığında Başbakan ve diğer siyasiler, kimin temsilciliğini üstlenecek?
Halkın mı, generallerin mi?
Eğer generallerin temsilciliğini ve sözcülüğünü üstleneceklerse, halkın sözcülüğünü ve temsilciliğini kim yapacak?
Bizi temsil etsinler, isteklerimizi gerçekleştirsinler diye Ankaraya gönderdiğimiz insanlar, başkente varınca taraf değiştireceklerse, biz kendimizi ihanete uğramış hissetmez miyiz?
Lale Kemal, geçen gün bedelli askerlik hazırlıkları yapıldığını yazdı, haberi de kuvvetli bir kaynağa dayanıyordu.
Başbakan pişmemiş aşa su katmayın dedi.
Ben, Lale Kemale inanıyorum, haberine de güveniyorum.
Benim anlayamadığım, bu pişmemiş aş neden halkın gözlerinden uzakta kotarılıyor, mesele bu halkın meselesi değil mi?
Bu aş, sadece generallerle siyasetçilerin kendi aralarındaki konuşmalar ve pazarlıklarla mı pişecek?
Bu halk, Ankara daki başrol oyuncularına figüranlık mı edecek?
Bence askerlik meselesi açıkça tartışılmalı ve önce bedelli çıkartılıp arkasından da zorunlu askerlik tümden kaldırılmalı.
Ölen çocuklar bu halkın çocukları olduğuna göre, son söz de bu halkın olmalı.
Halktan habersiz pişen aşların tadı olmaz zira.
Çoğunlukla da yanlış pişirildiğinden halkın bünyesine dokunur.
angarya'dır. imtiyazlı bir grubun şahsi işlerini bedava yaptırmaları için, devlet bütçesinin üçte birini yiyip bitiren, vatan millet sakarya sosuyla boyalı, aklın mantığın almayacağı bir mecburiyettir.